kapat

15.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Sofra
L E I T Z
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


"Artık eskiye dönemez..

Çünkü eskiye dönmesine artık halklar izin vermezler" demiş, ağırladığı Beşiktaşlılara, Panathinaikos başkanı..

Erol Kaynar "Ben böyle bir ağırlanma görmedim" diye anlatmaya başladı. Ve de anlata anlata bitiremedi Yunanistan'da gördüğü misafirperverliği, dostluğu..

Abartmadığını biliyordum, çünkü ayni dostluğu ben de yaşadım yıllar yılı..

Hiç kimse çıkıp bana Türk - Yunan halklarının düşmanlığını anlatamaz..

Var tabii iki tarafta da fanatikler.. Almanya'da hem de ne azılı Türk düşmanları yok mu?..

Düşmanlığı politikacılar kaşıdı hep.. İçerde başları derde girdikçe dikkati dışarı çekmek için "Düşmanlık" kozunu oynadılar durmadan..

İki taraftaki medya da gaza kapıldı..

Gazetecilik yaşamım boyunca aldığım ödüller, plaketlerimin sayısını bilmem.. Hepsi evde, bir sandıkta kapalı..

Bir tanesi hem de işyerimde asılı..

1994-95 Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü..

Bu ödülü bana, Yunan Jürisi verdi..

Başka hiçbir ödülüm bu kadar anlamlı, bu kadar değerli, bu kadar kutsal olmadığı için, onları teşhir etmedim.. Bende olduklarını ben biliyorum yeter..

Ama bu başka..
Cumhuriyet döneminin en saygın gazetecilerinden biri, belki de birincisi Abdi Bey, Türk - Yunan dostluğuna baş koymuştu.

Yunanistan'a gide gele, ora insanının bize ne kadar candan dost olduğunu göre göre anladım ki bir gazeteci olarak tutmam gereken yol, İpekçi'nin bıraktığı noktadan bayrağın bir yerine sarılmaktır.

Sarıldım..

Mümtaz Soysal liderliğindeki şahinler, İpekçi liderliğindeki güvercinlere hiç itibar etmediler. Hep şüphe, hep korku, hep düşmanlık üflediler..

Tanıdığım en barış adamı İsmail Cem, soyadını taşıdığı Abdi Bey yerine, hem de nasıl şahinleşen Bülent Ecevit'i izleyince "Eyvah" demiştim o zaman..

Şimdi Cem'e bakıyorum, işte benim tanıdığım, sevdiğim, özlediğim, barış adamı sevgili dost gene..

Yunan Dışişleri Bakanı, İstanbul'a gelip konuştuğunda, hoşumuza pek de gitmeyen şeyler söylediğinde "Neler diyor bu adam" diye Cem'e koştular gene..

Tuzağa düşmedi..
"O Yunan Dışişleri Bakanı.. Ben Türk Dışişleri Bakanıyım.. Ben nasıl söylemem gereken şeyleri söylüyorsam, o da aynen öyle yapıyor. O önemli değil.. Barış süreci devam ediyor!.."

Yanında olsam o an sarılır öperdim..

İçerde dışarda engelciler yollarını kesmezse, Türk - Yunan dostluğunun mimarı bu iki bakan olacak, inanıyorum..

Ekranda izledim, Zülfü/ Mikis/ Maria konserinde yanyana sallanan Türk / Yunan bayraklarını..

Ayni şey maçlarda oluyor.. Bu iki ulus bayraklarını yan yana dalgalandırmaktan öylesine mutlu ki..

Kazanılan sadece dostluk değil.. Türkiye ve Yunanistan arasında sorunlar çözüldüğünde Ege'de öyle bir ortak güç yükselecek ki, Turizmde.. Tarımda.. Sanayide.. Kültür ve sanatta.. Karşısında durmak güç olacak.. Ege ve Balkanlarda böyle bir oluşumdan fena halde rahatsızlık duyan dış güçler de el altından körüklediler hep düşmanlığı..

Ama başaramayacaklar..

Sonunda barış kazanacak..
Ayni damak, ayni kulak, ayni göz zevkine sahip bu iki ulus, öyle bir kenetlenecek ki, "Uzo, sirtaki muhabbeti" diye bu yürekten gelen kaynaşmayı küçümseyenler kaçacak delik bulamayacaklar..

Ahmet Taner Kışlalı Kültür Bakanı iken Yunan meslekdaşına elini uzatmış ve önermişti:

"En azından kısa dönemde çözümü imkansız konuları bir yana bırakalım.. Kültür ve spor alışverişi ile iki ulusu bir araya getirelim, gerisi zaman içinde çok kolay gelir."

Yunan Bakanı bu eli sıkmaya cesaret edememişti o günler..

Şimdi siyasetçilerin yapamadığını, deprem yaptı.. İçin için zaten dost insanlar, felakette en evvel yardıma koştular karşılıklı..

Kartopu tepeden yuvarlandı.. Barış çığ gibi geliyor..

Panathinaikos Başkanı haklı..

Artık kimse durduramaz.. Eskiye götüremez..

Çünkü ne Türk halkı yutar artık "Düşmanlık" dolmasını, ne Yunan..

Ellerine geçirdikleri ilk fırsatta mavi ve al bayrakları yanyana coşturan, bilekler ve yürekleri durdurmak zor, çok zor dostlarım..

Ali Sami Yen'de tehlike ve işkence..

Bir taraftar niye sezon başında peşin para ödeyip kart alır?.. Klübüne yardım olsun diye bir.. Maça rahat girsin, rahat seyretsin diye iki..

Ama öyle mi?..

Galatasaray klübü kartı satana kadar size insan muamelesi yapıyor.. Sonra koydunsa bul!..

Bakın geçen sene oturduğum koltuğu bu yıl gene satın aldım.. Bir milyar lira ödeyip.. Koltuk geçen sene de kırıktı, bu yıl da kırık.. Sezon arasında elden geçirmemişler tribünleri.. Maça geliyorsunuz, koltuğunuz pis. Oturacak gibi değil. Bir milyara bilet satan klüp her maç günü bu koltuklara baktırmaz mı?..

Onu da geçin.. Peşin para 1 milyar verince ki, bu bugünün piyasasında 2 milyar demektir, maça adam gibi girme hakkınız yok mudur?..

Geliyorsunuz maça, tek giriş ve izdiham.. Koca yönetim bu sorunu hâlâ çözemedi..

Okuyucu Önder Yüzer, Herta maçı için kartıyla 20.35'te sıraya girmiş. Stada girdiğinde 21.50.. Maç başlayalı beş dakika olmuş. Peşin kart alana bu işkence çektirilir mi?. Kartı satan, kapı sayısını düzenlemez mi?.. Bu kartı alanların asıl amacının maça zamanında gelme lüksü olduğunu, ona göre kapı organizasyonu yapılması gerektiğini bilmez mi?..

Çıkarken, tek çıkış daha rezil izdiham. Yani bir panik olsa, en az bin kişi ölür.. Maçta bunca polis, bunca vilayet emniyet görevlisi var.. Bu çıkış rezaletini görüp rapor etmiyorlar mı?..

Aslında aklı başında bir yerel yönetim, bu çıkış düzeni ile Ali Sami Yen'de maç oynanmasına izin vermez..

Bekliyorlar ki İngiltere'de yaşanan felaketler burda da yaşansın.. Dışa doğru açılan bol bol kapı ancak o zaman yapılsın..

Numaralı çıkışında bir başka facia daha var..

O tek kapı yola değil, köprülere açılıyor. Bu köprüler üzerine de otobüsler (Klüp otobüsleri) ve mersedesler (Şeref tribününe gelen beyler iki adım yürümesin diye) sıralanıyor. Kapıdan boşalan yığınlar bu daracık geçitte bir daha sıkışıyorlar.. Yola geliyorlar.. Burası rahat mı?.. Ne gezer?.. Bu defa dizi dizi park etmiş ve manevra yapan polis otobüsleri ve hemen karşıdaki kapalı otoparktan çıkan arabalar yollarını bir kez daha kesiyor..

Dünya üzerinde çıkışı bu kadar faciayı davet eden bir stad daha görmedim ben..

Nerde bu kentin Valisi.. Emniyet Müdürü.. Asıl sorumlusu olması, işe el koyması gereken İtfaiye Müdürü?..

Çıkışı rahat değil diye, 100 kişilik sinemaya izin vermeyen itfaiye bu rezilliği nasıl görmezden geliyor?..

Bu ülkede binlerce kişi birbirini ezip öldürmeden sorumlu bulamayacak mıyız?.

Bugüne dek görmedi, duymadılar mı?..

İşte size yazı.. İhbar kabul etsinler..

Sayın Vali, Sayın Emniyet ve İtfaiye Müdürleri, bu gece maçı benim yanımda izlesinler ve maçtan sonra, yolları polislerce tutulmuş ve açılmış Şeref Tribünü kapısından değil, sıradan vatandaş gibi normal yollardan çıkmayı denesinler.. Dehşeti ancak o zaman göreceklerdir!..

Bu ülkenin sıkıntısı önlem alması gerekenlerin, imtiyazlı yaşam tarzları içinde hapsolup, milletin çektiğinin farkında olmayışlarından doğuyor..

Çankaya'nın tepesinden, Ali Sami Yen'in kapısına kadar!..

Caz'ın Bülent'i..

Ayni Bülent Ersoy.. Az biraz zayıf.. Az biraz zenci.. Az biraz da caz söylüyor..

Bu M. Ali malın gözü.. Newyork'tan öyle birini bulmuş getirmiş ki, bu yıl malı götürür..

Açılış için bir kokteyl verdiler.. Orda gördüm dinledim.. Kız, ya da adam, her neyse, işi iyi biliyor. En popüler şarkıları söylüyor, insanın kanını fıkır fıkır kaynatıyor.

M. Ali, Çırağan sarayındaki Q Barını üçe bölmüş.. Kapıdan giriyorsunuz.. Orası Wine Bar.. Hemen karşıda İlhan Gencer'in 130 yıllık antika beyaz piyanosu. Gencer her gece 21.00- 24.00 arası piyanosunun etrafını bara çevirmiş, orada topladığı dostlarına söyleyecek.

Arkada hemen topu topu 20 kişik Supper Club.. Sabah dörde kadar hizmet verecek İtalyan orijinli bir minik restoran..

Kapıdan içeri girdiniz mi de, işte bu Jazz Cabaret!..

Broadway'den gelen erkek Diva!..

Bu kış bu Diva çok konuşulacak, haberiniz ola..

Haksızlık mı?

Can Ataklı, bir yerde haklı.. Konsere herkes geç kalabilir. Tatlıses de kalabilir. Onu yuhalamak ayıp.. Hele hele Türk / Yunan dostluğunun temellerinin ancak sanat yolu ile atılabileceğini muhteşem Atina konserleri ile, hem de zemin bugünkü gibi uygun değilken mangal yürekle gidip gösteren İbo'yu yuhalama hakkı kimsede yok.

Bir yerde haksız.. Medya bu yuhalamayı fena halde hakkediyor.. Çünkü dünyanın insan haklarına en saygısız kameramanları ve foto muhabirleri bizde yaşıyor.. Tamam organizasyon bozuk.. Ama ille bir organizatörün çıkıp gütmesi mi lazım bizi.. Biz insan değil miyiz?.. Yüzlerce binlerce insanın oraya bir konser izlemeye geldiğini, bu konseri bozmaya hakkımız olmadığını idrakten aciz kişilerin mi eline veriliyor kamera, fotoğraf makinası.. Biri bir yere koştu mu, tam bir sürü dehşeti içinde, onlarcası ayni yere nasıl böyle hızla, gürültüyle boşalıyor, nasıl seyirci ile sahne arasına bir popo duvarı örüyorlar, nasıl dikkati dağıtıp olayın içine ediyorlar..

İnsanlığın organizasyonu mu olur Can?..

Görev yapmak bir konserin, bir gösterinin içine etmek, yüzlerce insanın izleme haklarına tükürmek değildir.

Biz yuhalanmayı hakkediyoruz.

SEVDİĞİM LAFLAR
Bir şey söylemezsen çatlayacağını hissettiğin an, dilini tutmanın tam zamanıdır.

Josh Billings

TEBESSÜM
"Dükkanın kapısında '24 saat açık' yazıyor, dün gece geldim, kapalıydı!.."

"Arka arkaya 24 saat açık, demedik ya!.."

BİZİM DUVAR
Artık Sibel Can haber olursa değil, haber okursa bu bir haberdir.

Hakan & Utku

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır