kapat

04.09.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ALİ KIRCA(alikirca@sabah.com.tr )


Çöken ortadirektir

Herkes, 17 Ağustos depreminin altında "devlet"in kaldığını söylüyor.. Ya da asıl çökenin devlet olduğunu...

Oysa, büyük deprem, devleti "doğru" yoldayken yakaladı.

Devlet, zaten küçülmeye ve özelleşmeye çabalıyor, yeniden yapılanma arayışları içinde yalpalıyordu.

Belki de "yarı yolda" yakalanması durumu daha da zorlaştırdı.

Henüz "organizatör ve koordinatör" işlevini yerine getirebilecek geleneğe sahip değildi.

Ancak, eskisi gibi "Erciyes Dağı" ağırlığıyla da oturmuyordu ülkenin bedeni üzerinde..

O yüzden, "iki arada bir derede" kalmış olmanın trajik ve sancılı sonuçlarını yaşadı.

Lakin, onca eleştiriye karşın 30 yıl önceki devletle aralarında ciddi farklar vardı.

O günlerde devletin hantallığı trajik olmanın çok ötesindeydi, trajikomikti hatta...

Tarih 22 Mayıs 1971... Saat 18.46.. Bingöl'de, 8 şiddetindeki deprem şehri yerlebir ediyor.

Gerisini zamanın İmar ve İskan Bakanı Selahattin Babüroğlu anlatıyor..

"Bingöl'e gittiğimizde... Bir ara deprem alanını gezdim. Bazı yıkıntıların altından sesler geliyordu. Yardıma gelen iş makineleri enkazların başında personelleri ile duruyorlardı. Neden çalışmadıklarını sorduğumda, vali beyin "Ben emir verinceye kadar başlamayın" emri olduğunu söylediler, enkaz altında kalanlara zarar verileceği düşünülmüş olabilirdi...

Yıkıntının altında inleyen olduğunu söyleyenler enkaza bakıyorlardı. Hareketsiz bekleyiş halindeydiler.."

Babüroğlu çalışmaların çok sonra kendisinin de katılmasıyla başladığını aktarıyor..

Aradan bir yirmi yıl daha geçiyor..

Devlet yine aynı devlet...
Tarih 13 Mart 1992... Bu kez yer Erzincan... Depremin şiddeti 5.2...

Bugünlerde "neden görev verilmedi?" denilen Erzincan Valisi Recep Yazıcıoğlu, o günlerde eleştirilerin odağında..

Üstelik bugünlerde bizimle birlikte gözyaşı döken ve olaya duygusal yaklaşan dış basın da daha acımasız...

Alıntı yine, Babüroğlu'nun "Deprem ve Devlet" kitabından...

"Türk basını da, bize göre yalnız bırakılmış olan iddialı Vali Recep Yazıcıoğlu'nu becereksizlikle suçlamıştı. Olayların üzerine yeterince gidilmediği ve bundan valinin sorumlu olduğu yazılmıştı. Haklı değillerdi. Çünkü ilk günlerde Erzincan Valisi yalnız bırakılmıştı. Hizmet için Ankara'dan yardımcı personel gönderilmemişti.

Fransız Ulusal Haber Ajansı (AFP) Erzincan'a yapılan yardımların kargaşa içinde yürütüldüğünü, otorite boşluğu olduğunu, Türk yetkililerinin ciddiyetsizliğini yazdı.

Haberin devamında, Fransız Güvenlik Kurumu'nun Erzincan'a gönderdiği beş uzman köpekle seksen kişilik yardım topluluğuna valinin iş vermediği, Erzincan'a gönderilen hekimlerin çalışmaya fırsat bulamadıkları, buldozerlerin enkazı derhal kaldırmaya başlamaması nedeniyle çalışılamadığı, Bingöl depreminde aynı durumun nasıl önlendiği belirtilmiştir. Fransızlar'ın bu konuda çıkan uyuşmazlığa sinirlendikleri de ekleniyordu.

Le Monde adlı Fransız Gazetesi'nin ilginç teşhisi:

"Türk yöneticileri, kusurlu, suçlu. Hükümet işleri, valinin sırtına yüklenmiş gelen yardımlar dağıtılamıyor; depremde yakınlarını kaybetmiş olan polisler hırçın, kendi dertleriyle dolu. Bağırıp duruyorlar" diyordu.

Ayrıcı dış yayınlar arasında en ağır suçlama İtalya basınından gelmiştir. İtalya'da yayımlanan Stdio Aperdo televizyonunda yayınlanan bir haber programından: "Türkiye ile İtalya arasında bir diplomatik skandalın son anda önlendiği" açıklanıyordu. Bu biçimde tepkilere geçmişte husul bulan hiçbir depremde tanık olunmamıştır. Olayın Türk gazetelerine yansıyan şekli ise: Tepkiler, eleştiriler, deprem anında, yıkılma sırasında aileleriyle birlikte yaşayan yöneticilerin ve halkın ilk günlerindeki ruh hallerini bize yansıtıyor.

İlk günlerde görülen eksiklikler, merkezi hükümetimizin yerel yöneticileri yalnız bıraktıklarını, yönetime merkezden deneyimli personel göndererek yardımcı olma becerisi gösteremediklerini, bunun gereğini anlayacak görüşte ve deneyimde olmadıklarını göstermiştir.

Yabancı basın bütün bunları bilmediği için İtalya ve Belçika basınında, Erzincan Valisi Recep Yazıcıoğlu hedef alınmıştı. Aslında kusur valide değil hükümetteydi. Depremi yaşamış bir validen, çok büyük işler ve beceri beklenilmesi, valiye yönetim desteği verilmemesi hataydı."

***

Yirmi sekiz yıl önce...

Yedi yıl önce...

Yirmi sekiz yıl sonra...

Yedi yıl sonra...

Değişenler, değişmeyenler...

Değişmeyenlerin başında siyasetteki isimler var...

Babüroğlu aslında "devlet"i savunmak için yazmış kitabını.. Ama, anlattığı örnekler, trajik olmaktan başlıyor, trajikomikliğe varıyor.. Sonra da "trajik"liği filan kalmıyor:

Aktardığı bir olay da bugünkü Meclis Başkanı Akbulut'la ilgili.:

"Hukukçu olan milletvekili Yıldırım Akbulut ise; 'Olayı yalnızca kamu binası olarak görmemek gerekir. Mesela işhanları kamu binası değil...

O adamın kalkıpta demirden çimentodan tasarruf edeceğini söyleyemeyiz. İyi incelemek lazım ama şunu söyleyebilirim. Demir çimento noksanlığı falan değil, o, meseleyi basite indirir. Bence hata istatistik hesap hatasıdır. Mühendislik hatasıdır. İstatistik hesaplar yanlış olabilir' diyerek bir mesleği hukuk olan Akbulut, teknik konuyu da yanlış ifade etmiştir: İstatistik değil, statik demek istemiştir..."

Değişenler, değişmeyenler...

Değiştiğini zannettiğimiz ama çok da değişmeyenler var:

"Erciyes ilçesinin Kolağan köyü muhtarı, mahalli şive ile anlatıyor, 1976 Van depreminden sonra:

"Yunanlı silah çekerdi, ama şimdi yarım edeyim diyor.." Buna ne demeli!..

***

Otuz-kırk yıldır hemen tüm deprem felaketlerinin manşetine fırlayan kelime aynı: "Devlet.."

Çöken, devlet mi, ya da devlet enkaz altında mı kaldı?

İstanbul'da deprem olacak mı, olmayacak mı sorusunun yanıtını aradığımız kadar; devletin bir daha enkazın altında değil, enkazın yanında olması için çaba harcasak ve devleti "iş makinesi" olarak görmek yerine; makine gibi çalışır hali getirsek...

Belki de bu kadar korkmayacağız yaşadığımız şehirlerden...

***

Yazının başlığına gelince;

Bizce çöken devlet değil, ortadirekti. Nasılı, niçini gelecek yazıda...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır