Destan yazdık ama kimse iplemedi..
DÜNDEN ÖZET: Yazarımızın başı futbol maçlarında yenilmeyi hazmedemeyen, yenildiği zaman kimyası bozulan Günay Restoran'ın sahibi Günay Tuncel ile beladadır.. Çünkü Beşiktaş-Sakarya maçından önce İnönü Stadyum'unda sahaya çıkıp Türkiye Kalp Vakfı yararına maç yapacaklardır.. Başının niye belada olduğunu aşağıda açıklayacaktır..
***
Ünlü müzik adamlarımızdan Selçuk Alagöz'den Günay'ın adını duyduğum zaman "Eyvah!" çektim ama içimden.. Selçuk Alagöz'ün moralini bozmak istemedim..
Günay'ın bu maç için memleketin en azılı eski futbolcularını toplayıp geleceğini biliyordum..
Ne sakıncası var, diye sormayın.. Sakıncası var..
Çünkü bizim takımın tek seçicisi Selçuk Alagöz.. Pop müziğin günlük hayatımıza yeni girdiği yıllarda sahnelerde fırtına gibi esen Alagöz Kardeşler'in büyüğü.. Tek seçici olmasına tek seçici ama artık kilosu yüzünden ne popla, ne topla ilgisi kalmamış..
O kadar şişmanlamış ki kantara vursanız, sadece Selçuk Alagöz'ün kilolarından bir hafif müzik grubu çıkar..
O yüzden takım kurduğunda futboluna göre adam seçmiyor, kilosuna göre seçiyor.. Nerede bir tombul varsa alıp getiriyor ki sahadaki görüntüsü aykırı kalmasın..
Saat farkı işe yaradı..
Beşiktaş-Sakarya maçı 17.00'de oynanacak.. Biz de 15.30'da başlasak, 16.30'da bitireceğiz.. Yani saat 14.30'da toplanmamız yetecek..
Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez, derler ya! Bu Günay'ın hallerinden öyle yılmışım ki aklıma kurnazlık geldi.. "Aman.." dedim Selçuk Alagöz'e telefonda.. "14.00'te hazır olalım.."
Demesine dedim ama az daha kendi başımı yiyecektim.. Çünkü benim o saatlerdeki uykum, normal bir vatandaşın sabah uykusuna muadildir.. Bereket yeğenim Beran yanımdaydı da beni birde uyandırıp, ikide İnönü stadına yetiştirdi..
Telefonda Selçuk Alagöz'den tek bir dilekte bulunmuş "Aman Sezen Cumhur'u bu maça çağırmayın.." demiştim..
Çünkü geçen seneki maçta bunun üzerine uyduracak forma bulamadık.. Ne giydiyse üzerinde rahmetli Karabekir Paşamız'ın bayramlarda donattığı Sarıkamış yetimleri gibi duruyordu..
Benim yedek ayakkabılar olmasa sahaya mokasenleri ile çıkacaktı.. Ondan da geçtik "Atılan topları elle yakalayıp, hakeme götürmesi" icap etmediğini maç boyunca anlatamadık..
Sezen Cumhur'un gelmesinden korkmamın sebebi de bu..
***
İnönü stadının 13 numaralı soyunma odasına en son ben geldim.. Gördüğüm manzara tam korktuğum gibiydi.. Bizim tek seçici Ersan Erdura'dan başlayıp, sanatçıları çağırmış.. Neco ile Erdal tanıdık isimlerden..
Günay ise Beşiktaş'ın tarihi "Feyyaz, Ali, Metin" üçlüsünden başka yanlarına bir de Rıza Çalımbay'ı katmış..
Yetmemiş Rasim Kara hocamızdan başka Ömer Gülen, Ulvi Güveneroğlu ve Haluk Özgerçek'i de getirmiş.. Daha Yetiş'i var, Semih'i var, Turgay'ı var.. Bu son saydıklarımın hepsi Beşiktaş formasını giymiş, taş gibi birinci lig ve milli takım topçuları..
Bizim takımın kozu ise Yıldo.. Yıldızlarımız ise Selçuk Alagöz, Neco ve Ünal Binbaşı..
Bizim Neco'nun ayağında tuhaf şekilli beyaz lastik ayakkabılar vardı.. "Acaba büyük kızı Zeynep'in bale ayakkabıları mı?" diye gidip yakından baktım, o kadar futbola aykırı birşeydi..
Hani Sezen Cumhur da gelse mecburen onu kaptan çıkaracağız.. Onların kalecisi dev gibi.. Bizimki 1.60 boyundaki Engin.. Şekil şemal olarak jokey kesiminde..
Sahada orta hakemimiz Lale Orta'dan bile kısa duruyordu..
"Yastık Boğması" plânı..
Soyunma odasında bir hır çıkardık.. "Takımlar eşitlenecek.." diye tutturup Günay'a emr-i vaki yaptık.. Yapmasak zaten sahaya çıkacak adam bulamayız.. Profesyonel futbolcuları kırmızı-beyaz diye iki eşit takıma böldük.. Günay'ın oyunu da böylece bozulmuş oldu..
Sponsorumuz ise Pop Sav ile Kütahya Porsolen'di.. Formaları hazırlayan onlardı yani..
Stada en son ben geldiğimden sahaya da en son ben çıkmak durumunda kaldım.. Aaa! Tam tünele gidiyorum ki bir de ne göreyim.. Beşiktaşlı Mehmet Ekşi, Necdet ve kaleci Adem daha yeni geliyorlar.. Hepsi de milli forma giymiş futbolcular..
Günay bunları da çağırmış.. Bereket soyunma odasında forma kalmadığı için soyunamadılar.. Demek ki 14.00'te toplanalım demesem, son gelenler de vaktinde yetişecek bizi tam "yastık boğması" yapacaklardı..
***
Seronomi sırasında karşı takım hakemlerle el sıkıştı.. Ben rakibin moralini bozmak için üç hanım hakemi de öperek, başarılar diledim..
Takımlar eşit güçteydi.. Üstelik Ali ile Feyyaz da bizdeydi.. Ayrıca Yıldo'ya doping yapmıştık.. Yıldo'nun cinnet hali işe yaradı.. Topu ayağına aldığında kimseye vermiyordu.. Bize bile..
Ayağından "bize lazım olduğunda" topu alabilmek için, aynı takımda olmamıza rağmen, kendisine pres yapıyorduk..
Sonunda Günay'ın takımını, binlerce seyircinin önünde, evire çevire 7-6 yendik.. Hakem Lale Orta son dakikada bir penaltı verdi.. Atsalar maç berabere bitecek..
Günay gidip topu penaltı noktasına dikti.. Fakat yorgunluktan bitmiş bir haldeydi.. (Rahmetli İsmet Paşa bunun yaşındayken spor olarak sadece satranç oynuyordu..) Gerildi gerildi.. Tam topa vurmak üzere koşarken ceza sahasına girdim..
Beni görünce durdu.. Gidip topun yanındaki sararmış bir çimeni koparıp hakeme gösterdim.. Lale Orta da bana sarı kart gösterdi..
Olan Günay'a oldu.. Yeniden gerildi.. Lakin kondisyonu tükendiğinden topun başına gittiğinde vuracak mecali kalmamıştı.. Kaleci tıngır mıngır gelen topu yakaladı..
Bir sarı kart görme pahasına maçı kurtarmış oldum.. Tecrübenin zaferi..