FARUK TÜRKOĞLU
"Yeni", kapalı kapıları açan büyülü bir anahtar. Herkes yeninin, yeniliğin peşinde. Hem eski sorunlara yeni çözümler bulacaksınız, hem de yeni sorunları tespit edip çözeceksiniz. Çünkü ortam, çevre, teknoloji ve insan değiştikçe, "eski" bir işe yaramıyor.
"Yeni" sanattan, kültüre, yönetim biliminden siyasete kadar her alanda gözde. Reklamcılıkta hep yeni sözler ve sloganlar gerekli. Medyada halkın ilgisini canlı tutmak için yeni konular , yeni yaklaşımlar şart. Sanayici yeni ürünlerin lansmanını başarılı bir şekilde yapmak, pazarlamacı yeni pazarlar bulmak zorunda. Kızılay gibi kireçlenme hastalığına yakalanmış kurumları yeniden yapılandırmak şart. Tüm partiler, sendikalar ve dernekler yenilenmek istiyor.
"Yeni" kelimesinin geçtiği her işte yaratıcılığa ihtiyaç var ama yaratıcılığın bir okulu yok. Günümüzde sorunlar, ne kadar bilgili ve deneyimli olursa olsun tek bir kişinin çözemeyeceği kadar çok boyutlu ve karmaşık. Bu durumda ne yapabilirsiniz?
Hemen bir toplantı düzenler ve şirketinizin parlak beyinlerini bu toplantıya çağırabilirsiniz. Konuyu anlatıp çözüm istersiniz. Bir sonraki beyin fırtınası toplantısında çaylar içildikten sonra sıra "Sende ne var" turuna gelir. Bu turde kimisi "pas" geçer. Değişik bir fikri olanların çoğunluğu ise, kendilerine gülüneceği, dudak büküleceği korkusu ile önerilerini sıradanlaştırır. Yükselen gerilim ve müdürün fırçası beyinlerdeki son yaratıcılık kırıntılarını da yok eder.
Bu tabloda çok sayıda yanlış var. Sırasıyla bu yanlışları ele alalım:
Fırtına değil meltem: Beyin fırtınasının (brainstorming) adı üstünde sert ve soğuk havası yaratıcılığı bloke eder. Yenilik veya çözüm üretimi için yapılan toplantılarda, gönülden ve içten söyleşilerin ılık meltemi eserse daha iyi sonuç alır. Çünkü çok deneyimli kişiler hariç insanlar beyinlerini durup dururken belirli bir hedefe yöneltemez. Doğrudan düşünce üretimine girmek yerine, önce duygu, sezgi gözlem ve deneyimlerin harman edildiği sıcak bir ortam gerekli.
Kural değil özgürlük: Sıkı kurallar, yaratıcılığı dar bir alana hapseder. Beyinlerin bir tarla kuşu kadar özgür kaldığı, daldan dala konabildiği bir ortamda ise çok sayıda yeni fikirler filizlenir. İşin başında biraz ham ve saçma gibi görünen bir fikir, belki de tam aradığınız yenilik olabilir.
Korku değil cesaret: Yaratıcılığın olmazsa olmaz şartı cesarettir. Çünkü yeniliğin riskini ancak cesur insanlar alabilir. Cesaret, bilinmeyeni araştırmak e yeniyi bulmak için insana güç verir. Bu süreçte gerekli olan cesaret umutsuzluğun yokluğu değil, umutsuzluğa rağmen ilerleyebilme kararlılığıdır.
Önce meşk değil, aşk: Alman filozofu Immanuel Kant, "Heyecan duymadan yapılan bir işte, başarı sağlanamaz" diyor. Bizim "Aşk olmadan, meşk olmaz" atasözümüz de aynı gerçeği vurguluyor. İçinde yeni bir şey, fikir, slogan ve ürün bulmanın heyecanını duymayan kişi yaratıcı olamaz. Yaratıcılık üreten cesaret için insanın işine ve misyonuna tam anlamı ile sarılması ve kendini vermesi gerekir.
Peşin hüküm değil hoşgörü: Yaratıcılığı hedefleyen toplantılarda, her görüş e fikre hoşgörüyle yaklaşmak zorunludur. Dudak bükme ve burun kıvırma, yaratıcılığın düşmanıdır. Yeni fikirleri değerlendirirken, fikir sahiplerinin makamlarına ve yaşlarına bakılması yanlış olur. Umutları, hayalleri, becerileri ve özlemleri olan her kişi potansiyel de olsa bir yaratıcılığa sahiptir. Her insanın hayatı, yaşadıkları "tek" tir ve bir örneği daha yoktur. Aradığınız yaratıcı fikir belki de şu an yani başınızda bulunan bu bir "tek"tir kişidedir.
Problem değil öykü: İnsanlar bir soruna kafa yorarken verileri e olayları bir matematik probleminin unsurları gibi ele almak yerine, bir öykünün akışı içinde düşünmeyi tercih eder. Bu nedenle geçmiş deneyimlerin ve olguların bir öykü şeklinde sunulması yararlı olur.
Bu kurallar dikkate alındığında, toplumun, ekonominin, şirket ve kurumların, değişime ayak uydurması kolaylaşır ve istikrarlı gelişmenin yolları açılabilir.