Arabasına konmuş bombalı bir ölüm tuzağıyla Ahmet Taner Kışlalı da hayattan koparıldı...
Yahu bu kaçıncı suikast, diye de sürdürebiliriz yazıyı ama, galiba bu kez kazın ayağı pek öyle değil..
Subjektiv bir gönül dileği gibi görünse de, bu kez suçluların yakalanacağı duygusuyla sezgisi ağır basıyor içimde..
Nedenlerine gelince...
Bana göre suikastların yöntemleri ne kadar biribirine benzerse benzesin, cinayetlerin her biri kendine özgü ayrı bir vak'adır..
Bunların hepsini "laik Atatürkçü aydınlar tek tek öldürülüyor" başlığı altında toplamak, kamuoyunu belirli bir hedefe doğru koşullandırma ve cinayetlerin temelindeki gerçekleri maskeleme amacını da taşıyabilir.
Hele bir de katillerin devlet örgütleri tarafından kasıtlı olarak yakalanmadıkları, Sadık Avundukoğlu'nun açıklamalarında olduğu gibi hemen hemen kanıtlanmaya başlamışsa..
Cinayetlerin hepsine de sadece Kışla-Cami siyasetçiliğinin perspektivinden bakmak yetmeyebilir bizce..
Unutmamak gerekir ki 3 askeri darbeden geçmiş Türkiye'de, Kışla sektör içinde cunta rekabetleri de olmuştur.
Örneğin 1971'in 9 Mart'ında darbe yapmayı planlayan bir cunta, 12 Mart darbesini yapan bir başka cunta tarafından engellendi.
Bombalı suikastlara kurban gitmiş gazete yazarları arasında iktidara gelememiş eski bir cuntadan yana olanlar da var mıydı, yok muydu acaba?
Bu tür ayrıntılar su üstüne çıkarılmamıştır. Ve bu suikastların nerdeyse tümü, "laik Atatürkçüler öldürülüyor" genellemesi içine sokulmuştur..
Böylece Abdi İpekçi cinayetiyle Muammer Aksoy cinayeti, Bahriye Üçok cinayetiyle Çetin Emeç cinayeti aynı sepetin içine konulmak istenmiştir.
Bizce temeldeki gerçekler pek de öyle değildi sanırız.
Atatürkçülük değerlendirmelerine gelince... Örneğin Gazi hakkında "Atatürk'ün her yanı büyüktü ama en büyük yanı politikacılığıydı" diyen ve askeri yanını aynı büyüklükte görmeyen İsmet Paşa, ne kadar Atatürkçü'ydü?
Ya "Donumuza kadar her şeyimizi Amerika veriyor" diyen Cevdet Sunay ne kadar Atatürkçü sayılabilir?
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yüzde 95'ini NATO'ya, dolayısıyla da NATO'nun patronu Pentagon'a bağlamak Atatürkçü bir hareket miydi?
Atatürkçülüğü "çağdaş uygarlık düzeyine erişme çabalarının tümü" olarak değerlendirmeye kalktığımızda; çağdaş uygarlık düzeyine erişmişliğin somut bir göstergesi olan Avrupa Birliği üyeliğine henüz layık görülmediğimize göre; Yunanistan'ın, Türkiye'den çok daha Atatürkçü bir gelişme göstermiş olduğu çıkar ortaya..
Bu nedenle de çağdaşlığın gerek hukukta, gerek ekonomideki kriterlerinden kopuk bir Ankara oligarşisini, Atatürkçü sayma olanağı yoktur. Susurluk türü çeteleşmeleri de öyle..
Bize kalırsa Ahmet Taner Kışlalı cinayetinde, Avrupa Birliği adaylığına yaklaştığımız bir sırada, böylesi bir çağdaşlaşmadan çıkarları bozulacak gibi görünenlerin tümünü gözardı etmemek gerek. Bunlar sadece köktendinciler de olmayabilir.
Türk iç siyasetinin ve dış siyasetinin labirentlerini hangi derinliklerde algılayıp algılayamadığını tam kestiremediğim Ahmet Taner Kışlalı, Kültür Bakanı olduğu dönemlerde çok zarif bir anıyla takılı kalmıştır gönül alemimde..
Türk Dil Kurumu'nun -Montaigne'nin ünlü yapıtından uzantılı- "Deneme" dalındaki ödülünü, "Bir Yumak İnsan" kitabıyla Danıştay Başkanı'nın elinden onun yanında almıştım..
İnşallah yakalanır katilleri..