SELÇUKLU dönemine ait, yazımı 1091 yılında tamamlanan paha biçilmez bir Kuran-ı Kerim'in çalınmasıyla ilgili soruşturmayı sürdüren İstanbul polisi, ipucu olarak tek bir parmağa ait iz bulabildi.

Olay yerinde bırakılan bir poşetin üzerindeki parmak izi, Kuran-ı Kerim'in çalındığı Minyatür Padişah Portreleri Bölümü'nde çalışan 3 görevlininkiyle uyuşmazken, izin hangi ele ait olduğu da tespit edilemedi. Bunun üzerine polis, izi Ankara'daki Emniyet Genel Müdürlüğü'ne gönderdi. Parmak izinin Genel Müdürlük arşivindeki sabıka kayıtlarında bulunan parmak izleriyle karşılaştırılacağı, bu işlemin günler sürebileceği kaydedildi.

Ana kapı açık mıydı?

Soruşturma kapsamında bir ilgi çekici nokta da, odaya ana giriş kapısının zorlanmadan, Kuran'ı Kerim'in sergilendiği bölümdeki diğer 2 kapı ve cam muhafazanın mühür ve kilitlerinin ise kırılarak açılmış olduğunun saptanması oldu. Ana kapının bir kişi tarafından bilerek açık mı bırakıldığı, yoksa hırsızlar tarafından anahtarla mı açıldığı araştırılmaya başlandı. Olay yerinde araştırma yapan polis camekan üzerinde parmak izi bulamadı.

Bunun üzerine Topkapı Sarayı'nda tadilat nedeniyle çalışan yüz işçi, onbeş güvenlik görevlisi ve görevli personelin tek tek parmak izini alan polis, sarayın giriş ve çıkışlarında bulunan güvenlik kameralarını da incelemeye aldı. Kuran'ın yurtdışına çıkarılması ihtimali de düşünülerek sınır kapıları uyarıldı. Kuran-ı Kerim'in bulunması için Hırsızlık Masası'nın dışında İstihbarat Şubesi, Mali Şube ve Terörle Mücadele Şubesi de harekete geçti.

Sipariş soygun mu?

Bu arada, önceki yıllarda yurtdışına kaçırılmış birçok tarihi eseri Türkiye'ye geri kazandıran gazeteci-yazar Özgen Acar, çalınan eserin Kuran'ın 239 sayfalık bir parçası olduğunu açıkladı. Acar, aynı vitrinde çok değerli başka eserler ve bütün halde kuranlar olmasına karşın parça Kuran'ın çalınmasının bir ısmarlama hırsızlık olabileceğini ileri sürdü.

Yurtdışındaki koleksiyoncu ya da müze sahibinin bu eseri tamamlamak için, çalınması siparişini vermiş olabileceği ihtimali üzerinde duran Özgen Acar, hırsızlığın İran'la da bağlantısı olabileceğini iddia etti. Acar, "Bir başka abartılı varsayımı da şöyle söyleyebiliriz; bu Kuran İran'da yazılmış, Selçuklu Dönemi eseri olduğuna göre, İran'dan dahi bir sipariş gelmiş olabilir. Tabi bunların hepsi bir varsayımdır" diye konuştu. Çalınan Kuran'ın bulunabilmesi için yurtdışında yapılan müzayedelerin de çok iyi takip edilmesi gerektiğini vurgulayan Acar, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Topkapı Sarayı, 'Topkapı' filminden dolayı hırsızların giremeyeceği kale gibi savunulan, güvenliği güçlü bir yer olarak algılanıyor. Oysa yanılıyoruz; Topkapı Sarayı da dahil tüm Türk Müzeleri güvenlik açısından Nasrettin Hoca'nın türbelerinden farksız. Örneğin soygun olduğu gece koskoca sarayda topu topu 8 bekçi var. Sekiz bekçiyle koskoca Osmanlı Sarayı'nı korumak olanaksız. Bunun yanısıra televizyon monitörleri, alarm sistemleri olması lazım. Ama bu aygıtlar, Kaşıkçı Elması'nda, Şah İsmail'in olduğu söylenen tahtta, Topkapı filmine de konu olan Zümrütlü Hançer'de var. Onun dışında silahlar, yazmalar, minyatürler bölümünde bekçi, monitör ve alarm yok."

"Adi soygunsa, atılabilir"
Olayın adi bir soygun olma ihtimalini de değerlendiren Acar, böyle bir durumda Kuran'ın bir yere atılabileceğine dikkat çekti. Acar, benzer bir olayın Ayşegül Nadir'in de başına geldiğini hatırlatarak, "Yine böyle değerli bir eser kaybolmuştu. Polis Nadir'i suçluyordu. İki gün sonra Nadir Kuran'ın bahçesine atıldığını söyledi ve kayıp eser birden bire ortaya çıktı. Şimdi bu çalıntı eseri satamayacağını anlayan hırsız ya da hırsızlar, eseri bir yere bırakabilirler" diye konuştu.

Türkan HİÇYILMAZ, Yusuf DEMİR Salih ALUŞ, Mustafa ŞEKEROĞLU (SHA)

Karanlık noktalar
KURAN-I Kerim hırsızlığını araştıran İstanbul polisi, özellikle şu çelişkileri aydınlatmaya çalışıyor:

* Sabah girişlerde personelin üzeri aranırken; müzenin restorasyonunda ve özel lokantalarda çalışan işçilerin üzerleri niçin aranmıyor?

* Uzun süredir dış cephesinde çalışma yapılan müzede ek güvenlik önlemleri niçin alınmadı?

* Müze içinde değerli eserlerin sergilendiği cam kafesler ancak komisyon kararıyla açılabiliyor. Ancak görevliler bu kafesleri izinsiz açabiliyor.

* Paha biçilemeyen Kaşıkçı Elması'nın da bulunduğu Türkiye'nin en büyük müzesinin sergi salonlarında sadece birer güvenlik görevlisi görev yapıyor.

* Modern bir güvenlik sistemi bulunmayan Topkapı Sarayı'nda, gece kameraların görüntü aldığı bölümleri aydınlatmaya yarayan spot lambaları patlamış mıydı? Bu lambalar patlak ise, niçin onarılmadı?

* 1985 yılında TRT kontrolünde kurdurulan, sarayın çeşitli yerlerine yerleştirilen 78 kamera ve 16 monitör ve bu kapalı devre izleme sisteminden 24 saat sorumlu 3 güvenlik görevlisi niçin kayda değer bir görüntü alınamadı?

Eyüp Sultan'ın alarmı çalıştı
TOPKAPI Sarayı'nın Padişah Portreleri Bölümü'nde sergilenen el yazması Kuran-ı Kerim ile Küçük Ayasofya Camii'ndeki Sakal-ı Şerif'in başına gelenlerin ardından, bir hırsızlık girişimi de Eyüp Sultan Camii'nde yaşandı.

Önceki gece saat 03.00 sıralarında Eyüp Sultan Camii'nde hırsızlık girişiminde bulunan bir kişi, alarm çalınca yakayı ele verdi. Alarm üzerine derhal Eyüp Sultan Camii'ni kontrol eden polisler, avlunda saklanan 25 yaşlarındaki bir kişiyi gözaltına aldı. Üzerinden bir tornivada çıkan kişinin kimliği açıklanmadı. Eyüp Merkez Karakolu'nda ilk sorgusu yapılan kişinin, yaşanan diğer hırsızlık olaylarıyla ilgisi olup olmadığı da araştırılıyor.

Şefik DİNÇ