"Benden selam söyle Anadolu'ya" diyordu "kardeşi kardeşe kırdıranlara" da kızgındı.. Ama köprülerin altından çok sular geçti.. Deprem, "kardeşi kardeşe daha bir yakınlaştırdı.." Ve şimdi Atina'daki teras evinde Dido Sotiriu çok mutlu..
Anayurduma selam söyle benden Kör Mehmet'in damadı! Benden selam söyle Anadolu'ya.. Toprağını kanla suladık diye bize garezlenmesin. Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellatların Allah bin belasını versin"
1970'li yıllarda, Türkiye'de en çok okunan romanlardan biri olan "Benden Selam Söyle Anadolu'ya" bu satırlarla sona eriyordu... Pek çok filme kaynaklık etmiş, adı sloganlaşmış ve bir halkın mübadele serüvenini çarpıcı, bir o kadar da hüzünlü anlatan büyük bir roman olarak edebiyat tarihine geçmişti "Benden Selam Söyle Anadolu'ya".. Yazarı Dido Sotiriu ise, hem bu romandan hem de yıllardır sürdürdüğü barış çabalarından dolayı ülkesi Yunanistan'da, tutucu ve fanatik çevrelerin tepkisini üstünde toplamıştı...
Rum asıllı genç bir Anadolu köylüsü olan Manoli'nin, 1910'lardan 1922'ye uzanan yıkıntı, ateş, kan, gözyaşı ve sevgi dolu yaşamı anlatılıyordu romanda.... Komşu çocukları Kosta ile Ali'nin, Hristo ile Şevket'in arkadaşlıkları ve dayanışması da..
Dido Sotiriu'ya göre, roman kahramanı Manoli Aksiyotis, Anadolu Rum köylüsünün sembolüdür. Manoli, 1914-1918 arası, Amela Taburu'nda bulunmuş, Anadolu'yu Rum istilasıyla birlikte Elen üniformasını sırtlamış, esaret görmüş ve nihayet, Yunanistan'da mülteciliğin zehirli ekmeğine ortak olmuştur. Yunanistan'a iltica ettikten sonra, kırk yıl boyunca hamallık, sendikacılık yapmış; İkinci Dünya Savaşı'nı izleyen Yunan Milli Hareketi'ne katılmıştır... Manoli'nin hikayesi, aslında kardeşliğin de hikayesidir.
Örneğin, romanın sonlarına doğru, yıllarca birlikte ağlayıp gülen, düğünlere gidip gelen komşularına şöyle seslenir Aksiyotis; "Küçük Asya kıyılarında, evet, karşıda.. Çocuklar akrabalar, dostlar bıraktık. Dipsiz gecenin içinden tanıdık gölgeler kayıp geliyor.. Kirlecililer ve Şevket.. İsmail Bey, Kerim Efendi, Şükrü Bey ve Ali Dayı'yla kızı. Boşuna; hiçbiri imdada koşamaz artık. Yıkılıp gitti her şey!. Şevket, tanımadın mı beni yoksa? Ben senin dostun, ben senin arkadaşın! Yıllarca birlikte gülüp birlikte ağladık. Ah Şevket; Karşılıklı hançerledik, paramparça ettik yüreğimizi, durup dururken.. Kardeşler, dostlar, hemşeriler.. Koskoca bir kuşak durup dururken katletti kendi kendini!.. Bütün bu çekilen acı, bir kötü rüya olsaydı ah! "
Evet, kendisi de bir Anadolu köylüsü olan Dido Sotiriu, bu romanıyla Yunanistan'daki barış ve dostluk kuruluşlarından pek çok ödül aldığı gibi, Türkiye'de de, "Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü"ne layık görüldü..
"Benden Selam Söyle Anadolu'ya" adlı kitabının dışında yine Anadolu'yu, Türk ve Yunan halkları arasındaki komşuluk ilişkilerini anlattığı daha pek çok kitabı bulunan Dido Sotiru'nun kendi yaşamı da, bir roman ya da filme konu olacak nitelikte. Bir özetini yapacak olursak.. 20.nci yüzyılın başlarında, Aydın'ın Şirince Köyü'nde doğar Dido Sotiriu..
"Babam sabun yapımcısıydı... Çocukluk yıllarımda ailemle birlikte doğduğum Aydın'da yaşadım. 1922 yılında Anadolu'dan ayrılarak Yunanistan'a, amcamların yanına gelmek zorunda kaldım. Ailem daha sonra geldi.. İlk çocukluk yıllarımın anıları belleğimden silinmiyordu. Babamın arkadaşı Talat Beyler, sokakta oynadığım Rum ve Türk çocukları, bugün bile aklımda." Dido, çocuk yaşlarda Atina'ya geçer ama sorunlar bitmez.. Anadolu'dan gelen Rumlar'ı, özellikle, yoksul, evsiz barksız olanlarını bağrına basmaz (!) Yunan makamları. Hatırlanacak olursa, Rembetiko filminde de anlatıldığı gibi, yıllarca Dido'nun deyimiyle mülteciliğin "zehirli" ekmeğine katık arar durur Anadolu Rumları.. Atina'nın Pire Limanı, çaresizlikten deliye dönmüş bahtsız insanlarla dolmuştur. Kayıklar ve gemiler, canlı cansız insan gövdeleri taşımaktadır. İlk yıllarda, fanatik komşulara da rastlarlar; "Nerden geldiyseniz, defolun oraya gidin!" diyen sapık kafalı komşulara..
Her ne kadar Sotiriu Ailesi, bu olumsuzluklardan daha az etkilense de Dido'nun yüreği hep dayanışmadan ve tüm bu olan biteni bir biçimde dile getirmekten yana atar.. Ailesinin kısıtlamasına rağmen eğitimini tamamlar geç de olsa; İkinci Büyük Savaş'ın acısını da yüreğinin derinliklerinde yaşar. Alman Nazi askerlerinin Yunanistan'da giriştiği katliamlar sırasında ve Alman işgal yılları boyunca, Yunan direniş örgütlerinde görev alır Sotiriu. Yeraltı basınının önemli kalemleri arasındadır o dönemde. Dido, kendi ifadesiyle, toplumun yasaklarıyla, haksızlıkla, zulümle, taa ortaokul sıralarından itibaren savaşıp durmuştur.. Attığı her adımın bedelini de ödemiştir, ödülünü de almıştır..
Dido Sotiriu'nun kitapları Faşist Albaylar Cuntası döneminde yasaklandı örneğin. Dido, yine aynı yıllarda tutuklanıp işkence gördü, hapisler yattı, kurşuna dizilmekten son anda kurtuldu.. Sonraki yıllarda, Yunanistan'ın en büyük "kültür liyakat nişanı"nı aldı, kitapları 30'dan fazla dile çevrildi, dizilere konu oldu, Almanya'da Goethe Enstitüsü ve Edebiyat Fakülteleri'nde ders kitabı oldu pek çok eseri..
Bu arada Alman Cumhurbaşkanı Weizsaecker, Yunanistan ziyaretinde halka hitaben yaptığı konuşmada, "Benden Selam Söyle Anadolu'ya"nın son parağrafını okudu.. Dido için en büyük ödüllerden biri oldu bu.. Benden Selam Söyle Anadolu'ya, Türkiye'de büyük ilgi görünce Sotiriu, defalarca imza günlerine katıldı İzmir'de, İstanbul'da ve doğduğu köy Şirince'de.. Bu süre içinde Türk edebiyatçılarla da büyük dostluklar kuran Dido Sotiriu, onlarla birlikte Türk Yunan Dostluk köprüsünü daimi kılmaya çalıştı..
Aradan bunca zaman geçti, köprülerin altını da sular seller götürdü, koca bir ülke depremle yerle bir oldu..
Gençlik yıllarında "Sıla derdine düşünce anlarsın Yunanlı'yla kardeş olduğunu, Bir Rum şarkısı duyunca gör, gurbet elde İstanbul çocuğunu" diye şiirler yazan Ecevit'le, Yunan Başbakanı Simitis, günlerdir zeytin dallarıyla selamlaşıp duruyor..
Yani hamasi nutukların, külhanbeyliğin yerini, içtenlikli demeçler, yüreklerin hissettiği dayanışma aldı.. Anadolu ve Yunan halkı zaten kardeş gibiydi.. Depremle daha bir sokuldu böylece.. İşte, bu yüzden bir yıl önce kaleme alınmış bir yazının tekrarından bir "zarar" gelmez diye düşündüm..
Ve umut edelim ki -Dido'nun kaygısı- yine başa dönülmez! Ve eminim ki Dido şimdi çok mutlu..
Son söz; Her iki ülke arasındaki dostluk rüzgârı ve çaba, konsersiz olur mu? Atina ve İstanbul'da, depremin yaralarını sarmak için iki dev konser.. Livaneli, Theodorakis ve Maria Faranduri, 7 Eylül Salı akşamı Atina Anayasa Meydanı'nda, 8 Eylül Çarşamba akşamı da Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda Alman, Yunan ve Türk müzisyenlerinden kurulu orkestra eşliğinde, depremzedelerle dayanışma türküleri ve ağıtlar söyleyecekler.. Geliri de deprem bölgesine..
Ağızlarına yüreklerine sağlık..