Yenilenin gitmesi, demokrasinin olmazsa olmaz kuralı.. Yenilgi bir lider ve kadrosu için halkın "git" emridir.
Son seçimde halk bazı partilerin liderlerine bu emri "defol git" dozunda verdi.
Ama Baykal'dan başka duyan olmadı.
Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz, hezimetin kişisel değil, örgütsel sebeplerden doğduğu izlenimi uyandırmaya çalışarak siyasi hesabı ödemekten kaçtılar.
Demokrasi ahlâkından zerre kadar pay almadıklarını kanıtladılar.
Seçimin dün Resmi Gazete'de yayınlanan kesin sonuçları bu gerçeği hükme bağlıyor:
Meclise dördüncü ve beşinci parti olarak giren ANAP ve DYP, belediye seçiminde birinci ve ikinci parti olmuş..
ANAP 780, DYP 737 belediye kazanmış. Onları MHP 500, Fazilet 488, CHP 369 ve DSP 188 belediye ile izliyor..
Demek ANAP ve DYP tabanda halâ çok güçlü ama halk, milletvekili seçiminde liderleri yüzünden bu partileri cezalandırmış!
Bir millet, eskimiş, kirlenmiş, başarısız liderlerden kurtulmak istediğini başka nasıl gösterebilir?
DYP'li Cevheri dün, "parti içi muhalefet"ten söz açan gazetecilere tepki gösterdi:
"Muhalifler yok, partinin durumunu düzeltmek isteyen arkadaşlar var. Olay bu.."
Doğrudur.. DYP ve ANAP'ı milletin istemediği liderlerden kurtarmaya çalışanlar muhalif sayılamaz. Partiye, hatta millete asıl muhalefet edenler, koltuklarına yapışan işgalci liderlerdir!
Kimse "Meclis bu ikisini Yüce Divan'a gönderecek ve kurtulacağız" diye beklemesin..
DSP, MHP ve Fazilet rakiptir. Onların çıkarı, DYP ile ANAP'ın bu ikiliye mahkum olmasında ve daha da küçülmesinde yatıyor.
Çiller'le Yılmaz'ı Yüce Divan'a göndermezler. Seçimden önce Ecevit'in yaptığı gibi korurlar..
İki partinin sahip olduğu seçmen gücünü tekrar arkasına alması, ancak buna layık olduklarını ispatlamakla mümkündür.
İspatın yolu da, millete ait o koltukları işgalden kurtarmaktır!
Apo davası..
Apo, dört gün sonra adalet önüne çıkıyor. Çete başını, bir üyesi askeri hakim olan DGM yargılayacak..
Bütün partilerin DGM'leri sivilleştirme konusunda görüş birliği içinde olması, bu davanın gerekli yasa değişikliği meclisten geçinceye kadar ertelenmesi fikrini tartışma gündemine getirdi.
Bu mahkemenin adaletinden kimse şüphe duymuyor. Ama şekil şartı yargının vazgeçilmezidir.
Yaşadığımız dünya, egemenlik hakkını kullanan bir devletin üstüne hiç bir gölge düşmemesini gerektiriyor.
Çünkü bu şartın yerine gelmesi, ulusun ve binlerce şehit ailesinin beklediği adaleti hiç bir şekilde etkilemeyecek, tam tersine uluslararası hukukun kurallarına uygun bir yargılamanın tatminini sağlayacaktır.
Kim verecek bu kararı?
Mahkeme Başkanı "Allahtan başka kimse bize karışamaz" dedi. Bu güvencedir.
Ulusal yararı en iyi savunacak kararı mahkemenin vermesi ve yasa değişikliğini beklemesi mümkündür.