John F. Kennedy Jr.'ın bu kenti ikiye bölen parkta rollerblade yaptığı, köpeğiyle dolaştığı veya bisiklete bindiği herkesçe bilinirdi. Bu yaşayan efsaneyi uzaktan görmek bile, genç kızların birbirlerine anlattığı önemli bir ayrıcalıktı. Derken geçtiğimiz yıl, dalgın dalgın Madison caddesinde yürürken, 4-5 kişilik grup şık bir lokantadan çıkıyordu. Aralarında John'un da bulunduğu grup karşıdan karşıya geçerken, onu ve yeni karısı Carolyn'i görme merakıyla ben de yönümü değiştirdim. Evet, evlendiğine üzüldüğüm tek erkek olan Kennedy'yi geç te olsa görmekten memnundum.
Geçtiğimiz hafta, ABD ve belki de dünya kamuoyu acı bir haberle sarsıldı. Babasını ve amcasını suikastte yitiren Kennedy'nin uçağı, eşi ve baldızıyla birlikte Martha's Vineyard açıklarında denize çakıldı. Herşeye sahip olduğu düşünülen imtiyazlı bir insanın ölümüne bu denli yas tutulması şaşırtıcı gelebilir.
Shakespeare trajedilerini aratmayan Kennedy Ailesi, bir büyük acı daha yaşıyor. Üstelik bu seferki kurban, herkesin gelecekte kendinden çok şey beklediği küçük Kennedy'ydi.
Kuzeninin düğününe giderken yaşamını kaybeden John, ünlü büyükannesi Rose'un doğumgününde denizin dibine -bu sefer külleriyle- savruldu. Bir Amerikan deniz kuvvetleri gemisinde yapılan yarım saatlik sade törene iki ailenin mensupları katıldı. ABD basınının bedeninin güzelliğiyle sevdiği John, bedensiz olarak ruhlar alemine maloldu. Okuduklarımdan hareketle, mütevazı, yaşamı seven ve sportmen bir profil çıkıyor ortaya.
Boston ve İrlanda kökenli bir 'hanedan' ailesine dahil olmasına rağmen, New York'ta oldukça sade bir hayat sürüyordu. Her ne kadar Kennedy ismi onu farklı bir statüye taşısa da, hem iş hem de özel hayatında 'normal bir insan' olduğu söyleniyordu. İleride politikaya atılacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Hatta New York belediye başkanı ve daha sonra başkan adayı olması da söz konusuydu. 38 yıllık yaşamına pek çok şey sığdıran John F. Kennedy Jr., iş kartlarında yalnızca John Kennedy ismini kullanıyor, babasının mirasının altında ezilmemeye özen gösteriyordu. Annesi Jackie'nin ölümünün ardından tutulan yas daha hafızalardan silinmeden o da meçhule yol aldı. Belki ismine ve güzelliğine çok şey borçluydu. Ama yine de, topluma katkıda bulunan bir yaşamı oldu. Özellikle gençliğe yönelik hayır kurumlarında aktifti. Babasının yinelediği `kendilerine çok şey verilenlerden beklenilenler de daha fazladır' sözüne uygun yaşamaya çalıştı.
Yaşasaydı ne olabileceğini düşünmek artık anlamsız. Kennedy hanedanının en parlak ışığının sönmesi, özellikle ABD kamuoyu açısından zamansız ve acı bir yara oldu.