kapat

22.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Sofra
L E I T Z
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN DÜNDAR(cdundar@sabah.com.tr )


"Olacağı buydu"

Berbat hatıralar galerisi gibi hayatımız... Uğur Mumcu'ya da böyle koşturarak gitmiştik. Yine serindi hava, yine erken... O da eşi ve çocukları için arabayı ısıtmak üzere onlardan önce çıkmıştı, kimbilir belki de olası bir tehlikeden sakınmak için en yakınlarını...

Tıpkı 29 günlük bebeği Nilay için arabayı ısıtan sevgili hocam Ahmet Taner Kışlalı gibi...

İkisini de arabalarında kalleş tuzaklar bekliyordu. İkisinin de duydukları son ses, o hep kokuyla beklediğimiz bombanın sesi oldu; yüzlerindeki son iz, barut izi...

Mumcu'nun ölümünden sonra Ahmet Taner Kışlalı'ya yayıncısı Refik Tabakçı, "Aman hocam, şimdi gözler senin üzerinde... İyi korun" demiş ve arabasına uzaktan kumandalı kilit sistemi yaptırmaya ikna etmişti. Bu sistem sayesinde kilide basılınca araba sarsılıyor ve bomba olup olmadığı test edilmiş oluyordu. Ancak tehditlerin yağdığı o günler geride kalınca Kışlalı da arabasını değiştirmiş, eve yeni bebek gelince de ölümden çok doğumla meşgul olmaya başlamıştı.

Mumcu'ya gittiğimizde polis kanıt olabilecek parçaları süpürüyordu yerden, bütün devlet ricali enkazın parçaları üzerinde gezerken...

Bu kez asker kontrolündeydi suikast sokağı... Çevre, güvenlik bandıyla çevrilmiş, kanıtlar titizlikle toplanmıştı. Korumalar kuş uçurtmuyordu.

Mumcu'dan Kışlalı'ya kalan ders bu oldu galiba... Ölümüz, dirimize göre daha iyi korunuyordu.

* * *

Çayyolu'ndaki ev, yeni bir yaşam demekti Kışlalı için...

4 yıl önce trafik kazasında kaybedilen bir eşin ardından yeni bir evlilik, yeni bir ev, yeni bir bebek...

Dün taziyeye gittiğimde girişteki kütüphanesine takıldı gözüm...

İlk sırada Atatürk kitapları vardı dizi dizi...

Hemen yanında Nazım Hikmet'ler, Yaşar Kemal'ler, Fakir Baykurt'lar...

Ve bir altta, Fransızca ya da Türkçe sosyalizm kitapları...

Onu, Ahmet Taner Kışlalı yapan, işte bu sentezdi.

Önceki akşam Atatürkçü Düşünce Derneği'nin rutin yönetim kurulu toplantısındaydı. "Yılın Atatürkçüleri" başarı ödüllerinin kimlere verileceğini tartışmışlardı uzun uzun... Ödülün, laik eğitime destek olanlara verilmesini savunmuştu.

Neşeliydi.
Akşam eve dönünce, "çocuklar çiziyor" diye, arabasını nispeten iyi korunan sitenin içine part etmemiş, dışarıya, cadde kenarına bırakmıştı. Oturdukları salonun camından görebiliyorlardı arabayı...

Ama gece bakmadılar bile... Kardeşi Mahmut Kışlalı ile birlikte Galatasaray maçına dalmışlardı.

Gece 12.00'de kardeşi evden ayrılırken, köşede görmeye alıştığı bekçinin orada olmadığını gördü.

Sabah her zamanki gibi önce eşini arabasıyla bırakacak sonra, yılmadan sürdürdüğü mücadelesine koyulacaktı.

Son yıllarda o konferanstan bu söyleşiye koşturur olmuştu.

Öldürüldüğü günün akşamı da Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin düzenlediği konferansta konuşmacıydı: "Kemalizm ve Siyasi Partiler" üzerine konuşacaktı.

Cumartesi günü Almanya'ya uçmaya hazırlanıyordu. Çok daha uzaklara uçtu.

O güne cenaze törenini koydular.

* * *

Almanya'ya giderken kitaplarını yayınlanan İmge kitabevine uğramış Refik tabakçı'ya yeni kitabının yetişip yetişmeyeceğini sormuştu. hepimizi yetiştiren kitabı "Siyaset Bilimi"nin yeni baskısı çıkmıştı geçenlerde...

Sorduğu kitap ise makalelerini derlediği son kitabıydı.

Adı: "Ben Demokrat değilim"...

Kendini, demokrasi adına cumhuriyetten tavizler vermekle suçladığı aydınlardan ayırıyordu.

Yazdığı önsözde "Ben inandığım doğruları yazıyorum" demişti, "O doğrular paylaşıldıkça da daha iyi yarınlara dönük umutlarım artıyor".

Aynı önsözde bir vasiyet bırakır gibi, kitabında yaptığı "Demokratik toplumcu çağrıya" dikkat çekmişti.

Taziyeye gelen liderlerden Deniz Baykal, Kışlalı'yı "yazdığı doğrular"ın hedef haline getirdiği kanısındaydı... 17 Ekim'de Mehmet Kutlular'la ilgili yazdığı "Tanrıyı kim kullanır" başlıklı yazıya dikkat çekti. Mumcu gibi Kışlalı'nın cenazesinin de demokrasiden ve cumhuriyetten yana bir toplumsal harekete dönüştürülmesi gerektiğini söyledi.

Ecevit ise üzüntüden, zor konuşuyordu. "Birlikte çok uyumlu çalışmıştık. İyi bir kültür bakanı olmuştu. Yazılarında çok objektifti. Doğrularını büyük kararlılıkla savundu."

Daha önce de sağlık problemleriyle ilgilenen Bayındır hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Nuri Özgirgin, "Geldiğinde hâlâ barut kokuyordu" dedi; ölüm nedeni dirsekten kopan sol kolundaki kan kaybından ziyade bütün vücuduna ve vücuduna saplanan şarapnel parçalarının yarattığı tahribattı.

Hastaneye gelen bir üst düzey Emniyet yetkilisi "Bomba tanıdık mı" soruma, "Evet, daha önceki suikastlardan tanıdığımız cinsten, parça tesirli" dedi; uzaktan kumandalı veya elle temasa endeksli olabileceğini söyledi.

Hoca, bütün tehditlere rağmen koruma istememişti.

Önceki gün bu köşede "Tam Avrupa yoluna taşların döşendiği şu günlerde provokasyonlara karşı uyanık olmalıyız" diye yazmıştım.

Recai Kutan hastaneden ayrılırken, "Korktuğunuz şey, çok çabuk başımıza geldi" dedi.

Baktım, Ankara, meçhul bir markanın "Olacağı buydu" yazılı afişleriyle donatılıyordu.

Hoca'nın evinden Hikmet Uluğbay'la birlikte ayrıldık.

Ölüme gönüllü koşarken, mucize eseri yaşama dönmüş bir adam, yaşama sımsıkı bağlıyken facia eseri ölüme yenilmiş bir dostuna veda ediyordu.

Ve ağabeyi Mehmet Ali Kışlalı, başsağlığı dileklerini kabul ederken vakur durmaya çalışıyor, arada dudaklarının arasından tek tük sorular dökülüyordu:

"Neden?.. Ne için?.. Neye yarar?.."

Sahi... sırada kim var?

24 OCAK 1993 - ANKARA
Cumhuriyet gazetesi yazarı Uğur Mumcu da, bundan 6 yıl kadar önce evinin önündeki arabasına konan bir bombanın kurbanı olmuştu. Mumcu'nun ölümü sonrası yine dünkü görüntüler yaşandı, araştırmalar, incelemeler yapıldı. Ama aradan geçen 6 yıla rağmen, katilleri hala bulunamadı.

21 EKİM 1999 - ANKARA
Ahmet Taner Kışlalı, evinin önünde hunhar bir saldırıyla can verdi. Yeni doğan bebeğini öpüp akşama görüşmek üzere vedalaştıktan sadece saniyeler sonra arabasına konan bomba infilak etti. Bir aydın, bir yazar, bir insan, bir baba daha terörün kurbanı olurken, olay yeri incelenmeye alınıyordu..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır