kapat

21.08.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
'Kendimize ev değil mezar yaptırmışız'
Türkiye'nin en zengin bölgesi; en fazla 4 kat ev yapılacak zemine 8 katlı, 10 katlı apartman yapmanın bedelini çok ağır ödüyordu.

Beton bloklar, tuğla artıkları, sıva molozları, demir, kireç, çakıl, kapı pervazı, pencere demiri, cam kırığı, yıkılmış, yarılmış, öne çökmüş, arkaya yatmış, tuz buz olmuş, moloza dönüşmüş enkaz leşi apartmanlar üstümüze üstümüze geliyordu. Gölcük'te enkaz altında oğlu kalan Melek Hanım; "Ev değil, kendimize mezar yaptırmışız"^ diye dövünüyordu... Ve Yalova'da Şehir stadında kurulan seyyar hastanenin genç doktoru Bahattin Külah, "Burada enkaz betonuna ceset kokusu sindi...." diyordu. Havada ölüm kokusu vardı. İzmit'te tankları tutuşan Tüpraş Rafineri'sinin ağır dumanının doldurduğu katran koyusu renkli havaya depremle molozlaşmış enkazların altından gelen ceset kokusu da karışmıştı. Sakarya'da ilaç kokusu ile ölmüş insan vücudu kokusu biribirine karışıyordu. Gölcük, Karamürsel, Yalova'da ağırlaşmış hava geniz yakıyor, gözleri yaşartıyor ve herkes "Enkazın altında on binlerce cesedin bulunduğunu" söylüyordu.

Deprem bölgesinde...

48 saat geçirdik...

400 kilometere yol yaptık.

İzmit'i, Sakarya'yı, Gölcük'ü, Karamürsel'i, Yalova'yı Refik Durbaş ve Nebil Özgentürk' le birlikte gezdik.

Herkes aynı şeyi söylüyordu: Depremin üzerinden 82 saat geçmişti ve enkaz altında hâlâ binlerce insan vardı.

Halk kenetlenmişti

Önce şunu yazayım...

Büyük bir asalet gördük...

Büyük gurur, erdem...

Büyük bir dayanışma...

Üstün bir acı paylaşma...

Bir ulusun kenetlenmesini gerçekten izledik...İnsanlar, tarifsiz acılar içinde derin felâketi yaşıyordu, fakat "insan insanın kurdu olup birbirini yemiyordu"... Diğer kentlerden, kasabalardan, otobüsler, kamyonetler, minibüsler, kamyonlar ve tırlara gıda maddesi yükleyip getirenler yolları doldurmuştu. Yardım taşıtlarının önüne bez afişlerle Anteplilerin yardım konvoyu, İzmirlilerin yardım konvoyu, Dinarlıların yardım konvoyu ya da İstanbul Üsküdarlıların yardım konvoyu diye yazmışlardı.

***

Depremin ana şokunun başladığı salı gecesinin saat 3'ünden bu yana 82 saat geçmişti; Ankara'dan devlet, hükümet, bayındırlık, sağlık bakanlıkları, askerler bölgeye gelmişti. Fakat 82 saat sonra bile henüz koordinasyon sağlanamamıştı. Dün sabah saat 8 sularında Adapazarı'nın Bağlar Mahallesi YSE Evleri mevkiinde Gümüşhane'den gelmiş, ellerinde kazmaları, çekiçleri, kesici aletleri, burunlarında özel maskeleri ile 13 kişilik Gümüşhane Sivil Savunma Ekibi'nin başkanı Hüseyin Çil, hangi enkazın altında insan var, hangisinin yok bilemez halde kendisine bilgi verecek birilerini arıyordu. Bu mahalleden çocuklarını deprem enkazından ölü olarak çıkartabilmiş Elif Yaşar adlı hanım, gözlerinde acıyı dondurmuş bir ifadeyle; "Ben ne yapacağım, nereye baş vuracağım... Hiçbir yetkili bu saate kadar buraya gelmedi...." diyerek 82 saat önce yaşadığı evinin yıkıntılarını gösteriyordu.

Hem İzmit'te...

Hem Sakarya'da...

Hem Gölcük'te, Değirmendere'de, Karamürsel'de ve Yalova'da; depremde evleri yıkılmış, yakınları ölmüş olanlarla onlara yardım etmeye gelmiş olanları buluşturan bir organizasyon henüz kurulamamıştı.

Ekmek dağlar gibiydi
Adapazarı'nda, Karamürsel'de, Gölcük'te ve Yalova'da kaldırıma terk edilmiş, bayat, taşlamış ekmek yığınları gördük. Bu sıcakta kimse fazla ekmek yemiyordu, fakat o kadar çok ekmek gelmişti ki, deprem molozlarının yanında ekmek dağcıkları oluşuyordu. Fakat depremden 82 saat sonra çok gerekli olan seyyar tuvaletler henüz hiçbir yerde yoktu. Ankara'dan Başbakan ve Sağlık Bakanı, radyolardan, TV'lerden "Seyyar tuvaletlerin kurulmaya başlandığını" söylüyorlardı. Ancak Yalova sağlık ekibinden Dr. Ertan Sarıbaş, "Şimdi en gerekli olan seyyar tuvaletler... Henüz gelmedi. Tetanoz aşısı geldi. Ayrıca intaniye uzmanına, dahiliyeciye ve çocuk doktoruna da ihtiyaç yüksek." diyordu. Yalova şehir stadına helikopterlerin de inip kalktığı çok işlevli, doktorlar, hemşireler ve diğer sağlık elemanlarının çok iyi çalıştığı bir hastane kurulmuştu. Fakat belediyeler 82 saat boyunca oluşmaya bsaşlayan pet şişe, kâğıt torba dahil yeni çöpleri toplayamıyor, sinekler için ilaçlama yapmıyor, bulaşıcı bir hastalığın yayılmasını önlemek için de enkazları ilaçlama işlemi henüz başlamıyordu.

***

Doktorlar, dışarıda hava sıcaklığının 40 dereceye, enkaz altında ise 45-50 dereceye çıkabildiğini, bu yüzden de enkaz altındaki cesetlerin 24 saat içinde kokmaya başladığını söylüyorlardı. 82 saat geçmişti ve enkaz altında 35 bin ceset olduğu tahmin ediliyordu. Bölgeye gelen sağlık ekibi içinde yer alan Dr. Bahadır Külah, "Bundan sonra patlama ihtimali olan salgın hastalıklara karşı önlem alacak doktor ekibi henüz bölgeye ulaşmadı" diyordu. İhsaniye'de Kavaklı mevkiinde çöken 8 katlı binada kızını ve damadını yitirmiş Ahmet Ocak, "80 saat oldu, gelen giden yok..." diyordu.

Halk dayanışmayı kurmuştu...

Birbirine el vermişti...

Fakat devlet çok hantaldı...

Herkesin söylediği şuydu: Deprem gece saat 3'de olmuş, Ankara gündüz saat 12'de ancak uyanabilmişti. Evet, kriz masaları kurulmuştu, yetkilileri de çok iyi niyetliydiler ve yardımcı olmak istiyorlardı, ancak henüz hangi yıkım yerinin neye ihtiyacı olduğu tespit edilememişti.

İnsanlar çadır istiyordu.

Çadır da verilememişti.

20 yıl geriye gitti
Türkiye'nin kalbi büyük darbe almıştı. İzmit, Sakarya, Yalova; çok sayıda fabrikanın, onlara yedek parça, yan ürün üreten çok sayıda işletmenin bulunduğu bölge, büyük bir yıkım içindeydi. Türkiye; 4 katlık ev yapılacak yere 8 katlı ev yapmış olmanın bedelini çok ağır ödüyordu. Sakarya'da, Adnan Menderes Bulvarı'na açılan meydanda 20 yıldan beri yapılmakta olan Sakarya Kültür Sitesi bile çökmüştü. Gölcük Belediyesi'nin park içinde yaptırdığı lüks işhanı da çökmüştü... Yıkılanların çoğu kooperatif evleriydi. Ve alt katlardaki ara kör duvarlar yok edilip mekân genişletilerek kahvehane, galeri, büyük market yapılan binalar çökmüş, un ufak olmuştu. Gölcük'te Kız Meslek Lisesi'nin bahçesinde kendi çarşafları, kilimleri ile çadır kurmuş ailelerden, evini ve yakınları kaybetmiş Mustafa Mızrakçı ağlayarak şu gerçeği söyledi; "Biz kendimize ev diye mezar yapmışız..."

***

İzmit'te, Sakarya'da, Sapanca'da, Gölcük'te, Yuvacık'ta, Bahçecik'te, Hisareyn'de, Harmandere'de, İhsaniye'de, Karamürsel'de, Yalova'da yıkılan bütün evlerin yapımında deprem perdesi, etriye sıklaştırması yapılmamıştı. Yıkılan evlerin yüzde 80'inin betonu yanmış ve agrege milli çakıldan dökülmüştü.

Türkiye'nin en zengin bölgesi sayılan Sakarya, İzmit, Gölcük ve Karamürsel, aslında en fazla 4 kat yapılması gereken bir zemine 8 kat binalar dikmişti.

Beldelini de ağır ödemişti..

Türkiye'nin en zengin bölgesi en az 20 yıl geriye gitmişti. Bölgeden göç başlıyordu. Yarınki yazıda anlatacağım..


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır