


Örsan, Onat ve sansür
Örsan Öymen dostumuzun ölüm yıldönümü ve basında sansürün kaldırıldığı gün arka arkaya geldi.
Ve ben Örsan'ı anmak için onunla ilgili bir anıyı aktarmak istedim.
1991'de onun için yazdığım bir yazıda demişim ki:
" T.C.K.'nın 141, 142 ve 163'üncü maddelerinde değişiklik yapıldığını Örsan da görmeli, zamansız ölümüyle yetişemediği bu ilginç dönemi yazmalıydı.
Kürt sözünün tabu olmaktan çıktığı, düşünce suçu kavramının değişikliğe uğradığı bu çelişkili dönem hakkında neler düşündüğünü öğrenmeliydik.
Örsan da binlerce meslektaşı gibi yıllarca başının üstünde Demokles'in Kılıcı olarak sallanan bu ceza maddeleriyle yaşamış ve yazı yazmıştı.
Ölümünden bir kaç yıl önce, Köln'de yeni aldığı Bond tipi çantayı gösteriyordu bana.
Roma'ya gidip geldiğini, Ağca davasıyla ilgili bir sürü değerli belgeyi bu şifreli çantasında koruduğunu söylüyordu.
Çantada, kilidin iki yanında üçer haneli şifreler vardı. Şifreleri bilmeyen birisinin çantayı açması olanaksızdı.
"İyi ama Örsan" demiştim. "Ya bu şifreleri unutursan..."
"Unutmam" demişti.
"Canım diyelim ki unuttun, nasıl açarsın çantayı.?"
Örsan, "Unutmam mümkün değil" diye diretmişti. "Çünkü kilidin solundaki şifreyi 141'e, sağındaki şifreyi de 142'ye ayarladım. Unutmama imkan yok."
Hak vermiştim.
Hiç bir Türk aydını bu maddeleri unutamazdı.
***
Türkiye'ye gelen yabancı dostlarımızı, sanatçılarımızla tanıştırırken, onların romanlarını, resimlerini, filmlerini anlatıp arkasından ekliyorum:
"1971 darbesinden sonra hapis yattı."
"12 Eylül'de içeri girdi."
Ünlü bir yabancı sanatçı dost demişti ki: "Daha hapis yatmamış bir Türk aydınıyla tanışmadım."
Bugünlerde aynı cümleyi New York Times yazarı Stephen Kinzer'den de duymak mümkün.
***
Bütün bu yasakların, düşünceden ve yaratıdan ürkmenin altında, müthiş bir güvensizlik yatıyor: Türk halkına, Türk insanına duyulan güvensizlik!
Anayasa hazırlığından tutun da, çeşitli yasa taslaklarına kadar her düzenlemenin altında yatan düşünce "Şu Türk isnanını nasıl kıstırayım, nasıl kıpırdamasına fırsat vermeyecek biçimde kıskıvrak bağlayıp, nefessiz bırakayım." olmuştur.
Halkın, kendi haline bırakılırsa "Ahlaksız, anarşist, düzen bozucu, hırsız, kapkaççı vs." olduğu ön inancından hareket edilerek bu yollara sapmasını engelleyecek yasalar, sansür kuralları icat edilmiş, valiler ve yöneticiler yasaklama yetkileriyle donatılmıştır.
Fransız, İtalyan, İspanyol, Portekiz, Yunan halkları için serbest olan konular Türk halkı için yasak ilan edilmiştir.
Herhalde bu halkların sindirebildiği ve dengelediği bir özgür ortamın Türk halkı tarafından istismar edileceğine inandıklarından bu özgürlükleri çok görmüşlerdir bize.
SANSÜR
Rahmetli Onat Kutlar'ın çok güzel bir akıl yürütmesi vardı: Filmleri seyredip zararlı sahneleri kesen sansür kurulları Türkiye'nin en ahlaksız ve düzen bozucu kişileri olmalıydılar. Çünkü Türk halkı için zararlı buldukları sahnelerin tümünü sansürsüz seyrediyorlar ve böylece kendi ahlaklarının bozulmasına neden oluyorlardı.
***
George Washington "Bir ülkede içki serbest olursa, herşey zamanla dengelenir ve içki kültürüne sahip, güzel içmesini bilen bir halk ortaya çıkar." demişti. "Eğer içkiyi yasaklarsanız bol bol alkolik yaratırsınız."