kapat

01.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
inter merkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
BAYRAKTAR BAYRAKLI(bayraktar.bayrakli@sabah.com.tr )

Toplumun hakkı

İnsanın, doğduğu toplumun kültürüne göre yetiştiği bir gerçektir. İnsan, pek çok değeri doğduğu toplumda hazır bulur. Dil, din, ahlaki kurallar ve örf-adetler onun şahsiyetine şekil verir ve hayat tarzını düzenler. Eğitimi, sosyolojik açıdan tanımlayınca bu oluşumlardan hareket edildiğini görüyoruz. Geçmiş nesillerin kültürünün gelecek nesillere aktarma faaliyetine eğitim diyoruz. Bu tanım, sosyolojik açıdan yapılan evrensel bir tanımdır.

Demek ki, ana doğuruyor; toplum yoğuruyor. Toplumun kendisi bir eğitimci olduğu için, insan yavrusunun kültürel kaderini belirlemektedir. Hangi dille konuşacağını, hangi inanç sistemini benimseyeceğini ve ahlaki davranışlarını hangi geleneklere ve değerlere göre yapacağını toplum ona dikte etmektedir. Onun içindir ki, toplumun ana kadar önemi vardır ve bazen de onun önüne geçmektedir. Çocuğun doğumuna kadar annenin rolü, okul çağına kadar ailenin rolü, okul çağından sonra okul ve toplumun rolü öne geçmektedir. Ana-baba hakkı, bizlere yaptıklarından kaynaklandığı gibi; toplumun hakkı da bize verdiklerinden kaynaklanmaktadır. Demek ki, haklar, verilen emeklerden çıkmaktadırlar. Emeğin olmadığı yerde hakkı aramak yanlıştır. Fakirin ve yetimin hakları, Yüce Allah'ın bizlere temin ettiği nimetlerden kaynaklanmaktadır. Şimdi, bize emeklerin büyüğünü veren toplumun haklarını ele alabiliriz.

I- Devletin korunma hakkı
Bilindiği gibi, milletin teşkilatlanmış haline devlet diyoruz. Bayrağı, vatanı ve bağımsız sosyal müesseseleriyle devlet, bizi köle olmaktan korumaktadır. Bizleri başkalarının emperyalizminden koruyan, kültür, namus ve ekonomik bağımsızlığımızı temin eden devletin bizim üzerimizde hakkı vardır. Çoğu insanlar, devlet ile hükümet kavramlarını ayıramadıklarından, hükümeti tenkit etme yerine, devleti tenkit etmektedirler. Devlet bir hükmi şahsiyettir. Devletin dinlisi dinsizi olmaz. Çünkü hükmi şahsiyetlerin inancından bahsedilemez. Devletin, islamlısı islamsızı, inançlısı inançsızı, kafiri, hıristiyanı, yahudisi olmaz. Devlet bir şemsiyedir ve her inanç sistemine eşit mesafededir. Onun işi, bir inanç sistemini öne çıkarıp, ötekilere baskı yapmak değildir. Onun görevi, belli kültür ve inanç guruplarının kavgasını önlemek ve herkesi kendi alanında kalıp amacına hizmet etmesini temin etmektir. Devlet bu hizmetlerini yaparken, verdiği emeğin karşılığında bizim üzerimizde hakkı doğmaktadır. Bunlardan en önemlisi itaat hakkıdır.

İtaat müessesesinin bir sıralaması vardır. Yüce Allah bu sıralamayı şöyle yapmaktadır: "Ey iman edenler! Ahllah'a, peygambere ve devlete itaat ediniz" (Nisa, 59).

Ayette üçüncü derecede olan ve bizim "devlet" olarak manalandırdığımız "Ulu'l-emri minküm" "Sizden olan emir sahiplerine" demektir. Buna daha kısa ve anlaşılır bir mana verecek olursak, "Sizin devletinize" diyebiliriz.

Demek ki, din alanındaki itaat kavramının içine, Allah, peygamber ve devlet girmektedir. Böylece devlete itaatı farz olarak kabul eden Yüce Allah, Kur'anında ona bir hüküm olarak yer vermektedir. Başka ayetlerde, itaat kavramının kapsamına başka müesseseler de girmektedir. Ama bizim için, Kur'an'ın devlete itaat etmenin yerini nasıl belirlediğini tespit etmek önemlidir.

"Devlete itaat" bir sosyal görev olarak belirlendiği gibi, bir dini vazifedir de. Bu itaat kavramı, şuna da işaret etmektedir: Devletin çatısından bir kiremit, duvarlarından bir tuğla koparılamaz ve temeline dinamit konamaz. Devlet çökünce, millet de çöker. Milletin bütün dini ve kültürel değerleri, devlet sayesinde hayatlarını sürdürür, gelişir ve serpilir.

II- Toplumun ahlakını koruma hakkı
Toplumun örf-adet ve değerlerine sahip çıkmak, fertlerin üzerine düşen bir haktır. Toplumun yücelttiği değeri, çığnamamak ve onların yaşaması için elinden geleni yapmak, fertlere düşen bir vazifedir. Topluma bu hizmeti veren fertler, aynı zamanda da devletin üzerindeki hakkı yerine getirmiş olmaktadırlar.

"... Kötülüklerin, yani fuhşun açığına da, gizlisine de yaklaşmayınız..." (En'an, 151)

Yüce Allah, ahlaki yapının sağlam kalması için, gizli ve aşıklar olarak yapılacak her cinsel ahlaksızlığı yasaklamaktadır. Yüce Allah, gizli ve aşıklar fuhşu yasaklarken, bundan kendisi için bir menfaat beklememektedir. Bunun menfaatı fert ve toplumadır. Fert ve toplumun ahlakı da devletin ayakta durmasını sağlayacaktır.

Toplumun bize verdikleri, kazandırdıkları ve bize sağladıklarıyla ahlakını koruma hakkını bize yüklemektedir. Fuhuş, toplumun ahlakını can damarından vurduğu için, toplumun altına dinamit koymaktadır. Tarihte toplumları çökerten dinamikler arasında zulüm ve ahlaksızlığın olduğunu biliyoruz.

Toplumda iyiliklerin gelişip yayılması, kök salması için kötülüklerden uzak durmak gerekiyor. Toplumun iyiliğine çalışmak, onun ruhu olan değerleri yaşatmak, onu hastalandıracak yıkıcı davranışlardan sakınmak, doğduğumuz ve içinde yaşadığımız toplumun üzerindeki hakkıdır.

Ayette yer alan "yaklaşmayınız" ifadesi, toplumun manevi değerlerini değil çiğnemek, onlara kötü manada yaklaşmayı bile uygun görmediğine işaret etmektedir. Cinsel, ilmi, ekonomik ve siyasi ahlakı bu kapsam içine aldığımızda, toplumsal hakkın boyutlarının nelere uzandığını daha iyi anlayabiliriz.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır