kapat

10.06.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
micro
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ŞÜKRÜ KIZILOT(skizilot@sabah.com.tr )


Geçici verginin geçici olmayan etkileri...

Türkiye yaklaşık bir yıldır geçici vergiyi tartışıyor. Daha tasarı aşamasında, bu konuyla ilgili olan kişiler ve kurumlar, geçici verginin mevcut şekliyle uygulanamayacağını ısrarla belirttiler. Başlangıç yılı için, hem üçer aylık beyan dönemi çok kısaydı hem de oranlar yüksekti.

Burada yapılması gereken, yumuşak bir inişle olayı ele almaktı. Ancak olmadı.

Bugün tartışılan sorunlar, yeni ortaya çıkmış değildir. Olayın başlangıcında biliniyordu. Gereken uyarılar yazılı bir görsel basında, panellerde, yetkililerle yapılan görüşmelerde dile getirilmişti. Ancak, bugün dahi anlayamadığımız nedenlerle hiç üzerinde durulmadı. Sonra da olanlar oldu...

Şimdi ise bütün Türkiye geçici vergiyi ve olumsuz etkilerini konuşuyor.

Geçici vergi oranı yük

Geçici vergide en önemli sorun, oranların (özellikle 1999 yılı için) çok yüksek oluşu.

Vergi oranlarının indirildiğini belirtildiği 1999 yılında; esnaf, tüccar ve şirketler, son yılların en ağır vergi yükü ile karşı karşıya kaldılar.

* Gelir Vergisi mükellefleri, 1999 yılında verdikleri beyannameye göre, oranı yüzde 60,5'a varan gelir vergisi ve fon ödediler. Ayrıca, her üç ayda bir 1999 yılı kazancı üzerinden yüzde 15 geçici vergi ödediler. Toplam oran yüzde 75'i buluyor.

*Kurumlar Vergisi mükellefleri ise, 1999 yılında verdikleri beyannameye göre;

* Oranı yüzde 44'e varan vergi ve fon ödediler.

*Ayrıca, her üç ayda bir, 1999 yılı kazancı üzerinden yüzde 25 geçici vergi ödediler. Bu oran daha önce yüzde 17,5'idi.

*Kurumların bu yıl ödediği verginin oranı yüzde 69'u buluyor.

*Kurumlar vergisi mükellefi olan anonim ve limited şirketler, 1998'de kâr dağıtmışsa, ortakları da bunu 1999'da beyan edip ayrıca gelir vergisi ödediler.

Böylelikle aynı kazanç üzerinden, değişik adlar altında ödenen vergiler yüzde 80-85'i buldu.

* Siz buna bir de yüzde 50-60 arasında seyreden enflasyonu ekleyiniz. Oran yüzde 100'ü de aşıyor... *Görüldüğü gibi, bu yüksek oranlar üzerinden, vergisini 1999'da yasalara uygun bir şekilde ödeyen mükellefin işletme sermayesi küçülmüş olacak.

* Mevcut koşullara göre, 1999'da da Türkiye Vergi Ödeyenler için bir cehennem, vergi kaçıranlar için de bir cennet olmaya devam edecek gibi...

Öncelikle, şu anda yükselen tansiyonu düşürmek için, geçici vergi konusu acilen ele alınmalı.

Geçici vergi uygulaması, mevcut şekliyle büyük sorunlar yaratmaktadır. Nedenine gelince;

1- Oran yüksektir. Hiç değilse 1999 için düşürülmelidir.

2- Çekle yapılan satışlarda ve kamuya yapılanlar da dahil vadeli satışlarda, reeskont uygulanmadığı için, tahsil edilmeyen gelirin hem KDV'si, hem de geçici vergisi ödenmektedir. Tahsil edilmeyen gelirin vergisi alınmamalıdır.

Piyasanın durgun olduğu bir dönemde, bu uygulama vadeli satışı engellemektedir. Siz peşinatsız ve uzun vadeli satış yapanlara, "müşteriden almadığınız paranın önceden KDV'si vardı. Şimdi bir de geçici vergisini ödeyeceksiniz" derseniz büyük sıkıntı doğar. Esnaf ve tüccar, malım tezgahta kalsın, hiç değilse KDV'sini peşin vergisini cepten ödemeyim dediğinde, haklı olur ancak, piyasa daha çok durur.

3- Üç ayda bir bilanço çıkartılması, tatbikatta problemler doğurmaktadır. Üç aylık süre 6 aya çıkartılmalıdır. Bir süre önce 6 ay, daha sonra 4 ay ondan sonra da herşey yerli yerine oturduğunda, 3 aylık dönem uygulanabilir.

4- Gelir Vergisi'nin öteden beri yüzde 85-88'i kaynakta tevkifat (stopaj) yoluyla, zaten peşin vergi olarak alınmaktadır. Geçici vergi ile kalan yüzde 15'i ürkütmenin hem gereği, hem de ekonomik yararı yoktur.

Enflasyon muhasebisi
Neredeyse akraba olduğumuz enflasyonu Türkiye'de bilmeyen ve yaşamayan yok gibi.

Gibi diyoruz çünkü bilmemezlikten gelenler de var. Öncelikle olayın önemini ve sorunun boyutlarını ortaya koyabilmek için, şu andaki mevzuat ve uygulamadan birkaç örnek verelim.

* Bir "kuyumcu", iki yıl önce 10 milyon liraya aldığı altın bileziği, bugün 60 milyon liraya sattığında, mevcut sisteme göre, 50 milyon lira kazanmış sayılıyor.

Oysa, sattığı bileziğin benzerini, tekrar alıp rafa koymak için 58 milyon liraya alıyor. Gerçek kazanç 2 milyon, yasaya göre 50 milyon!.. Garip değil mi?

* Bir "inşaat müteahhidi" üç yıl öncesi itibariyle, 2 milyar lira maliyeti olan bir apartman dairesini, bugün 30 milyar liraya satıyor. Mevcut yasaya göre 28 milyar lira kazanmış sayılıyor. Oysa sattığı daireyi bugün yapsa maliyeti (arsa payı dahil) en az 20 milyar lira... Bu da çok garip değil mi?

* Bir şirketin yönetim kurulu bakanının şahsına ait 1 milyon doları, şirketine ait de bir milyon doları var. Bir yıl boyunca kasada aynen dolar yılbaşında 300 bin lira yıl sonunda da 400 bin lira olsun.

Bu durumda, şirket aynen duran 1 milyon doların kur farkı nedeniyle 100 milyar kazanç bildirecek ve vergi ödeyecek. Aynı tutarda dövize sahip olan 100 kuruş kazanç bildirmeyecek ve vergide ödemeyecek. Çünkü yasa böyle. 1 milyon dolar için geçerli olan 50 bin dolar içinde geçerli...

Örnekleri çoğaltabilir ve yüzlerce meslek grubundan, sayısız örnekler verebiliriz.

Enflasyon vergisi
Siyasal iktidarlar, ekonomideki başarısızlıklarının vergisini, "enflasyon vergisi" olarak; esnafa, tüccara ve şirketlere ödettirmek isterseler, büyük sorunlar doğar.

Nitekim doğmuştur da...

Halk arasında enflasyon muhasebesi olarak adlandırılan uygulama, işletmelerin enflasyona karşı korunmasını ve enflasyondan arındırılmış gerçek kazançlarının vergilendirilmesini amaçlıyor. Adı ve tanımı ne olursa olsun, enflasyonu kavrayan bir vergi ve muhasebe düzenine ihtiyaç var.

Şu anda vergi sistemimizde yeralan "mevduat faizleri", "gayrimenkul satış kazançları" ve "demirbaş satışları" gibi bazı uygulamalarda, enflasyondan kaynaklanan gerçek dışı kâr vergi dışı bırakılmaktadır. Ancak, Türkiye gibi yüksek oranlı enflasyon yaşanan bir ülkede bu yeterli değil.

Uluslararası genel kabul görmüş muhasebe kurallarına göre, son üç yılın kümülatif enflasyon oranı yüzde 100'ü aşan ülkelerde, enflasyon olayını kavrayan bir muhasebe uygulanması zorunludur.

Yasanın yumuşak karnı
Türkiye, bu tanıma uyan muhasebenin uygulanacağı ülkelerin başında gelen bir ülkedir. Zamanın Maliye Bakanı da, Ankara Sanayi Odası'nda yaptığı bir konuşmada vergi tasarısını sunarken;

"Enflasyon muhasebesine yer verilmeyişi, bu tasarının yumuşak karnıdır" demek suretiyle, bu eksiği kabullenmiş, ancak düzeltilmesi yoluna gidilmemiştir.

Bu arada, ilginç bir durum daha var. Stopaj yoluyla yıl içinde peşin peşin vergi ödeyenler, yıl sonunda bunu mahsup edip alacaklı çıktıklarında, bir yıl önce ödenen para nedeniyle, "mükellef lehine enflasyondan arındırma" yapılmıyor. Mevduat faizinden kesilen yani peşin çekiliyor.

Burada, bir yıl önce peşin peşin alınan stopajın, bir yıl sonra enflasyona göre yükseltilmesi gerekirken, yüzde 78.7'sinin "enflasyondan arındırma" yla indirilmesini anlamak da çok zor.

Enflasyon olgusunu kavrayan bir vergi ve buna bağlı bir muhasebe düzeninin olmayışı, işletmeleri fiktif kazançlar üzerinden vergi ödemek durumuyla karşı karşıya bırakmakta ve yasalara uyan işletmelerin, sermaye yapısının azalmasına, hatta uzun dönemde yok olmasına neden olmaktadır.

İyi niyetli mükellefleri korumak, ve "kazı bağırtmadan yolmak" için, enflasyon gerçeğini gözardı etmeyen ve "gerçek kazancı vergilendiren" bir sistem getirilmeli.

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır