kapat

03.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
inter merkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CENGİZ ÇANDAR(ccandar@sabah.com.tr )


Ecevit'e dair "acabalar"...

Bülent Ecevit Amerika'ya gelmeden önce ortada ne kadar soru varsa, şimdi arkasında daha fazla soru bıraktığına daha önce dikkati çekmiştik. Gezinin muhasebesi serinkanlı biçimde yapıldığında, ortaya göz kamaştırıcı bir tablo çıkmıyor. Türkiye, bu geziden sonra, gezi öncesine oranla daha kazançlı bir durumda değil.

1. Ecevit, Amerika seferine çıkarken ortaya atılan mal” beklentilerin hemen hiçbiri gerçekleşmedi.

2. Amerika ile Türkiye'nin siyasi ve stratejik beraberliği, bu gezi öncesine kadar daha da sağlamlaşmadı.

3. Bu gezinin ardından, Aralık ayındaki Helsinki AB Zirvesi'ne giden yol, Türkiye'nin önünde daha açık hale gelmedi.

4. Amerika gibi özgür bir ülke, açık bir toplumda Türkiye Başbakanı, Kürt meselesinin çözüm yönüne ilişkin ferahlatıcı ve yüreklendirici mesajlar verebilirdi. Bunu yapmadığı gibi, tam tersini yaptı.

Bu haliyle, Ecevit'in Amerika gezisi, Türk-Amerikan ilişkilerinin sınırlarını ortaya koymuştur. Bir başka deyimle "sınırlama"yı...

Birbiriyle ilişkisiz gibi gözüken siyas” ve mal” meselelerin, adı konmaksızın, pekalâ irtibat halinde oldukları anlaşılıyor. Türkiye, siyas” konuda adımlar atmadıkça, ayak sürüdükçe; Amerika'dan elde edeceği destek, belli sınırlar içinde kalmaya, pekalâ aşılabilecek sınırların aşılamayacağı belli oluyor.

Tepesinde her kim olursa olsun, bugünün uluslararası konjonktürü ve dengelerinde, Türkiye, Amerika için önemli bir müttefik olmaya devam edecektir. Amerikan yönetimleri, Türkiye'yi itmemeye, incitmemeye özen gösterecekler; fakat Türkiye için yapabileceklerinin azam”sini yapmaktan da kaçınacaklardır. Türkiye, demokratik bir ülke olmamakta direndiği ölçüde, Amerika da ilişkilerdeki "sınırlama"yı kaldırmayacaktır.

Türkiye'nin AB'ye açılan yolunda, bu yolu tıkayacak en önemli hususun Kıbrıs olduğu görülüyor. Kıbrıs, Türk-Amerikan ilişkilerinin önünde de esaslı bir tıkanıklık unsuru olabilecek kapasitede bir sorun.

Amerika'nın G-8 kararı uyarınca Türkiye'ye yaptığı öneri, kabul edilmesi imkânsız bir öneri değil. Ama, Ecevit'in tavrı, ne Amerika ne de AB tarafından kabul edilmesi imkânsız.

AB destekli Amerikan önerisi, iki yılı aşkın bir süredir kesik durumdaki Kıbrıs görüşmelerinin BM gözetiminde yeniden başlatılmasını öngörüyor. Dikkat edin, "bir an önce çözüm"ü değil. Türk-Yunan ilişkilerinde "momentum"un korunması ve Türkiye'ye Helsinki'de AB adaylığı kapılarının açılması için zorunlu istasyon, görüşmeler...

Türk tutumu, Rauf Denktaş tarafından defalarca ifade edilmişti; Ecevit de aynı tutumu Beyaz Saray dışındaki her konuşmasında vurguladı. "İki bağımsız devlet olgusunun kabulü"... Bu bize hoş gelebilir ama uluslararası gerçeklere denk düşmüyor. Zira, bunun kabulü, "Kıbrıs sorununun çözülmüş" olduğunun kabulü anlamına geliyor. Bu argümanı kimseye kabul ettiremezsiniz.

Amerika, bu görüşün dahi savunulabileceğini ama masaya oturarak savunulması gerektiğini söyleyecek kadar esneklik marjı bırakıyor. Eğer Avrupa yolunda ilerlemeye cidd” olarak niyetliyseniz, bunda kabul edilmeyecek ne var?

Masaya oturmak, dünyanın en kabul edilmez tavizi filan değil. Olmazsa kalkarsınız; bundan önce defalarca yapıldığı gibi. Ama, masaya oturmanın Türkiye'ye AB adaylık yollarını açacağını bile bile, buna ayak süründüğünü görünce şu soruyu sormak meşru hale geliyor:

Acaba, Ecevit, Kıbrıs'a ilişkin uzlaşmaz bir profil çizerek, aslında AB yollarını mı tıkamak istiyor? Yunanistan, 1970'lerin sonlarında AB'ye (o zamanki AET) başvurduğu zaman, Ecevit, tarih” bir fırsatı kaçırmış ve Türkiye'yi bugüne dek süren dengesiz ilişkilere itmekte rol oynamıştı.

Acaba -eğer bilinçli bir tercihi değilse- 20 yıl arayla ikinci kez aynı hatayı yapacak mı?

Kıbrıs'ta baskı, taviz, oyun vs. gürültüsünde hedefi kaybetmeyin. AB adaylığı demek, "Kopenhag kriterleri" demek. Yani, Türkiye'nin demokratikleşme doğrultusuna zorunlu biçimde girmesi demek.

Bunu kimler istemeyebilir, bir düşünün; Ecevit, temel stratejik meselelerde onların ne derece sözcülüğünü yapıyor; hafızanızı bir yoklayın...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır