Kavakçı'yı, artık dazlak kafayla Meclis'e getirseler ne yazar. Olan olmuştur.
Bütün suçu Merve'ye yüklemiş; gerisindeki tezgaha boş vermiştik. Nedimeler ve korumalar eşliğinde sergilenen türban vodvilinin asıl sorumlularına karşı yeteri tepkiyi göstermemiştik.
Cumhuriyet Başsavcısı, Merve'nin arkasındaki tezgahın peşine düştü ve davayı açtı.
Kavakçı olayında Fazilet'in tavrını en güzel Aydın Menderes açıkladı: "Recai Kutan idrakiyle değil, mizacıyla hareket ediyor..."
Mizaç, "huy" demektir. Arapça "mezc" kökünden gelir. Bir şeyi başka şeylerle karıştırmak anlamınadır. Mizaca tavır zenginliği ve mânâ derinliği kazandıran şey idraktir.
İdrak, Arapça akıl erdirme, işin gerçeğini kavrama anlamınadır. Mantıklı olma yeteneğidir. Bu yetenek kendini izan ile bütünler. İzan, aklın terbiyesidir. Arsız aklı yola sokar.
İzan yoksa idrak; idrak yoksa mizaç tek başına yararlı sonuç sağlamaz.
Lise yıllarımızda felsefeyi somut örneklerle anlatma disiplini vardı. Hocamız aklın ögelerini anlatırken sık sık kukla ile kuklacı tahlili yapardı. "Kukla ile kuklacı aynı maldır; birinin tıyneti ötekinin suretidir" derdi. (Tıyneti, karakter; sureti, surat diye Türkçeleştirebilirsiniz)
Tahlili çok net hatırlıyorum. Özeti şuydu:
"Kukla, ne yaptığının bilincinde olmayan gösteriş meraklısı safkan bir aptaldır. Kuklacı ise ne yaptığını bilen kurnazdır.
Kukla, toplumun değerleri hakkında bilgi ve deney sahibi değildir. Kuklacı toplumu kendi isteklerine göre biçimlendirmenin tuzakçısıdır.
Kukla, istenen her şeyi yapar. Oyuncak bile olur. Kuklacı ne istediğini iyi bilir. Her şeyi o tezgahlar.
Kukla, heyecan veren olaylar yaratmaktan hoşlanır. Hareketlerini denetleyecek yeteneği yoktur. Kuklacı tertipten hoşlanır. İçten pazarlıklıdır.
Kukla saldırgan tavırlarla dikkat çeker. Toplum kurallarına aldırmaz. Kuklacı sinsidir; toplumu köle gibi kullanmak ister.
İkisinin ortak noktası şudur: İkisi de güvenilmez; ikisinin de ruhsal gücü zayıftır. İkisinde de histeri belirtileri kolayca görülür."
Bu tahlil, 45 yıl önce Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi'nde yapılmıştır. Geçerliliğini koruduğuna kuşku yoktur.
Hiç bir toplumun şartları mükemmel değildir. Bir toplum, bıkkınlık ve ilgisizlik içinde kıvranırsa, geleceğine inanmayan hâle düşer ve evrensellikten uzaklaşır. Güncel meselelerin altında ezilir. Bir toplumun geleceğe bakacak cesareti kalmamışsa yeni çağa bakma hakkı da kalmamıştır.
Bu sözler Cumhurbaşkanı'nındır. "Ajan provakatör" teşhisinden de önemlidir. Önceki gün, 24. İktisatçılar Kongresi'nde söylenmiştir. Konuşmasının hüküm cümlesi mükemmeldir: "Demokratik, laik, sosyal hukuk devletine sadık kalmak yetmez; en az onun kadar çağdaş toplum idealine de sadık kalmak gerekir."
Refah'ın siyaset başlıkları türban, Taksim'e cami, imam hatip okulları, kuran kursları, ezan, kurban dersinden ibaretti...
Hepsi ideolojik kavga tuzakçılığıydı. Anlaşılıyor ki bu liste Refah'tan, Fazilet'e miras kalmıştır.
Refah Partisi'nin kapatılmasıyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesi'nin kararını yeniden okudum. Her milletvekili bu kararı dikkatle okumalıdır.
Refah'çı milletvekillerinin bu kararı okuduklarından kuşkuluydum. Çoğuna sormuştum; kapağını bile kaldırmamışlardı.
Fazilet'çilerin de bu kararı okumadığına neredeyse eminim. Çünkü gerçeği fark etmemenin hazin zaafı hemen fark ediliyor.
"Çağdaş toplum idealine sadık kalmak" ahlakı topluma yerleştirilemezse, cumhuriyete diklenmeyi meziyet sananların üremesi hukukla önlenemez.
Hüküm cümlesi şudur:
Aynı yerde bulunmak, aynı evsafta olmak anlamına gelmez.
Hazreti Musa ile Firavun; Hazreti İbrahim ile Nemrud aynı suyu içtiler.
Aynı suyu içen arı bal verirken, yılan hâlâ zehir döküyor...