kapat

12.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.


Ağlayan çocuk...

Herkesin günlerce birbirine anlattığı banka reklamını hatırlıyor musunuz? Her yerde asılı olan ağlayan çocuk resminden yola çıkarak yapılan reklam filmi beni kızdırmıştı. Türk insanının kadersizliğini, boynu büküklüğünü irdeleyen bu reklamı fazla abartılı ve iç karartıcı bulmuştum. Türkiye'nin artık yürek burkan senaryolara ihtiyacı olmadığını düşünüyordum.

Meğer o filmi yazan da, çeken de benden çok daha gerçekçiymiş. Meğer benim insanlarım hakikaten çok kadersizmiş. Meğer o ağlayan çocuk bile bu ülkenin acılarını anlatmak için yetersiz kalıyormuş.

Günlerdir yutkunarak televizyon seyretmekten başka bir şey yapamamanın çaresizliğiyle kıvranıyorum. Oysa birilerini kurtarabilmeyi, acıları dindirebilmeyi ne çok isterdim. Bugün elimden kan vermekten, para yollamaktan ve eşya toplamaktan başka bir şey gelmiyor. Düşünüyorum da, bunlar da sadece vicdanımı rahatlatan geçici formüller galiba. Aslında oralarda insanlara yardım edebilmeyi, ağlayan çocukları kucaklamayı, yaşlıların elini tutmayı isterdim. Doktor değilim, hastabakıcı değilim, üstelik can kurtarma çalışmalarında doğru hareketleri yapabileceğimden hiç emin değilim. Oralara gidip kuru kalabalık yapmaktan başka bir işe yaramam. Bu beceriksizliğimi keşfetmek bana acı veriyor. Neden acil durumlarda ne yapılması gerektiğini hiçbir zaman öğretmediler bize, neden?

Şimdi, içim çok daraldığında, karamsarlıktan birkaç dakika olsun kurtulmak için hayal dünyasına sığınıyorum. Gözlerimi kapayıp, zamanı geriye sarıyorum. Biliyorum, bu çok çocukça bir şey ama olsun, şu anda buna ihtiyacım var. Geçen pazara dönüyorum. Karadeniz'de oğlumla yüzdüğüm, kumdan kaleler yaptığım günü düşünmek bir an olsun iyi geliyor. Sonra birden o kaleler büyüyor, büyüyor ve tuzla buz olan yüzlerce eve dönüşüyor. Hayalimin, canımı yakan bir kabusa dönüşmesine karşı koyamıyorum.

Benim başka bir hayalim daha var, o daha gerçekçi ve güzel bir hayal: Bu topraklar yüzyıllardır başka felaketlerin, başka acıların üstesinden geldi, bu kötü günleri de atlatmayı, daha aydınlık yarınlar için bu ülkeye sahip çıkmayı başaracağız. Biz bunu yapabilmeliyiz. Zor günlerin ardından çıkarılacak derslerle yeni bir ülke inşa etmemiz gerekecek. Yaraların sarılması, yaşanan paniğin unutulması zaman alacak. Biliyorum, şu an hepiniz bir şeyler yapmak için çırpınıyorsunuz. Ama bir de sonrası var. Sonra ne yapacağız? İşte bunun adını koymak çok zor.

Ben dağcı değilim, enkaz altından insan çıkartmayı becerecek güçte hiç değilim. Böyle bir şeye sinir sistemimin dayanmayacağını da itiraf ediyorum. Ama bu ülke için uzun vadede yapabileceğim bir şeyler olmalı. Eminim, hepimizin yapabileceği bir şeyler vardır.

Hadi gelin, hep beraber düşünmeye başlayalım. Bu ülkenin hakettiği güzel günlere kavuşması için bilgilerimizi, deneyimlerimizi ve imkânlarımızı bir kez olsun birleştirelim, bu topraklar bunu becerebilecek insanları yetiştirdi, gelin birbirimizi bulalım ve birlikte bu karanlıktan çıkmanın yollarını arayalım. Ne olur, sesimi duyduğunuzu söyleyin bana, ne olur...


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır