kapat

05.09.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CENGİZ ÇANDAR(ccandar@sabah.com.tr )


Deprem bölgesinden

Önceki gün, Yalova, Çınarcık, Adapazarı, İzmit, Değirmendere ve Gölcük'ü dolaştım. Daha önce, Yalova-Karamürsel-Gölcük hattında bulunmuştum. Fakat, sabahın erken saatlerinden gecenin geç saatlerine kadar, birkaç istisnası ile tüm deprem bölgesini dolaşmanın travması çok kuvvetli oldu.

Bir an, sabahtan akşama kadar ne kadar geniş bir alanda kilometreler tükettiğimizi farkedince, felâketin coğraf” boyutları bilincime şiddetle bir kez daha yerleşti. Küçük bir Avrupa ülkesi büyüklüğünde bir alanı kapsayan misli görülmemiş bir felâket bu. Ölü sayısı, bazı benzerlerinin altında kalsa bile, gerçekten bu "yüzyılın en büyük depremi"!

Bu olgu, birçok şeye hoşgörüyle bakmayı zorlayabilir. Örneğin, şu "devletin geç ve yardımda etkisiz kaldığı" yolundaki kampanyayı kulakardı edip, "devlet"e daha anlayışlı yaklaşabilirsiniz. Dünyanın en güçlü ve Türkiye'den çok daha iyi örgütlenmiş devletleri dahi, bu çaptaki bir felâket karşısında mutlaka acz gösterebilecekleri durumlarda bulunabilirlerdi.

Bu doğru. Ancak, bir şartla "devlet", bu müsamahaya ve anlayışa hak kazanabilirdi: Aradan geçen bunca gün içinde toparlanıp, canla başla halkının hizmetine koşmaya çabalasaydı.

Sorun tam da burada. Bu yok. Aradan üç haftaya yakın zaman geçti ve önceki gün gördüm ki, Gölcük halkının öfkesi ve acısı, depremin birinci gününe oranla yatışmamış. Hatta, "geçmişi yokolan" insanlar geleceğe ilişkin müthiş bir güvensizlik ve ondan da ötede umutsuzluk içindeler. Hayal kırıklığı, kırgınlık, hüzün ve öfke içiçe, birarada. İnsanlar, yakınlarını kaybetmeyi tevekkül içinde kabullenmek eğiliminde olsalar bile, devletten hizmet ve şefkat görememenin kırgınlığı, kayıplarından ötürü yıkılmışlıklarının üzerine binerek, onu tuzbuz ediyor.

Depremin Gölcük kadar vurduğu ikinci merkez Adapazarı. Çerkes'i, Abaza'sı, Gürcü'sü, Boşnak'ı, Karadenizli'si, Manav'ı ile Türkiye'nin en harikulâde kültür mozayiğini oluşturan bu şehrin yerinde adetâ yeller esiyor. Beni en çok sarsan, Adapazarı'nın hazin görüntüsü kadar, hatta ondan da öteye insanların gözbebeklerine yerleşmiş çaresizliğin kahredici ifadesi.

"Kriz Masası" sözcüklerinin hiçbir cidd” anlam taşımadığını, televizyon ve radyodan duyulan açıklamalar ve haberlerin bir lâf salatası olduğunu önceki gün deprem bölgesinde gözlerimle gördüm, kulaklarımla işittim.

İki il merkezinde, Kocaeli'nin İzmit'i ve Sakarya'nın Adapazarı'ndan "Kriz Masası"ndan ziyade, "masa krizi" yaşanıyor. Devlet bürokrasisinin o bilinen "bugün git; yarın gel" uygulaması, "yatay" bir hale dönüşmüş; "Benim görevim değil, öbür odaya git" tarzında depremzede insanlarımız masalar arasında sonuçsuz turnikelere girip helâk ediliyorlar.

Ne devlet yöneticilerinin, ne de yetkililerin kötü niyetli olduğuna elbette ki ve asla inanmıyorum. Deprem bölgesindeki "devletsizlik manzarası" ve bunun yol açtığı umutsuzluk, Türkiye'de uzun zamandır varolan ve depremle birlikte "enkaz altında kalan" bir köhne sistemin iflâs hali...

Böyle bir yapıyla, Türkiye'nin çetin bir geleceğe adım adım yaklaştığını görmemek için kör olmak lâzım. Ülkenin siyasi sistemi, depremin, vicdanlarda ve zihinlerde yarattığı depremi, işleri sulandırıp zamana yayarak unutturabileceğini düşünüyorsa, fena halde yayılıyor demektir.

Şu ara, hiçbir yetkilinin, sıfatı ne olursa olsun, deprem sonuçlarına somut çare aramak ve bulmak dışında yapacağı hiçbir açıklamanın ve bunun yolaçabileği kör siyasi polemiklerin hiçbir değeri de yok.

Hiçbir tumturaklı söz, devletin yani kendisinden hizmet beklenilen kamu otoritesinin, bu depremde "enkaz altında kaldığı" gerçeğini ortadan kaldıramıyor. Bizi aksine inandırmanız da çare değil. Deprem bölgesi halkını aksine ikna etmeniz gerekir. Ana-babasını, çoluk-çocuğunu, kardeşlerini, yakınlarını, hiçbir can kaybı olması malını mülkünü, geçmişini kaybetmiş, geleceği kararmış insanları ise, buna ikna etmek kolay değil.

Milleti sevmeden, devleti enkaz altından "canlı" çıkaramazsınız. Milleti sevmek içinse, "iç gerginlikler"i gündemden çıkarmanız gerekir...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır