


Cırtım cırtım sinemacılık..
Köşe yazarlığını hobi olarak yapan biri olarak sinemada santim santim gelişme kaydediyorum.. Bugüne kadar yedi filmde oynadım.. Figüranlığın biraz ötesinde roller.. Artık yardımcı oyuncu sayılırım. Yakında başrol de gelecek..
Bu ara iyice kaptırdık sinema işine..Bir şey değil sektör bunalıma girecek.. Çünkü ben elimi bir yere attıktan sonra o sektörde kesin bunalım başlıyor.. Bir reklam olayımız vardı.. Medya leşkerleri, kafayı buna taktı.. Oynadığım her reklamdan beş altı pare ahlak dersi çıkardılar..
***
"Ahlak" da demiyorlar.. "Etik" diye bir tarif icat etmişler.. Etik aşağı etik yukarı.. Bu da bir kurnazlık.. "Ahlak" deseler vatandaş, reklam bahanesiyle sektör içi yazışmamızın sebebini anlayıp;
- "Ulan ahlakı tartışmak size mi kaldı?" diye babalanacak.. Sinema olayında da gidişat böyle..
Kısmetse yıl sonuna kadar beş ya da altı filmde boy göstereceğiz.. Aslında sayı beşti, geçenlerde Atıf Ağabey ile karşılaştım.. O da Ağustos sonunda bir filme başlıyormuş.. Gönüllü figüran yazıldım..
Sinirleri dayanabilecek mi?
Sinemanın içinde bulunduğu kriz sırasında beş altı filmde boy göstermek epey asap bozucu.. Benim açımdan değil tabii..
Sinemaya ömür adayanların sinirleri yerinden oynayacak.. Demek ki bir eyyam da o taraflardan gelen küfürlere göğüs açıp, bağrımızı serinleteceğiz..
Ancak yukarıda Allah var.. Oynadığım zaman da rolümün hakkını sonuna kadar veriyorum.. Şu sıralarda Sinan Çetin ile çalışıyoruz..
Rol arkadaşlarımdan biri Okan Bayülgen, biri popun yeni yıldızlarından Teoman, bir diğeri de Yasemin Kozanoğlu.. O'nun mesleği de güzel güzel bakıp göz kırpıştırmak..
Esaslı rollerden biri de tiyatromuzun efsane isimlerinden biri olan Semih Sergen'in.. Haaa! Esin Moralıoğlu da var..
Başladığı gün, settekilerin en neşelisi oydu.. Kızcağızı "Selahattin Duman ile oynayacağınız cüretli bir aşk sahnesi var.." diye işletmişler.. O saatten beri kendinde değil..
Bitkisel hayata girmiş gibi dolanıyor.. Biri akıl edip başına bir süzgeç su dökse çiçek açacak..
***
Yönetmeni sorarsanız zaten çığırından çıkmış.. Gündüz, açık havada yapılan çekimlerden olacak.. Güneşi kafasına yedikçe, içindeki ultraviyole ışınlarını bizden çıkarıyor..
Çekimi kapalı yerde de yapamıyoruz.. Senaryo öyle icap ettiriyormuş.. Bütün gün güneşin altındayız.. Daha doğrusu her planda rolünün hakkını veren bir kuytuluğa savuşup, dinleniyor..
Orta yerde bir tek yönetmen ile ekibi kalıyor..
Mübarekler Çukurova'ya inmiş pamuk işçilerine döndüler.. Sinan Çetin zaten siyah renge takıntılıdır.. O yetmiyormuş gibi gözüne de kocaman camlı bir siyah gözlük takmış..
Gözlüğünü birara bana da gösterdi.. Markaymış ama Aksaray işiymiş gibi duruyor.. Camlarının her biri, küçük boy teflon sahan büyüklüğünde olduğundan güneşi olduğu gibi çekiyor..
En büyük hatası da arada sırada gözlüğü başının üzerinde tutması.. O zaman da yazlık evlere monte edilen "güneş ısıtma sistemi" işlevini görmeye başlıyor.. Ortalama 35 derece olan sıcaklık gözlüğün marifetiyle Sinan'ın kellesi civarında 50 dereceyi buluyor, haliyle yönetmenin beyni su kaynatıyor..
Ondan sonra gelsin fırça, gitsin fırça..
Konusunu araştırıyorum..
Haaa! Şimdi bana "Oynadığınız filmin konusu ne?" diye soran olsa net bir şey söyleyemem.. Sadece bir polis şefini oynadığımı biliyorum..
İyi adam mıyım, kötü adam mıyım, o da belli değil.. On kere sordum ekiptekilere;
-"Yahu biz ne filmi çekiyoruz?" diye..
Katiyen söylemiyorlar.. Setteki gizlilik uygulamasına bakan da "Bunlar Meclis'in gizli oturum zaptını ele geçirdiler, senaryo niyetine çekim yapıyorlar.." diye düşünür..
Bir de Okan'ın benim emrimde çalışan dedektif olduğunu biliyorum.. Çünkü karşılıklı çektiğimiz bir sahne var.. Birlikte bilardo oynuyoruz.. O sırada "izlediği cinayetin" akibetini soruyorum..
Replikleri söylerken Okan'ın da polisi oynadığını çıkarttım..
***
O sahne de çok belalıydı.. Bilardo salonu kapalı mekan.. İçerde onlarca spot yanıyor.. Hararet belki 60 dereceyi bulmuş.. Hemen hemen her replikten sonra makyaj yeniliyoruz..
Çünkü makyaj terle birlikte su gibi akıyor..
Söyleyeceğim dört beş satırlık replik vardı.. Ya cümlenin başı kaçtı ya sonu.. Üç saatte bitiremedik.. Ekip sabırlı olmasına sabırlı ama dedim ya! Yönetmen sürekli su kaynatıyor..
Olağanüstü yorumumla Sinan'ı bir iki kez krize soktum.. Baktı ki elinde kalacağım.. Son planın çekimini yardımcısı Mahir'e bırakıp gece yarısından sonra seti terketti..
Son plan da basit bir şey.. Okan'a "Katili bul.." diye fırça atıp, bilardo masasına sarkan lambaya elimle vuruyorum.. Lamba aşağı yukarı sallanırken yüzümüzü bir ışık, bir gölge kaplıyor..
Sinan seti terkettikten sonra bana bir güven geldi.. "Kolay, yaparım.." dedim.. Gerçi lamba boyumdan biraz yüksekte ama olsun! O kadar spor yapmış, üstüne üstlük basket maçı seyretmişiz..
Motor dediklerinde repliğimi teklemeden söyledim.. Sonra sıçrayıp lambaya bir çaktım.. Çinliler'in şapkasına benzeyen abajur başlığı şaaak, diye bilardo masasına yapıştı..
İçindeki lamba da patladı.. Yukarıda kalan kordonun uçları ise hâlâ elektrik kaçırdığından çatır çutur can çekişiyordu..
Lambayı şöyle elimizle dürteceğimize, rolü abartıp Kerim Abdülcabbar gibi smaç yapmışız..
Olan gecenin bir vakti ekibin iki saatine oldu..
Gece yönetmenin asistanı aradı.. Bugün de (Yani Cuma günü) açık havada çekim varmış.. Cenaze sahnesi.. Senaryoyu bilmediğimden kimin cenazesini rol icabı kaldıracağız bilmiyorum..
Öğrenince onu da yazarım.. Tabii yönetmen beni ortadan kaldırıp, cenaze namazımı ekibe kıldırmayı planlamamışsa..