


İşte paşam, sağlıklı yaşam..
Sağlık sebebiyle hükümet krizi çıkarmak isteyenlere karşı uyanık olalım.. Zaten bu risalemi o yüzden kaleme aldım.. Değerli hükümet üyelerimizin beni gün aşırı şikâyet etmelerinden yıldığım için değil.. Yani kendi irademle..
Bu memleketin istemezlerine güç yetmez.. Bir şeyi kafaya taktılar mı sabah akşam onu söyler, onun türküsünü çalarlar..
Şimdi de dünya durdukça kasketi başında durası başbakanımız Ecevit'in sağlığına taktılar..
Lafı döndürüp dolaştırıp Ecevitimiz'in hallerine getiriyorlar.. Üstelik de bunu öyle ustaca yapıyorlar ki işin aslını bilmesek kafamız karışır..
Söz temsili aynı gazetenin yazarlarından biri "Başbakan hasta mı, çorbası tasta mı? Bilmek bizim de hakkımız.." diye yazıp laf dokundururken, aynı gazetenin öbür yazarı, başkalarının yazdığı alametleri tekrarladıktan sonra;
- "Bu kadar da olmaz.. Başbakan'a resmen ayıp ediliyor.." diyerek olaya tüy dikiyor..
ooo
Bakın, buraya açık seçik yazıyorum.. Yazdıklarımın altını sabit uçlu kırmızı kalemle de çiziyorum.. Başbakanımız hasta filan değil.. Aksine çok sağlıklı.. Hem zinde hem de zihni açık..
Güvercin taklası deneyi..
Zaten yanaklarından da belli.. Hani mahalle arkadaşınız olsa, yanağından makas alsanız, kan damlayacak..
Ama devlet adamı olduğundan ağır takılmak zorunda.. Vatandaşa ille de sağlıklı olduğunu göstermek için merdivenlerden zıplaya zıplaya inecek hali yok ya! İnse de yaranamaz zaten..
Diyelim ki partisinin milletvekillerine sağlıklı olduğunu göstermeye niyetlendi.. Hüsamettin Özkan, Hikmet Sami Türk, Hikmet Uluğbay ve İstemihan Talay'ı da önceden seçip gurup salonuna gönderdi..
Dört DSP'li belden aşağı eğilerek rük vaziyetine geldiler, kafalarını birleştirdiler..
Ecevitimiz de salona koşarak girdi, eğilip omuz omuza veren arkadaşlarının üzerinden güvercin taklası atıp, kürsüye öyle çıktı..
Ne diyeceklerini şimdiden biliyorum.. O zaman da "Bülent Bey doping yapmış.." diye yazacaklar.. Yahut "Efendim neden güvercin taklası? Neden uzun eşek değil?" diye hesap soracaklar..
Mahallenin ahvalinden biliyorum.. Bizim ahalinin bu olaya aldırdığı filan yok.. Bizimkiler "kaç vakte kadar yeni bir deprem olacağı" derdine düşmüş.. Hem halkımız idarecinin her türlüsüne talimlidir..
Mesela sondan ikinci padişahımız, efendimiz Sultan Reşat'ı işbaşında görmüştür..
ooo
Sultan Reşat rahmetlinin tasvirini televizyondaki belgesellerden siz de görmüşsünüzdür.. Topu topu 1.55 boy.. Koca bir gövde.. Bacaklar o gövdeyi taşıyamıyormuş gibi içeri bükülüp, iki parantez şekli almış..
Göbek hem kocaman hem de bombe yapmış iç lastiği gibi sol tarafa çarpılmış.. Rahmetli cülsunda, Eyüp Sultan'da kılıç kuşanırken kemeri beline denk getirememeleri bu yüzdendi..
Kolun biri uzun, diğeri kısa.. Üstelik biri ince diğeri kalın.. Söylemesi ayıptır, zihince de biraz gel git akıllı.. "Bunama" lafının siyasi litaratürümüze girmesi onunla başlamıştır..
Devr-i cumhuriyette de Demokratlar, yaşı sekseni geçen İsmet Paşa için "bunadı.." iddiasını çıkarmışlardı.. Demokratlar zaten bunama meselesini didiklemeye çok meraklılardı..
Kızdıkları zaman, kendi partilerinden seçilen Cumhurbaşkanı Celal Bayar'dan bile "Bizim Sultan Reşat.." diye söz ederlerdi..
Lafı dolaştırmayalım, hastalıklı bir görünümü olan rahmetli Sultan Reşat'ın fiziki oransızlığı o derece ileriydi ki Cuma Selamlığı'ndan çıkarken seyrine duran ahalinin yüreği ağzına gelirdi..
Maşallah deyin maşallah!
O yıllarda memleket Enver Paşa marifeti ile birinci cihan harbine katılıp, yedi düvele savaş ilan etmiş.. Cihat bayrağının açıldığı gün asker Sultan Reşat'ın huzurunda bir merasim yürüyüşü yaptı..
Sultan'ın yuvarlanan top gibi yürüdüğünü gören askerlerin ödü koptu.. Nice koç yiğitler "Başkumandan buysa biz şimdiden şehit olduk sayılır.." deyip köylerine dönmek istedi, zabitler zor durdurdu..
Ama padişahımızın halleri katiyen bir siyasi krize sebep olmamıştı..
Bir keresinde hafif bir soğuk algınlığı geçiren Sultan Reşat saraya o sıralarda İstanbul'da bulunan bir Alman profesörü davet etmiş..
Alman profesör padişahımızı muayene için soydurmuş.. Sultan'ın hekim başı Profesör Akil Muhtar ile o vakit Dr. Yüzbaşı olarak da sarayda görevli bulunan ünlü operatör Cemil Topuzlu da huzurdalar..
Adamcağızın Sultan Reşat'ın ölçü olarak birbirini tutmayan uzuvlarına bakıp "Hayret yani.. Hayatımda böyle birşey görmedim.." diye Almanca söylenmiş..
Padişah da vehimli.. "Alman gavuru ne diyor?" diye sorunca Profesör Akil Muhtar iki arada kalmış.. Alman'ın fikrini söyleyip padişahı zıvanadan çıkaracak hali yok ya! Yalana sığınıp cevap vermiş:
- "Vücud-u şahanenizi çok beğendiklerini söylüyorlar.." Bunun üzerine nazardan korkan padişah telaşla atılmış:
- "Söyleyin gavura.. Maşallah desin, maşallah desin.."
ooo
Koca Osmanlı İmparatorluğu; bırakın düşünmeyi, yürümekten aciz bir padişahımız var, deyip siyasi krize filan girmedi.. Askine o savaş yıllarında padişahımızın etrafında kenetlenip yekvücut oldular..
Sağlık sebeplerinden doğabilecek siyasi krizi de "Maşallah.. Maşallah.." diye atlattılar.. O sayede padişahımız emr-i hak vaki olana kadar saadet içinde yaşadı..
Gerçi savaş bittiğinde elimizdeki toprakların üçte ikisi kaybedilmiş, memleket işgal edilmişti ama özellikle "Sultani medyanın sağduyusu" sayesinde bir sağlık krizi asla yaşanmamıştı..
Şimdi içine düştüğümüz bu dedikodulu ortamdan aynı kararlılıkla çıkmamız lazım..
Ayrıca Ecevitimiz'in ağır yürümesine kafayı takanlara birşey hatırlatmak isterim.. Ağır yürümek, çabuk yürümekten daha iyidir.. Eski adamlar boşuna:
- "Harman yeri boş olur, yavaş yürü hoş olur.." dememişler..