kapat

04.09.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
SELAHATTİN DUMAN(sduman@sabah.com.tr )


Bugün mısır közledim..

İstanbul'u çok özledim.. İstanbul'un doğal güzelliğini, denizini, yeşilini filan değil.. Resmen insanını özlemişim.. E5 yoluna alıcı kuş gibi çıkışlarını.. Avantaya şahin gibi dalışlarını.. Kurnazlığını, fetbazlığını.. Her şeyini..

İpimizi kopardığımızdan beri bimekân gezip duruyoruz.. Ama boş durmuyoruz.. Çeşmealtı ile Bergama arasında kalan bölgeyi denetleyip hem tatil yaptık hem de kamu hizmeti gördük..

Çevreyi gezip dolaşmak güzel de bir yerden başka bir yere giderken İzmir'in içinden geçmek zorunda kaldığımızda hapı yutuyoruz.. Neden derseniz, İzmir'i geçmek bir fecaat.. Geçerken şehri seyretmek başka bir fecaat..

ooo

İzmir için geçmişte "Ege'nin incisi" lafını kim etmişse o zatı bulup mezarından çıkarın, gördüklerine kendi de inanmaz.. İnciliğinden geçtik, artık "naylon boncuklu tesbih imamesi" deseniz gülerler..

Deniz değil bataklık..

Ben hayatımda kahverenginde bir denizi ilk kez İzmir Körfezi'nde görmüştüm.. Yedi sekiz yıl önceydi.. İzmir'e feribotla gidiyordum.. İstanbul'dan öğle vakti çıktık akşama kadar aval aval denize baktık..

Hava karardıktan sonra yemeğimizi yedik, ardından vurduk kafayı yattık.. Sabah gemi limana yanaşırken uyanıp dışarı çıktım..

Millet güvertenin küpeştesine yüklenmiş geminin nasıl yanaştığını seyrediyor.. Eh biz de meraklı turşucuyuz.. Sokulduk iki omuz arasına, kafamızı uzatıp baktık.. Gördüğüme önce inanamamıştım.. Deniz resmen kahverengiydi..

Feribotun dev uskurları harıl harıl döndükçe köpürüyor o haliyle cezvesinden taşmış köpüklü kahveye benziyordu..

Aradan iki seçim dönemi geçti.. Bu zaman dilimleri içinde görev yapan belediye başkanlarını saygıyla anarken, o kahverengi denize de hasret çeker olduk.. Şimdiki ise başka türlü bir bulamaç..

Doğma büyüme İstanbullu olup da orta yaşı devirenler taşradan gelenlere Dersaadet'i anlatmaya bayılır.. Önce Haliç'ten başlarlar.. Köprüden baktıklarında suyun dibindeki çakıl taşını gördüklerini iddia ederler..

Sonra Boğaz'a geçip dinleyeni sanal ortamlara götürürler.. Sıvaslısı, Çorumlusu, Vanlısı da ağzı açık dinler..

Beş altı sene sonra da İzmir'in yerlileri "kahverengi deniz" edebiyatına başlayacaklar..

- "Eeee! Siz o körfezi eskiden görecektiniz.." diyecekler.. "Deniz kahverengi ama bütün tonlarıyla.. Uzaktan baktığınızda ithal nescafe gibi dururdu.. Hey gidi günler hey.."

ooo

Eğer İzmir'e Çanakkale üzerinden yani Menemen'i geçerek giriş yaptıysanız başka bir şok yaşıyorsunuz..

Burada yaşayan hemşerilerimiz şehirleşme olayına yeni bir yorum getirmişler.. "Evleri birbirine dayayalım.. Sıva da yapmayalım.. Ayrıca çevrede ağaç dikimi yasak olsun.. Bakalım ne olacak?" demişler..

Ortaya bir şehircilik şahaseri çıkmış..

Şehre girerken gözünüz sağa kaydı mı silme granit kaya olan tepelerle bütünleşmiş yapılar görüyorsunuz.. Pencereleri mağara ağzı gibi durduğundan şehre otantik bir hava veriyor..

Şöyle ilaç için "Evlerinin önü marul, suyu akar harıl harıl.." dedirtecek bir hane dikmemişler o yerlere..

Sol tarafta ise Alayköşkü denilen mevkide denizle karşılaşıyorsunuz.. Deniz bu mıntıkadan isle yapılmış divit mürekkebi gibi gözüküyor.. Rengi önemli değil.. Körfezi dünya denizlerinden ayıran özellik kokusu..

Ben diyeyim lağım, siz deyin İzmir'e hizmet götüren politikacıların vicdanı..

Yeryüzünde böyle bir koku olamaz.. Sadece burun dokularınız felç olmuyor, solunum sisteminiz de geçici olarak devreden çıkıyor..

Yemişin kurusuna girilmez..

Anladığıma göre İzmir'e hizmet verenler bu kokudan "nüfus patlamasını" önlemek için yararlanıyorlar..

İzmir'e göç etmek niyeti ile yola çıkan taşra insanı, şehre mecburen bu yoldan giriş yapıyor ve bu koku ile karşılaşması kaçınılmaz oluyor.. Eğer dayanabilirse ne âlâ..

Demek ki bu şehirde yaşayabilir.. Yapacağı şey başını sokacak bir mekân bulmak.. Yok eğer kokuya dayanamazsa geri dönüyor.. Böylece şehir; "Yemişin kurusuna kurt girmezmiş.." hesabı, gereksiz nüfus yığılmalarından kurtuluyor..

Zaten İzmir'in asıl yerlisi şehirde durası değil.. Çevrede ne kadar sancak, mansıb varsa oraya yurt tutup kendilerine bir yazlık edinmişler.. Şehiri de taşradan gelen fukara göçmenlere bırakmışlar.. Kokunun sefasını onlar sürüyor..

Yazlığı olanlar da dört beş ay şehirden uzak kaldıklarından hasretlik çekiyorlar..

ooo

Yeğenim Beran'ın arkadaşı Murat İzmir'e geldi.. Çocuk, Ege'nin incisini ilk kez görüyormuş.. Şok oldu.. Menemen yolu üzerindeki tepelerde konuşlanan vatandaşlarımızın yarattığı şehircilik örneğinden çok etkilendi..

O evlerin depremde yıkılmadığını, orjinal hallerinin böyle olduğunu oğlana zor anlattık..

Bunu anladı ancak neden ağaç dikilmediğini anlamadı..

"Sinek yapar.." dedik, olmadı.. "Köpekler dibine işiyor, şehrin orjinal kokusu bozuluyor.." dedik, tutmadı.. Bir türlü aklı yatmadı oğlanın..

Bu arada bizde hasret çeker olmuşuz..

İstanbul'a dönünce şehrimizin kıymetini anladık.. Bir kere yeşili hatırladık.. Sonra İstanbul insanının o inceliği, nezaketi..

Zaten beni her zaman derinden vurmuştur..

Sahil yolundan eve dönüyorduk.. Trafik ekip arabası bir servis kamyonuna "Sağa çek.." uyarısı yaptı.. Adam ya duymadı ya şansını denedi.. Ekip arabasının hoparlöründen nazik bir uyarı daha gelene kadar da sürmeye devam etti:

- "Ulan kulağını şey ettiğimin herifi.. Sağa çek.."

Kulağının bekaretini kaybeden şoför, kamyonu sağa çekerken biz devam ettik.. Ama içim de bir tuhaf oldu.. Duygulandım..

İstanbul'un bu nezahatı beni her zaman hislendirir.. Demek ki burnumuzda tütmüş..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır