Dayanamadığım şeylerden biri de ne, biliyor musunuz;
Yeni bir hükümet kurulur kurulmaz, ekonomiden sorumlu bakanların ortaya çıkıp enkaz tabloları sunması ve battık batıyoruz, diye feryada başlaması...
Yeni Maliye Bakanımız da Meclis'te 99 bütçesini sunarken aynı şeyi yapmış:
Yılın ilk dört ayında toplanan vergilerin tümünün faiz ödemelerine gittiğini; günde 28 trilyon lira faiz ödendiğini; devletin dört ay boyunca yatırımlara harcadığı paranın, faize ödediği 7 günlük paraya eşit olduğunu; vergi gelirlerinde hedeflerin gerisinde kalınacağını, faiz ödemelerinin bütçeyi tamamen "kilitlediği"ni yana yakıla anlatmış.
Sonunda da feryadı basmış: "İş çığrından çıktı!"
Evet, biz de görüyoruz, işin çığrından çıktığını. Ama bunu niye bize söylüyorsunuz Sayın Bakan?
Ben yıllardır bu ülkenin ekonomik zirvelerinde hep aynı isimleri görüyorum. Biri maliyenin, biri sanayinin, öbürü Hazine'nin, beriki Merkez Bankası'nın başında... Bir düzine isim, ekonominin kilit noktaları arasında dolaşıp duruyor; koltukların birinden kalkıp öbürüne oturuyor. Sümer Oral da bu isimlerden biri...
Şimdi kalkmış, bütün bu işlerin dışında biriymiş gibi "İş çığrından çıktı" diye bağırıyor.
Ben yanlış mı hatırlıyorum yoksa ekonomi kurmayları mı çok unutkan?
Seçim öncesi aylarda hükümetin en çok övündüğü şey, "ekonomideki iyiye gidiş" değil miydi? Enflasyon düşüyordu, bütçe hedeflerinden pek şaşılmıyordu, global krize rağmen yabancı sermaye fazla kaçmıyordu, vs... Daha düne kadar ekonomiyle ilgili pembe tablolar çizilirken, yeni hükümetin kurulmasıyla birlikte, uçurumun kenarına geliverdik.
Aslında bu Türkiye'de adettendir.
Hükümetler işbaşı yaptıklarında, ne kadar feci bir enkaz devraldıklarını vurgulamak için önce iyice bir feveran ederler. Ama aylar geçip de kendi icraat süreleri uzadıkça üslup değişir. Şikayetin yerini örtbas etme gayretleri alır.
Bir bakarsınız, gırtlağa kadar borca battık yerine "İç borç stokundaki büyüme" demeye başlamışlar. Ziraat Bankası'nın açıklarının adı "görev zararı" olur. Bütçeyi tutturamayınca, yeni borçlar bulunmasına, yeni vergiler salınmasına ve yatırımların daha da azaltılmasına "Ekonomik büyüklüklerin revize edilmesi" adını koyarlar. Devletin, önünü ardını düşünmeden batakçı iş adamları gibi tefeci faizleriyle borçlanmasını "Kamu kesiminin finansman yapısındaki sorunlar" diye ifade etmeye başlarlar. Üretimin azalmasına, fabrikaların durmasına ve iflasların çoğalmasına buldukları "şık" isim ise "negatif büyüme"dir.
Yıllarca, ihanete varan kötü yönetimlerini gizlemek için böyle şık sözcükler kullanıp kitleleri uyutmaya çalıştıktan sonra, bir gün gelir, en kaba saba ifadelerle ve "herkesin anlayacağı biçimde" bağırmaya başlarlar: "Battık!"
"Battık" derken birinci çoğul şahıs kullandıklarına bakmayın. Kastettikleri kendileri değil tabii.
Onlar batamazlar. Çünkü üretmiyorlar. Türkiye batsa da çıksa da, aynı koltuklarda oturup aynı maaşı alır; aynı "batakçı" politikayı sürdürür, borcun faizinin faizinin faizini ödemek için, üretenlere vergi salmak dışında bir iş yapmazlar.
Arada bir de, hayal kırıklığı içinde itiraf ederler:
Vergi gelirleri beklentilerin altında seyrediyor!
Ama ne süpriz!
"Yanmış harmandan öşür alınmaz" diye bir atasözü vardır. Hiç duymadınız mı?