Uzun süredir fazla sesi çıkmayan ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz son günlerde iki ayrı konuyla birdenbire yine en çok konuşulan liderlerden biri haline geldi.
Bunların ilki bildiğiniz gibi partisinin grup toplantısında yaptığı konuşma. Bunca yıldır konuşmalarında her zaman 'devleti koruyan' bir imaj çizen Yılmaz'ın ilk kez ani bir çıkışla devlete ve cumhuriyete karşı tavır alması.. "Deprem sonrasında yaşanan gelişmelerin küçük fakat güçlü devlet düşüncesini haklı çıkardığını" söyleyerek başladığı konuşmasını "Hak ve hürriyetlerin genişletilmesi.. Toplumu tehlike olarak gören sistem.. Yozlaşmış çürümüş sistem.. Din ve vicdan hürriyeti" diye bitirmesi, bu konuşmayı depremde devletin yeterince etkin faaliyet göstermeyişinin kendisi tarafından dile getirilmesinden çok farklı algılayanlar "Hayırdır İnşallah, Mesut Yılmaz'a aniden ne oldu ki bu kadar değişti? İkinci Cumhuriyetçi kesiliverdi birden" demelerine neden oldu.
Yılmaz'ı gündemin üst sıralarına oturtan ikinci gelişme önceleri bu konuşmasıyla tamamen bağlantısız görünüyordu.. Ama biraz dikkatle bakıldığında ikisi arasında bir bağlantı olabileceğini farkedenler hemen fısıltı gazetesini harekete geçirdiler;
"Acaba Mesut Yılmaz farkında olduğu bir tehlikeye karşı önlem olarak mı böyle bir manevra yapmış, böylelikle ANAP seçmeni dışında kitlelerin sempatisini toplamayı hedeflemişti?"
Bunu söyleyenlerin tutarlı bir dayanağı da vardı; ANAP 1983'ten bu yana kısa aralıklarla muhalefete düştüğü dönemler hariç, genellikle hep iktidarda olan bir partiydi. Mesut Yılmaz da -partinin kurucularından biri olarak- hep ANAP içinde, çoğunda da başındaydı. Eğer sisteme bu kadar itirazı varsa neden bugüne kadar sistemi değiştirmek için partisini yönlendirmek, bu yönde çalıştırmak ve hattâ böyle bir değişimi istemek gibi bir çıkış yapmamıştı?
Son bir kaç gündür ANAP'ın gizli bir kamuoyu araştırması yaptırdığı, çıkan sonucun büyük bir sürpriz olduğu, hatta inanamayarak araştırmayı tekrarlattığı söylenmekteydi. Bu araştırmanın kesin sonuçlarının açıklanmadığını görünce Sayın Yılmaz'la görüştüm ve ona merak ettiğim soruları sordum. İşte aramızda geçen konuşma;
- Bir araştırma yaptırdığınız söyleniyor. Buna göre CHP dışında bütün partiler barajın altında kalıyormuş. Doğru mu?
* Bir araştırma yaptırdık, doğru. Araştırmaya göre şu anda yeniden % 40 civarında kararsız seçmen görünüyor. % 5'e düşen DYP dışında bütün diğer partiler % 10-10.5-11 sınırlarında geziniyorlar. Ama en önemli sonuç % 40 kararsızın olması.
- Kim yaptı araştırmayı, güvenilir bir kuruluş mu?
*Bizim seçim araştırmalarımızı da yaptırttığımız Mülkiyeliler Birliği yaptı.
- İki kez mi tekrarlandı?
* Evet. Bir ay önce yaptırdık, bir ay sonra güncelleştirmek için tekrarlattık.
- Sadece CHP'mi barajı aşıyor?
* Hayır, CHP % 8-9 durumunu koruyor. Böyle olunca seçim sonuçlarına göre kayıp DSP'de görünüyor.
- Fazilet de mi % 10?
* Evet, o da öyle.
- ANAP tam olarak kaç?
* 10.5. Ama % 60'ın 10.5'u. % 40 kararsız.
- DSP'nin 5 ayda bu kadar düşmesinin nedeni ne olabilir sizce?
* Seçimdeki çıkış biraz konjonktüreldi. APO olayı vardı, tek başına iktidar olmasının etkisi vardı.
- Mülkiyeliler Birliği seçim öncesi de sizin için araştırma yapmış. Sonuçların size pek faydası olmadı. Onların araştırmalarına güveniyor musunuz?
* Seçimde MHP hariç hepsini iyi bildiler. Yoksa çalışmazdık. Ben son araştırmayı partilerin oy durumunu öğrenmek için yaptırmadım. Seçimde hangi faktörlere göre oy verildiğini görmek için yaptırdım.
Şimdi.. Araştırma bütün partilerin kötü durumda olduğunu gösteriyor. Doğal olarak, seçim öncesinde barajı aşamama tehlikesini sezen DYP Genel Başkanı Çiller'in "Din ve inanç özgürlüğü"nü öne sürerek, "Türban" konusuna konuşmalarında sıkça yer verdiğini hatırlayanlar, bu araştırma sonuçlarının Yılmaz'ın konuşması üzerindeki etkilerini tartışıyorlar.
Tabii, benzer bir plânla yola çıkan Çiller'in uğradığı seçim hüsranını da vurgulayarak!
Baykal döner mi?
Mesut Yılmaz'ın "CHP oylarında bir değişiklik yok" sözlerine rağmen siyasi çevrelerde genel kanı, mevcut partilerin bekleneni veremeyişi yüzünden CHP'ye ilginin arttığı yönünde. "CHP, daha aktif ama istikrarlı bir siyaset izlerse kısa süre sonra yeniden iddialı duruma gelir" deniyor. Bu arada parti içinde Baykal'cıların hareket halinde olduğunu duyunca Deniz Baykal'ın bu konudaki düşüncelerini öğrenmek üzere aradım.
Bakalım Baykal'ın kendisi, kırgın ayrıldığı siyasete dönmeyi düşünüyor mu? Dönerse bir liderlik savaşını göze alır mı?
CHP'nin eski genel başkanı bu sorulara "İzliyorum, yaptığım bir çalışma yok. Yaptığım zaman da çıkar söylerim" cevabını veriyor.
Parti faaliyetinden tamamen uzakta olup olmadığı sorulduğunda ise:
"Tabii ki CHP'nin bir üyesi, eski genel başkanıyım. Ama hiçbir örgütsel çalışmanın içinde değilim, tamamen evimdeyim. Şu anda arkadaşlarımızın gösterdiği faaliyetleri değerlendiriyorum" diyor. Gündeminde geri dönmek, liderlik mücadelesi yapmak gibi bir meselenin olmadığını söyleyen Baykal gördüğünüz gibi kesin bir dille "Asla dönmem" demiyor.
Özellikle deprem sonrasında halkın ciddi şekilde güven kaybına uğrayan siyasi partiler yakın gelecekte her türlü değişime ve mücadeleye açık görünüyorlar.
Bekleyelim bakalım neler olacak?