kapat

21.06.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
micro
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.


Genç, güzel, sarışın ama akıllı

"Genç ve güzel bir kadının önündeki bütün kapılar sonuna dek açıktır!" dedi. Güldüm. İsteyerek değil, öylece fırladı bir kesik kahkaha ağzımdan. Kendi kendine. Hani komik olmadığı halde tekrarlana tekrarlana sizi bıktıran pörsümüş, üstelik tazeyken bile zavallı bir fıkra duyunca eğlenmeden gülmek gibi...Ben gülünce öfkelendi. "Ah gülüyorsun? İş dünyasının o acımasız ve sımsıkı kapılarının genç ve güzel kadınlar için ne kadar üstlere kadar açıldığını duysan, ağlarsın!" Onu tanımasam, önerdiği gözyaşlarıyla ilgili başka düşüncelerim olabilirdi. Ama onu tanıyordum ve incinmiş olduğunu anlıyordum. Sesimi kesip, yürümeyi sürdürdüm. Yine bir cuma akşamıydı ve biz son birkaç aydır, her cuma akşamı yaptığımız gibi felsefe okulundan çıkmış, birlikte Madison Caddesi'nden 3. Cadde'ye doğru yürümekteydik. Birazdan bir İtalyan ya da Fransız lokantasına girip, birer kadeh Merlot şarabı içecek, yanında Sezar salatası yiyeceğiz, ya da bu akşam suşi yemek için bir Japon lokantasına uğrayacağız... Gece yarısına dek uzayacak bir sohbetin sonunda ben kahvemi, o kafeinsiz bitki çayını içecek, hesabı bölüşüp, evlerimize döneceğiz. Her cuma akşamı olduğu gibi... Adı Carol, 32 yaşında, sarışın, güzel ama çok akıllı. Yorum yapmama gerek yok. Sanırım her şey o 'ama'nın içinde apaçık oturmakta ve hepimiz bunu anlıyoruz. Carol yalnızca akıllı değil, üstüne üstlük disiplinli bir güzel kadın. Amerika'nın o ünlü Sarmaşık Ligi'ne (Ivy League) mensup yedi çok prestijli Üniversitesi'nden biri olan Columbia Üniversitesi'nden mezun bir avukat. Aralarında Harvard, Yale, Princeton, Brown, Cornell ve Pennsylvania üniversiteleriïnin de bulunduğu bu okullar dünyanın en önemli eğitim kurumlarından birkaç tanesi olarak biliniyorlar. Bilimsel olarak ABD'ye haklı bir gurur kaynağı olan bu üniversitelerden Columbia'nın bir bölümü; Columbia College'a kadınların kabul edilme tarihiyse 1983 yılı. Hayır, yanlış okumadınız, burası Amerika Birleşik Devletleri. Demokrasi ve insan haklarının cenneti olarak lanse edilen bu ülkede 1983'ten önce bazı okullara kadınlar kabul edilmemekteydi. Ne diyeyim?.. Ben sustum, siz konuşun! Sanırım kanuni haklar konusunda çok şanslı olan Türkiyeli kadının asıl eksikliği, talep etmeden bu haklara sahip oluşunun hüzünlü şanssızlığında saklı. Çünkü talep edebilmek cesaret ve bilgi gerektirir.

Carol işte bu cinsel ayrımcılığın en bağnaz olduğu Columbia College'a 1985'te girmeyi başaran kadınlardan biri.

"Özellikle o okula girmek ve çok başarılı olmak önemliydi benim için," diyor. Bunu söylerken sesinde duyulan hırçınlığı başarıyla yatıştırılmış muzaffer ton, söylediklerinden daha fazla etkiliyor insanı. Kadın yaratıcılığına ve aklına saygı duymayan bir dünyada yaşadığımızı hangi aklı başında insan reddedebilir ki?..

Asıl amacım New York'ta yaşadığım süre içinde kentin bana yansıyan entelektüel manzara sınırlarını biraz esnetmekti. Tabii bir de yalnızca fen bilimleri, biyolojı ve çevrebilimle tıka basa dolu olan resmi öğrenim ve eğitim yıllarımda eksiklendiğim yarı-formal felsefe eğitimi arzusu... İşte bu nedenle yazıldım `New York Felsefe Okulu'na. Sınıfta 25 kişi var, yaş dağılımı: 25 ile 75 arası. Batı kültürlerinde son yıllarda oldukça yaygınlaşan ve adına yetişkin eğitimi denen bu gece okulları ve/veya haftasonu atölyelerinin katılımcıları farklı kesimler ve yaşlardan oluşuyor. Benim şansıma emekli Shakespeare oyuncuları, aktif Isadore Duncan dansçıları, birkaç genç yazar, birkaç edebiyat ve felsefe düşkünü profesyonel, Metropolitan Sanat Müzesi yöneticilerinden biri, bir emekli borsacı, kızıl saçlı bir astrolog ve bir de Carol düştü. Açıkcası ağzıma lâyık (pardon kalemime lâyık), tam bana uygun bir kadro. Profesörümüz Monica Vecchio ise tam bir fenomen, herhalde onu ayrı bir portre olarak yazmak gerekecek.

İkinci hafta, kahve molası sırasında sarışın, güzel bir kadın yaklaşıyor yanıma. Orta hâlli bir gülümsemeyle "Merhaba!" diyor; "Hi!" ilk derse başlarken kendimizi kısaca tanıtmıştık ya, işte o sırada benim bir güney ülkesinde yazar olduğumu duymuş, edebiyatla ilgilendiğini anlatıyor bana. "Doğrusu bir `Doğu Akdeniz ülkesi olacak! diye azarlayarak düzeltiyorum. "Türkiye bir Doğu-Akdeniz ülkesidir!"

Çok özür diliyor Carol. Gerçekten mahçup olmuş, rahatsız görünüyor.

"İki yıl italya'da yaşadıktan sonra bu ayrımı yapabilmeliydim tabii..." diye söyleniyor kendisine kızgın olarak. Bu defa ben utanıyorum.

"Ulusal kimlik konusunda yaşadığımız 600 yıllık bunalmışlığın sonucu saldırganlaşmış olabilirim," diyorum biraz alttan alarak. Devam edecek...


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır