Neremi Neremi Ankara'yı...
Geçtiğimiz hafta Banu Alkan Ankara'daydı. Doğrusu Ankara basını olarak, biz yıldızlara çok alışık değiliz. Yıldızlar arada sırada Ankara'ya gelirler. Ya ödül alıyorlardır, ya bir festival vardır. Bir de sahne çalışmaları olanlar uğrarlar.
14 Temmuz günü sabah saatlerinde basın merkezine çekilen faksların arasında biri hemen dikkat çekiyordu. Faksa baktığınızda, bir konuk Başbakan ya da Devlet Başkanı'nın Ankara'ya geldiğini düşünürsünüz. Banu Alkan'ın başkent programı tüm ayrıntılarıyla verilmiş.
Banu Alkan, kendisini Afrodit sanan yıldızımız, "Neremi neremi Ankara'yı" diyerek başkente geldi. Lunapark Gazinosu'nda sahne aldı.
Akşam üzeri, politikacıların uğrak mekânı olan Büyük Ankara Oteli'nde Afrodit'in basınla buluşması vardı. İşi gücü bırakıp Banu Alkan'ı görmeye gittim. Yıllar önce kendisini İzmir'de görmüştüm. Çok küçüktüm. Filmlerindeki ponponlu, ince topuklu terliklerine o günlerde özenirdim, hatta bayılırdım. Küçük kız çocuklarının süse yoğun merakı bende de fazlasıyla vardı. Doğruyu söylemem gerekirse, Banu Alkan'ı karşımda gördüğümde ilk olarak ayaklarına baktım. Yine incecik topuklu terlik giymişti. Keşke iki bantın tuttuğu zarif terliklerinin yukarısına hiç bakmasaydım...
***
Balkonlar korkunç! Transparan elbisesinin içinde ten rengi sütyenle sıkıştırılmış, hayli çıkıntılı balkonlarının üzerine meyve tabağı, arasına kadeh koysanız, düşmeden durur. Transparan mini elbisesinden görünen yeşil tanga külodunun etrafındaki yağlar, inanılmaz. Ve ne cesaret? O vücuda o tarz giyim. Salkım saçak pırasa gibi sapsarı saçlarını atarak poz verirken, kısık sesiyle "neremi neremi" dedikçe, üzüldüm.
***
Afrodit'in hiç mi yakın kadın arkadaşı yok? Bilirsiniz, kadın arkadaşlar birbirlerine;
- Giyim tarzını değiştir
- Bu sana olmamış
- Bu sana yakışmaz
- Bu kıyafeti sen taşıyamazsın
gibi sözler söylerler. Çok kibar olanlar, "Biraz değişik olmuş" diyerek, aslında hiç olmadığını anlatmak isterler. Yok mu? Afrodit'in yanında bir dost kadın yok mu?
Halinden oldukça memnun görünen, "neremi neremi" derken gözlerini kırpıştırarak en çok gözlerini beğendiğini söyleyen Banu Alkan, bu tarzıyla para kazanıyor. Memleketimin insanı böyle şeylere meraklı. Esas ilginç olan da aslında bu.
***
HANIMEFENDİ Mİ, SAYIN MİLLETVEKİLİ Mİ?
Yazmadan edemeyeceğim. Bir kadın milletvekilimizle sevimsiz bir sohbetimiz oldu. Henüz yeni Parlamento'ya girmiş bu milletvekili, bir haberden kaynaklanan eksiklikten dolayı bana üzüntüsünü iletmek için telefon etti. Sorun bir fotoğraf eksikliğiydi. Doğrusu ben de böyle bir eksiklikten dolayı rahatsızdım, ancak bu konuyu "olmazsa olmaz" olarak düşünmüyordum. Haberin içeriğinde bir hata olmadığından emin olduğum için rahattım. Öncelikle haberde fotoğrafı yer almadığı için kendisinden özür diledim. Fotoğrafının zamanında elimize ulaşmadığını söyleyip, teknik bir sorun olduğunu, kendisinden kaynaklanan bir sorun olmadığını anlatmaya çalıştım.
Milletvekiline konuşmanın başında hak vermeme rağmen, konuşmanın ilerleyen dakikalarında kendisinin tam bir kadınsal durum içinde olduğunu anladım. Kendisini hiç tanımadığım milletvekili, kasten böyle bir şey yaptığımızı düşündüğünü bile söyledi.
O "sayın milletvekili" ben "Elif"
Öncelikle mesleğim ve gazetemle ilgili, bence komik öğütler verirken, saygıda kusur etmeden kendisini dinledim. İl ve ilçe başkanlarının telefonlarından, kendisinin ne kadar deneyimli, özenli bir insan, iyi bir anne olduğuna kadar dallanan budaklanan bir konuşmada, kendisine "hanımefendi" dediğim için kızdı.
"Siz bana 'hanımefendi' diyemezsiniz. Bana 'sayın milletvekilim' diyeceksiniz," dedi.
Konuşmasında arada sırada "Elif Hanım" diyor, sonra kendisini kaybedip "Sen" diye hitap ediyordu. Yaşımı sorup, yaşımın kızlarına yakın olduğunu öğrendikten sonra sürekli olarak "Elif" diye hitap etti. Cep telefonundan, tam 17 dakika 33 saniye süren bir konuşma yaptık. Telefonu kapattıktan sonra cep telefonumun "son: 17 dk. 33" yazan yazısına takılıp kaldım.
Bugüne kadar her gazeteci gibi birçok milletvekili ve bakanla ilgili haber yaptım. Hiçbir erkek milletvekili fotoğrafı ile ilgili bir sorun çıkarmadı. Böyle bir sorunu kadın vekillerle de hiç yaşamadım. Biz TBMM'de daha fazla kadının olmasını istiyoruz.
Üstelik ben böyle bir derneğin üyesiyim ve yönetim kadrolarındayım. KA.DER'de yaptığımız "nitelikli, deneyimli kadın vekil" tartışmalarının ne kadar yerinde olduğunu düşündüm. Gerçekten de bir kadına yalnızca kadın olduğu için destek vermek yanlış. DSP, eskiye oranla Meclis'e çok kadın milletvekili soktu diye sevindik. Umarım sevincimiz böyle örneklerle dibe vurmaz. Sonuçta bu milletvekilimiz de önce insan, sonra milletvekili. Milletvekilliği gelip geçici. Aslında "sayın milletvekilimiz" önce hanımefendi olmalı.
SUSAN PAGE
DİYOR Kİ:
"Özgüven, kendiniz hakkında hissettiklerinizdir. Özgüven, yaşamak için su ve oksijen kadar gereklidir."