kapat

04.09.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.


Ruhumuzun labirentleri


Onu kuyular kadar derin bu krizin eşiğinden çekip çıkaransa kedisi kadar şanslı olamayanlara uzattığı yardım eliydi. Bir başkasına yardım ederek kendi dengesini bulmuştu...

1950'li yıllarda, 9-10 yaşlarında olmalıydı. O dönemin en büyük eğlencesi radyoda piyes dinlemekti. Sözünü ettiğim bu küçük kız da bir gece yere oturmuş Radyo Tiyatrosu programını dinliyordu. Can kulağıyla ve ürpererek...

Ürperiyordu çünkü piyesin adı "Kuduz"du. Kuduz bir köpek tarafından ısırılmış, üstelik yaşadıkları deniz fenerinde mahsur kalmış bir anne ile oğlunun çaresizliği işleniyordu bu oyunda. Küçük kız piyese kendini iyice kaptırmıştı. Birden yer sarsılmaya başladı. Sanki bilinmeyen, ürkütücü bir güç evi avucunun içine almış, sallıyordu. Hem de acımasızcasına... Dönüp büyüklerine baktı. Ağır çekim bir film izler gibiydi.

Babası sofra başında rakısını içmeye devam ediyordu. Babaannesi yerinden kalkmış, kırılmasın diye değerli vazolarını topluyordu. Annesinin yüzünde panik ifadesi vardı. Küçük kız yerinden fırlayıp, kendini merdivenlere doğru attı. Korkuyordu, hem de çok korkuyordu. Dinlemekte olduğu piyesin yarattığı korkuya, depremin sarsıntısı eklenince korku dehşete dönüşmüştü. Merdivenlerden aşağıya koşarken korkunun parmakları ensesine değdi değecekti sanki. Babasının ona yönelik kahkahalarıysa kulaklarında yankılanıyordu. Sonra... Sarsıntı durdu.

Seneler sonra
Depremi izleyen günlerde tüm aile küçük kızla alay etti, ona "korkak" dediler. Oysa onun yaşadığı dehşet öylesine derindi ki, yıllar geçmesine karşın, ne o yer sarsıntısını, ne o sırada dinlemekte olduğu "Kuduz" adlı piyesi, ne de kendisiyle alay edilişini unuttu.

Seneler bir kitabın sayfaları gibi birer birer çevrildi ve 1999 yılına gelindi. 17 Ağustos günü sabaha karşı saat 3'te yatağı sallanmaya başladığında bu kez evde yalnızdı, çünkü artık ne babaannesi, ne babası, ne de annesi hayattaydılar.

Tek yoldaşı, sevgili kedisiydi. Zaten onu derin uykusundan uyandıran da, kedisi olmuştu. Göğsünün üstüne oturmuş miyavlıyor, patisiyle yüzünü tetikleyip duruyordu.

Kalkıp yatağının içinde oturdu. Bu kez sakindi. Kedisine sarılıp, evini, yaşamını tehdit eden o bilinmeyen gücün gitmesini bekledi. Uzun, upuzun bir zaman sonra canavar sakinleşmeye başladı, homurtular azaldı ve yavaş yavaş geri çekilerek yok oldu. Bir dehşet hücresini andırırken, yine o bildik, güvenli yuvasına dönüşmüştü evi.

Aslında o kadar da korkmamıştı. Ya da korkmadığını sanıyordu. Veya korkuyu bilinç altında öylesine gerilere itmişti ki, korkup korkmadığını anlayamamıştı bile.

Depremi izleyen günlerde televizyonun önünden ayrılmaz oldu. Yaşanan facianın boyutları, insanların çaresizliği, ölümün soğuk yüzü saat be saat artarak ekrana yansıyordu. Meşum su halkaları gibi...

Görmek, bilmek istemiyordu ama kendini televizyondan uzak tutamıyordu bir türlü. Sabahtan akşama kadar gözyaşları içinde, kalbi şişerek izliyor, izliyordu.

Bir ara ne olduysa bir yere tırnağı takıldı. Kalkıp tırnak makasını aldı ve yine ekranın karşısına geçip oturdu. Ne kadar zaman geçti bilinmez, su içmeye gittiğinde gözü aynaya ilişti. Aman tanrım, gözlerine inanamadı. Saçları... Saçları gelişigüzel kırpılmıştı. Nazi kamplarına gönderilen kadınların kafalarına dönmüştü başı. Oysa hiçbir şey anımsamıyordu, hiçbir şey... Makası eline aldığı andan, aynaya baktığı ana uzanan süre ne kadardı? Bunu da bilmiyordu. Tam bir zihinsel boşluk, tam bir kriz yaşıyordu.

Çıldırmayı önlemenin yolu
Birden silkindi. Çıldırmayı önlemenin tek yolu vardı. Kalktı, giyindi. Ve doğru bankasına gitti.

Toparlayabildiği paranın tümünün depremzedelere gönderilmesi için talimat verdi. Ve o andan itibaren rahatlamaya başladı.

Evine dönerken boğazına kadar varan içinin şişkinliği de yavaş yavaş eriyordu sanki.

Anahtarı çevirip, içeri girdi. Kedisi kuyruğunu dikmiş, miyavlayarak ona doğru koşuyordu. Sevgili dostunu kucağına alıp, pencerenin önünde dalgın dalgın onu okşamaya başladı.

Çıldırmanın eşiğinden döndüğünün farkındaydı. Onu kuyular kadar derin bu krizin eşiğinden çekip çıkaransa kedisi kadar şanslı olamayanlara uzattığı yardım eliydi. Bir başkasına yardım ederek kendi dengesini bulmuştu.

Gözyaşlarının arasından kedisine gülümsedi.


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır