|
|
AHMET VARDAR(avardar@sabah.com.tr
)
|
  
İşte size SAĞDUYU'nun sesi...
Zaman zaman sağduyu deriz, vatandaşımızın sesi deriz... İnsanlarımız için yaşıyoruz deriz... Bütün bunları deriz de acaba insanımızın sesine kulak verir miyiz?... Eğer evet veririz diyen bir sorumlu varsa lütfen bu yazıyı okusun.
"Sayın Ahmet Vardar,
Aşağıdaki yazıyı deprem felaketindeki yurttaşlarımıza direkt bir yardım eli uzatamamanın acizliği içerisinde yazdım. Bunların sadece benim değil, sizin, bizim, sağduyusu olan herkesin duyguları olduğuna gönülden inanıyorum ve insanlarımızın artık bu ülkedeki bu düzen boşluğunun doldurulması için uzun vadeli yatırımlar yapması gerektiğine inanıyorum.
Bence 17 Ağustos'ta ki bu büyük felaketin ardından yaşananlar ve özellikle devlet teşkilatlarımızın rolü olan bu olumsuzluklar Cumhuriyetimizin 75. yılına bir kara leke olarak yazılmalıdır ve bugün hiç unutulmamalıdır ki, toprak altındaki vatandaşlarımız rahat uyusunlar ve toprak üstünde kalanlarda acılarını içlerine sindirebilsinler.
Sağduyu çok önemli bir olgu... Çok üzücü ama biz bunu ancak onbinlerce kardeşimizin, çocuğumuzun, bacımızın, anamızın ve bababımızın yok olduğu böyle bir büyük felaketten sonra yakalayabildik. Bu büyük acıyı milletimizin hep beraber yüreğinde hissetmesi, belkide Cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne ilk defa giderek yozlaşan toplumumuzun ve devletimizin tekrar bir bütün olabileceği umudunu yeniden gündeme getirmesi, aslında bu acıların arasında gözden kaçmamalıdır. Her ne kadar bu büyük felaket devletimizin büyük bir acizliğini ortaya tekrar çıkardıysa da, bu defa biz SAĞDUYUSU olanlar bunun peşini bırakmamalıyız.
Devletin acizliği konusuna da kısaca bir açıklama getirmek istiyorum ki yanlış anlamalara mahal vermeyelim. Şunu kabul etmek gerekir ki milletimiz ve devletimizin elemanları deprem felaketinden sonra toprak altından bir can daha fazla çıkartalım, kurtulanların yaralarını bir an önce saralım diye canla-başla çaba sarfediyor. Ancak yine görüyoruz ki bu çabaların bir çoğu boşa gidiyor. Neden, yine SAĞDUYU'ya geliyoruz. Çünkü benim doğumumdan beri iktidarda olan hemen hemen aynı isimler veya onların uzantıları, bu sağduyudan yoksun insanlar... Değil böyle büyük bir felakete 100 kişinin yaşamını kaybedebileceği küçük bir felakete dahi hazırlıklı bir organizasyon içinde değiller. Neden?... Bunun cevabı son bir haftadır televizyonlarda, gazetelerde ve daha da önemlisi insanların yüreğinde... Daha da güzeli sadece deprem bölgesinde yakınlarını kaybetmiş insanların yüreğinde değil, yüzlerce kilometre uzakta, durumu sadece televizyonlardan takip edenlerin yüreğinde de bu cevap verilmiş durumda... Nedir bu cevap; Yüce hükümetimizin insana bir kez dana değer vermediğidir...
Burada şunu tekrar vurgulamak istiyorum, biz tabiki devletten böyle büyük bir felaketin altından hemen kalkmasını bekleyemiyoruz. Ancak eğer milletine gerçekten değer veren insanlar devlet kadrolarını işgal etmiş olsaydı, şu anda böyle bir felaketten sonra kardeşlerimizin acılarını dindirmek, gerekli alt yapıyı hazırlamak için kriz toplantılarının yapılmasına gerek kalmazdı. Ölülerimizin yakınları da acılarını daha kolay içlerine sindirebilir ve bu kadar isyan etmezlerdi.
Bir kez daha, fakat bu sefer büyük bir acı ve üzüntü ile anladık ki devletimizin kadrolarının bir çoğu, işlerinin ehli olmayan, zamanlarının çoğunu bu milletin değerli zamanını çalarak geçiren insanlarla doluşturulmuş. Dikkat edelim çalınan başka şeyler yerine konabilir ancak bu milletin kaybettiği zaman yerine konulamaz. Gönül isterdi ki devletin basındaki bu DEĞERLİ!... İnsanlar bir kez olsun acizliklerini kabul edip, halkına dürüstçe, "Biz sınıfta kaldık, sizi bu felaketten koruyacak önlemleri alamadık" diyebilsinler. Ama onlar ne diyor, "Devlet her yerde, herşey kontrol altında..."
Hepimiz biliyoruz ki bu gibi durumlar geçmişte de oldu. Ve eminim ki bu sefer hiç birimiz onların samimiyetine inanamıyoruz. Bu sefer diyoruz ki biz SAĞDUYUYU yakaladık... Böyle bir alt yapısı olamayan devlet istifa etmeli. Ancak hemen farkına varıyoruz ki, yerine gelebilecek bundan daha iyi bir olasılık yok. Bu elimizdekini en iyisi!... Bu da yüreğimizdeki ikinci bir acı...
Ancak bu sefer emin olmak istiyoruz, bu acı unutulmamalı... Bu acı sadece biz milletin yüreğinde kalmamalı... Bu acıyı o devlet kademelerinde bir süre sonra koltuklarının derdine düşecek insanların kafalarına kazımalayız. İktidarlar değişmeli, ancak 17 Ağustos bir büyük acı günü olarak kalmalı, hep hatırlanmalı... Peki bu nasıl olmalı?... Bunun cevabı açık, gelecek yılların 17 Ağustos'larında biz bu kardeşlerimizi düzenleyeceğimiz sade törenlerle anmalıyız. Peki neden?... Çünkü onların ölümünden biz hepimiz, devlet, millet, medya ve sayamayacağım herkes sorumluyuz da ondan... Çünkü sağduyuyu tekrar yakalamak için böyle büyük bir felaket gerekiyordu da ondan... Bütün millete sesleniyoruz, bu seferde unutursak yavaş yavaş yok oluruz..."
|
 |
Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|