Bihruz Bey, Recaizade Ekrem Bey'in "Araba Sevdası" isimli romanının kahramanıdır. Cakalı adam izlenimi verir. Batı hayranlığının, ham değerleriyle o güzelim Türkçeyi bir yana bırakıp, yarım yamalak Fransızca ile aydın adam havası atar. Tavrı, çıt kırıldım; üslubu düzeysizdir.
Karşısındakilerine gecikmiş bir kahkaha hissi verir.
Anadilini küçümsemeyi meziyet sanan Bihruz Bey, bu bahislerin ayıplı örneği olarak sık sık tartışma gündemimize misafir olur.
Ahmet Mithat Efendi'nin "Felâtun Bey ile Rakım Efendi"; Hüseyin Rahmi'nin "Şıp Sevdi" romanları tıpkı Araba Sevdası gibi, bozuk Türkçe ile yazıp konuşmanın hicivleriyle doludur.
Önceki gece Yavuz Bülent Bakiler, televizyonda uzun uzadıya Bihruz Bey Türkçesi'nden örnekler veriyordu.
Aynı gün bütçe görüşmelerinde ANAP Milletvekili Agah Oktay Güner, Türkçe'ye sahip çıkmanın gerektiğini anlatan etraflı bir konuşma yaptı.
Bir önceki gün DYP Milletvekili Ahmet İyimaya TBMM'de Türk dilinin nasıl bozulduğunu yasa tasarılarından örnekler vererek açıkladı. Her ikisi de, bozuk dil ile doğru yasa düzenlemenin mümkün olmadığını kanıtladılar.
Geriye doğru son on hükümetin eğitim ve kültür hedefleri ve politikalarını okudum. Türkçe'ye sahip çıkacak tek bir önlem veya öneriye rastlamadım.
İlk defa 57. hükümet Türkçe'nin başına gelenlerin farkına varmış ve bir savunma içgüdüsü içine girmiş. "Türkçe'nin doğru kullanılması ve yabancı sözcüklere karşı korunması için gereken önlemler alınacaktır" diyor.
Bir hükümetin böyle bir mücadeleye soyunmasını önemli bir cesaret olarak değerlendiriyorum; ama, nasıl yapılacağını da doğrusu çok merak etmekteyim.
57. hükümet kısa sürede önemli yasal düzenlemelere geçti. Bu düzenlemelerin acil olmaktan kaynaklanan özellikleri vardı. Bazılarının aceleye getirilmiş olması bazı eksikliklere neden olmuştu; ama bunların tamamına yakın kısmı her nerede hazırlanmış ise, inanılmaz Türkçe bozuklukları ile Meclise gönderilmişti.
Bir kısmı Bütçe Komisyonu çalışmaları ile giderildi ama önemli kısmı bozuklukları düzeltme fırsatından mahrum olarak Meclis gündemine getirildi.
Yasa düzenlemesinde kelimelerin ne denli duyarlı olduğu açıktır. Kavramlar, ancak doğru seçilmiş kelimeler ile gerçek anlamlarını aktarabilirler.
Eskiden hukuki tanımlamalar, yorumlar, atıf cümleleri, hüküm cümleleri sanki bir inci gerdanlık dizilir gibi mükemmel Türkçe'yle yazılırdı. Bu işin ustaları vardı. Eskiler bu tanımlamalar için "efradını câmi, ağyarını mâni" derlerdi.
Bugünün Türkçesi'yle bulunması gerekli ögelerin tümünü içeren ve bulunmaması gerekenleri tamamen dışlayan demektir.
Son kabul edilen yasaların Meclis görüşmelerinde yaşanan Türkçe tartışmalarını zabıtlarından okuyanlar hayretler içinde kalabilirler.
Demokrasinin en önemli ögesinin nasıl bir umursamazlık ve ihmal içinde geçiştirildiğinin şaşkınlığını yaşayabilirler...
Doğrusu hukuk devleti savunmasının bu dil ile nasıl yapılacağının merakındayım.