|
|
Yorgunsak da beraberiz
Ali Kýrca, deprem nedeniyle, "metal yorgunu" bir þekilde çýktýðý yýllýk iznini yarým býrakýp atv haber merkezine, iþinin baþýna döndü. Kaçýnýlmaz olarak, "sarsýntýlý" bir röportaj gerçekleþtirdik.
Kabul edelim; "Bize biþi olmaz abiiii," imaný, DNA'larýmýza kazýnmýþ. Bütün felâketler, beynimize inen balyozu hissettiðimiz ana kadar, "baþkalarýnýn" baþýna gelirmiþ gibi yaþýyoruz. Tarihinde bu kadar deprem yaþamýþ bir ülkenin, gülün dikeni ancak Ýstanbul ve Ankara'nýn poposuna batýnca uyanmasý baþka nasýl bir bencillikle açýklanabilir?
Sallana sallana büyümüþ bir Ýzmirli olarak, depremin zararlý bir afet olduðu fikrini hiç idrak edememiþimdir. Bir zamanlar eðlenceli bile bulurdum depremi: "Þöyle bir sallar geçer..." Tabii, tabii...
Malžm gün, Yeþilköy'de oturduðum evde yalnýzdým. Televizyonun karþýsýndaki kanapede uyuyakalmadan önce son saate baktýðýmda, 02.40'ý gösteriyordu. Dandik kovboy filmlerinin kavga sahnelerinde uçan figüranlar gibi, yerin altýndan gelen darbeyle havalanýp, salonun ortasýna düþtüm. Duvara ulaþana dek iki kez daha yerde buldum kendimi. Duvarlar, öfkeyle uðulduyordu ki, hayatým boyunca unutmayý dileyeceðim, aklýma en pis þekilde kazýnan da o korkunç gürültü zaten... "Demek ki yalnýz ölecekmiþim," diye düþündüm.
Ve bitmedi, bitmedi, bitmedi...
Ertesi sabah, iþe gelirken, bir arkadaþýmýn otomobilinde aðlamaya baþladým. Mimiksiz suratýmda sicim gibi akýyordu yaþlar. Aðlayýnca rahatladým; bende deprem, o zaman geçti...
O saatten beri farklý bir nedenden psikosomatik sancýlar, bulantýlar yaþýyorum. "Büyüklerimizin" beyanatlarý, olmayasý icraatlarý, herkesin tüylerini diken diken eden, bitmeler bilmeyen, tarih boyunca "kader"miþçesine yaþayýp durduðumuz bu salaklýklar silsilesi... Midemizi kezzap gibi yakan, adresi belli ama sokaðý kayýp bir öfke...
O 45 saniye gibi; bitmiyor, bitmiyor...
Umut sepetinden çiçekler
Uzun süredir, memlekette gündeme bomba üstüne bomba düþüyor. Marmara Depremi sýrasýnda yýllýk izninizi kullanýyordunuz; yarým býrakýp döndünüz. Bu yýl Türkiye'ye dinlenmek, eðlenmek, kýsaca huzur, haram gibi...
Maalesef öyle oldu; 1999 hiç de bizim umduðumuz gibi geçmedi. Bu yýlbaþýna girerken yaptýðýmýz yorumda; "Asrýn son yýlý, millenyuma gireceðiz," diye, umut sepetinden çiçekler daðýtmýþtýk her tarafa bedava... O bedava daðýttýðýmýz çiçeklerin bedelini acý ödetti tarih ve talih bize. Umarýz bu son felâket olur. Gerçekten çok yoðun bir yýl geçti. Tabii koca bir enkaz her þeyin üstünü örttü; insan, belleðini de çok rahat çalýþtýramýyor. Ama ara ara neler yaþamýþýz, hatýrlýyorum; bunlarýn hepsinin sonunda bir haberci, yayýncý olarak metal yorgunluðunun içindeydik zaten. Anlaþýlan metal yorgunu olan sýrf biz deðiliz; binalar da metal yorgunu, doða da metal yorgunu... Sonunda fena vurdu. Bilmiyorum... Yorgunuz, kýrgýnýz, üzgünüz; devam ediyoruz ama...
Sivil tepki
Bir kliþeye dönüþtü ama bu deprem, ironik bir þekilde umuda dair bir sembol olacaksa; esas olarak bu köhne sistemi yýktýðý için olmalý. Oysa þu geçmiþ zamanda, siyasilerin piþkinliðinin artýk sevimsiz, esprisiz bir eþek þakasý boyutuna ulaþtýðýný görüyoruz. Halk inanýlmaz öfkeli ama Ankara; "davul zurna az" makamýndan çalýyor. Bunlar bir þekilde patlayacak herhalde. Türkiye tarihindeki ilk "sivil ihtilâl"e doðru gidiyor olabilir miyiz?
Valla benim deprem bölgelerinde, özellikle o sivil tepkinin boyutlarýný gördüðüm zaman vardýðým sonuçlardan bir tanesi oydu. Þaka yollu oraya gelen siyasetçilerle de onu konuþmuþtuk. Demiþtik ki; "Bu durum bir süre daha devam ederse, deprem bölgesindeki sivil görevliler, iþlere el koyacaklar." Siyasi ve toplumsal yapýnýn depremle birlikte çöktüðünü, bu enkazýn yerinde yeni bir yapý kurulacaðýný, o günden beri herkes düþünüyor Türkiye'de. Ben de hâlâ inancýmý sürdürüyorum. Belki iyiniyetli bir beklenti...
Kaygan zeminler
Peki ayný zamanda naif bir beklenti mi?
Naif sayýlabilir ama öyle olmaktan çýkaracak bazý veriler var. Toplumda artýk eski alýþkanlýklara dayalý yayýncýlýðýn raðbet görmeyeceðine, hatta tepki göreceðine dair umut belirtileri var. Simgeleþtiði için adýný vererek söylüyorum, merak ediyorum; bundan sonra Televole'ler televizyonda yer alabilecek mi? Merak ediyorum; bundan sonra ekranlarda, "saðdan say beþ, soldan say 10 kiþi"nin cinsel yaþamlarýndan, tüm özel iliþkilerine kadar bize anlatýldýðý kimi yayýncýlýk örneklerine rastlanabilecek mi? Merak ediyorum; daha önce hep eleþtirdiðimiz rating kavgalarýnýn içerisinde kimilerinin kaçýnýlmaz gördüðü tüm o anlayýþlar da bu enkaz altýnda kalacak mý? Ve kaldýðýný düþünüyorum sanki. Toplumda var olan o momentum, her þeyi deðiþime zorlayacak. Toplumsal artçý depremlerle, sarsýlmamýþ olanlar da yýkýlacaktýr. Ama tabii biz Türkiye'deyiz. Oturduðumuz topraklarda zemin ne kadar kaygansa, üzerine yerleþen ideolojiler, inançlar da o kadar kaygan oluyor ne yazýk ki... Umuyorum... "Biliyorum," ya da; "Bekliyorum," diyemiyorum...
Siz meslek hayatýnýz boyunca birçok politikacý tanýdýnýz. Bu aralar kamuoyu nezdinde dürüst bir imajý olan Ecevit'e kadar bütün politikacýlara baktýðýnýzda gördüðünüz tek þey, çatlak bir ar damarý oluyor. Bu ne zaman biter sizce; ya da biter mi?
Yeni bir millenyuma girilirken klâsik devlet anlayýþýnýn Türkiye'de yaþamaya devam ettiðini, çýrpýndýðýný, ama dünyada çoktan çöktüðünü biliyoruz. Bu yýkýlmamakta direneni de deprem yýktý. Devlet çarký bütün olumsuzluklarý ile gözler önüne serildi. Böyle bir fotoðrafýn açýklamasýný yapacaðýmýz zaman ortaya þu çýkýyor: Devlet, çaðdaþ ülkelerde çoktan koordinatör görevine indirgendi.
Devlet, "Ulu Manitu" deðil, neresinden baksanýz bir servis sektörüdür malžm...
Evet; üreten, bez dokuyan, kömür çýkaran, devlet olma iþlevini çoktan yitirdi. Devletin koordinatörlük görevi altýnda dayanacaðý iki kesim vardý. Sivil toplum kesimleri; ekonomik ve sosyal, kültürel tüm iþlevleri yürüten kesim... Bir ayaðýnda da güvenlik güçleri; silahlý kuvvetler ve polis... Bütün yeni yönetim aygýtý buna dayanýyor. Bu deprem, klâsik devlet anlayýþýyla, olmasý gereken arasýndaki ayrýmý gösteren turnesol kâðýdý gibi oldu. Türkiye'de tam da koordinasyonun gerektiði noktada; "Organizasyon bozuk!" çýðlýklarý arasýnda hep bu vardý. Devletin en çok yapmasý gereken ama en az becerebildiði þeydi koordinasyon. Þimdi örnek modeli deðerlendirmek gerekiyor. Bir yanda sivil toplumu, bir yanda askerleri gördük. Bu, Türkiye'nin yeni biçimi aslýnda.
Türk toplumunun psikolojisi zaten çok saðlýklý deðildi; bundan sonraki ak”beti, iyiden iyiye meçhžl... Unutmak ile unutmamak arasýnda muallâktayýz. 10 yýl içinde nasýl bir gelecek öngörüyorsunuz?
Türkiye'de her dert, dermanýný kendi içinde taþýyarak geliyor. Çok saðlýklý bir toplum olmayabiliriz ama bir baþka temel karakterimiz daha var. Çoðu zaman iþe yarayan bu karakter özelliði, çoðu zaman da devam eden kimi hastalýklarýmýzýn nedeni: Unutmak...
Ben araþtýrdým, baþka hiçbir toplumun dilinde; "Hafýza-i beþer nisyan ile malžldür," diye bir deyim bulamadým. Türkiye bir denge saðlayýp, unutmasý gerekenleri unutup, unutmamasý gerekenleri unutmazsa, belki bu özelliði, toplumsal travmalarý önleyici þekilde iþe yarayabilir. Bu dengeler arasýndan 10 yýl sonraya ne kalýr bilmiyorum. Ýnþallah o fay hattý Ýstanbul'un altýnda uyanmaz da biz, 10 sene sonra oturur konuþuruz. Çetin Altan'dan öðrendiðim bir terapi yolu var. Bir 10 yýl sonrasýný düþünürseniz, bugün yaþadýklarýmýz küçük noktalar gibi olacak. Bugünü de 10 yýl sonrasýymýþ gibi yaþamak mümkün olabilir. Bu aðýr travma tedavi olur mu, olmaz mý, bilemiyorum. Ben size; "10 yýl sonra görüþürüz," derken bile doðrusu içimde umut kývýlcýmlarý ýþýldýyor. Umarým konuþuruz; umarým geriye baktýðýmýzda; "Ýþte onarmýþýz," derim.
Ayrýlýrken, "Bir daha arayý bu kadar açma; dört yýl mý oldu?" diye soruyor Ali Kýrca; bambaþka bir minvalde seyreden eski bir söyleþimizi kastederek... Arada yine konuþuruz da, ben, "þafak sayar gibi" o 10 yýl sonraki röportajý bekliyor olacaðým. Biz, bu coðrafyada, bu "kafa"yla yaþayan insanlar, þu ebleh umudumuz da olmasa, neye tutunacaðýz bilmem...
|
Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGÝ BASIM YAYINCILIK SANAYÝ VE TÝCARET A.Þ. - Tüm haklarý saklýdýr
|