Amerikan ekonomisi ve Amerikan iktisatçıları
ABD
Susurluk faillerini cezalandırmak bir yana, tarihinin "en bol cinayet sanıklı" parlamentosu ile 2000 yılına girecek olan Türkiye bu asrın başından beri aşamadığı anlamsız sorunları ve çözümsüz inatlaşmaları ile çatırtılı bir hafta daha yaşarken, Amerika Birleşik Devletleri de "sanayi-sonrası dönem" ekonomisinin nimetlerini toplamaya devam etti.
Amerikan ekonomisinin bu senenin ilk üç ayında tüm öngörüleri aşarak yüzde 4.5 büyüdüğü açıklanırken, Wall Street Borsası değer endeksi Dow Jones da yeni bir tarihi rekor kırarak onbir bine ulaştı. Halbuki on bin tavanını geçtiğimiz 16 Mart'ta yeni aşmıştı.
Amerikan iktisatçıları Amerikan ekonomisinin bu inanılmaz büyüme iştahını "yorumlama" konusunda anlaşamayıp, iki ayrı kampa bölündü.
Ekonomik yaşamın içinden gelenler, ekonominin yapısal bir dönüşüme uğradığını, "bilgi çağına" geçildiğini, bu "Yeni Ekonomi"nin, ulus-devlet anlayışından kaynaklanan eski teoriler ile anlaşılamayacağını belirtiyorlar.
"Teorilere çok da fazla laf söyletmek" istemeyen Robert Solow gibi "büyükbaba"lar ya da şimdilerin en popüler iktisatçısı sayılan yine Paul Krugman gibi akademisyenler ise, olup bitenin eski çerçeve içinde yorumlanabileceğini, teknolojinin rolünü "abartmamak" gerektiğini savunuyorlar.
* * *
Dokuzuncu yılına girerek Amerika rekorunu kıran ekonomik büyümenin, daha öncekilerden farklı "özelliklerini" dört ana başlıkta toplamak mümkün:
1- Sekiz yılda "yirmi milyon" yeni iş yaratılmış. Bu eşine sık rastlanılmayan bir durum. Ekonominin sekiz yılda yarattığı istihdam California ile Illinois eyaletlerindeki toplam çalışan nüfusa eşit.
2- Bu dönemin önemli ikinci özelliği, işsizlik oranının düşüklüğü. Son açıklanan resmi rakamlar ABD'deki işsizlik oranını yüzde 4.2 olarak belirtiyor. Bu 1970 yılından bu yana en düşük oran. Koskoca ülkenin, işsizlik oranı yüzde 4'ün üzerinde olan kenti neredeyse yok gibi.
3- Amerikalı iktisatçıların tartışmalarını harharlandıran üçüncü çarpıcı gösterge ise, işsizlik oranının böylesine düşük olmasına rağmen, enflasyonun uyumaya devam etmesi. Amerika'nın yıllık enflasyon oranı yüzde 2'yi geçmiyor. Yıllık enflasyon oranını yüzde 60'lara indirmeyi başarı sayan Türkiye'nin asla algılayamayacağı bir rakam bu...
4- Bütçe açığının tarihe karışmış olması, "Yeni Ekonomi"nin resmini tamamlayan sonuncu unsur. Federal bütçe bu yıl 69 milyar dolar fazla verdi. Bu da 1969 yılından beri rastlanmamış bir gelişmeydi.
* * *
Buÿ20tabloyu, "yüksek teknolojik" gelişmenin şekillendirdiği "Yeni Ekonomi"nin resmi olarak yorumlayanlar, yaşamın eskisinden farklı olan üç temel özelliğinin altını çiziyorlar:
İlki, ekonomilerin eski ile kıyaslanmayacak ölçüde "dışa açık" hale gelmesi. Amerika'nın yirmi yıl önceki dış ticaret hacmi, üretiminin yüzde 17'sine eşitmiş. Bu oran şu anda yüzde 25'e ulaşmış. Ekonominin dışa açıklığı, hem rekabeti inanılmaz boyutlarda kışkırtıyor, hem de üretim performansını artıyor. Fiyatların yükselmesini, ekonominin disiplini kaybetmesini engelliyor. Uluslararası ticarete katılan üretim alanlarında rekabetin izin vermediği "ücret ve fiyat artışları" dışarıya pazarlanamayan mallar üreten sanayi dallarında ortaya çıkıyor.
İkincisi, "işsizlik, enflasyon ve ücretler" arasındaki birleşik kap misali ilişkinin kaybolması. "Yeni Ekonomi" taraftarları, Amerika'daki rakamları gösterip, "işsizlik oranı ile enflasyon oranı arasında sabit bir ilişki olduğunu" söyleyen ünlü Philips eğrisinin bir kez daha öldüğünü vurguluyorlar. Tartışmalar en çok bu noktada yoğunlaşıyor.
Üçüncü ve belki de en önemli düşünsel destek ise, enformasyon teknolojilerinin, eski sanayi döneminin "defterini dürdüğü" noktasında sağlanıyor. Emek gücünün önemsizleştiği, kitle tüketim mallarının ağırlığını yitirdiği, yeniliğin ve bilginin, beyinsel çalışmanın çok öne geçtiği, yeni her buluşun pazarda üstünlüğü ele geçirdiği hatırlatılıyor. Bu gelişmenin "verimliliği" arttırdığı iddiası, tartışmaların ivme kazandığı bir diğer alan.
* * *
Bu kadar düşük bir işsizlik oranında, enflasyonun başını kaldırmaması bir önceki dönemin kabul gören ve uzun süre de ispatlanan doğrularını geçersiz mi kıldı? Philips eğrisinin, iş ile enflasyon oranı arasında kurduğu ters orantılı bağ koptu mu?
Amerika'nın en gözde iktisatçısı, MIT Profesörü Paul Krugman buna "hayır" cevabını verdikten sonra, Amerika'nın "doğal işsizlik oranının yüzde 5.5 olduğunu, bu düzeyin altındaki bir oranda enflasyonun tırmanmaya başlayacağını" iddia ediyordu. Ama bu iddia çürümüş görünüyor. Çünkü ABD'de işsizlik oranı yüzde 4.2'ye düştü ama enflasyon yüzde 2'de. Ve şimdilik hırçınlaşmaya yönelik hiçbir işaret vermiyor.
Eski teorilere daha uzun ömür biçen iktisatçılar, bu "realite" karşısında, durumun geçici olduğunu söylemekteler. Petrol, fiyatlarının yakın zamana kadar çok düşük seyretmesi, doların sarsılmayan üstünlüğü, işsizlikten korkan işçilerin zam talep etmemesi gibi "dışsal nedenler" ile teorinin işlemesinin engellendiğini belirtiyorlar. Tartışma belli ki biraz daha sürecek.
* * *
Teorisyenlerin "verimlilik" konusundaki çekişmelerine gelince... Teknolojinin, "çalışan başına verimi artırdığı" tezi, Nobel'li İktisatçı Robert Solow tarafından, "verimlilik istatistikleri dışında bilgisayarları her yerde görüyoruz" cümlesiyle çürütülmeye çalışılıyordu. İkinci bir argüman ise, onca yatırıma karşın, verimlilik oranının son yirmi yılda sadece yüzde 1 artmış olmasıydı. Halbuki bu oran 1950 ile 1970 arasında yüzde 2 idi.
Yeni teknolojilerle ekonomik büyüme arasında kesin bir ilişki olduğunu ısrarla savunan "yenilikçiler" ise, eski yöntemler ile bugünün verimliliğinin ölçülemeyeceğine işaret edip, istatistiklerin "doğruyu" göstermediğini söyleyerek savunma hattına çekilmekteydiler.
Paul David ise verimlilik artışının ölçümlere anında yansımamasını "elektrik örneği" ile açıklıyor. Elektriğin ticari kullanımı 1856 ile 1889 arasında gelişmiş. Üretime ve verimliliğe katkısının iyice belirginleşmesi ise çok uzun zaman almış. Şimdi de "Yeni İktisat" yanlıları elektriğin üretim sürecine girdiği dönemdeki gibi farklı bir dönemde olduğumuzu hatırlatıyorlar. Neyse ki, anlaşmazlığın yoğunlaştığı bu noktayı hayat çözdü. Son iki yılda verimlilik katlanarak arttı, üst üste yüzde 2'ye çıktı. Yeni İktisat yanlıları biraz daha güçlendi.
* * *
Amerikan ekonomisi, sanayi dönemi şablonunu çoktan aştı. 1995 yılındaki üretim artışının yüzde 40'ını enformasyon teknolojisi sağlamış. 1997 yılında bütün alanlardaki gürbüzleşme nedeniyle bu oran yüzde 27'ye inmiş. Ancak yeni teknolojilerin yarattığı değer sekiz yılda ikiye katlanmış ve 1998 yılında 680 milyar dolara çıkmış.
Amerikan Ticaret Bakanlığı iktisatçıları, İnternet'in gelişmesiyle, yeni teknolojilerin ekonomik büyümeye katkısının ilişkisine dikkat çekiyorlar.
Ancak, kabuk değiştirirken bünyenin zayıf düştüğü noktalar da var. Bunlardan birincisi, ekonomisinin büyümesi nedeniyle Amerika'nın yeryüzünden sürekli mal alıp, diğer yerlerdeki kriz yüzünden aynı oranda satamaması sonucunda artan dış ticaret açığı.
İkincisi, Amerikan halkının tüketime dayalı ekonomik büyümeyi fırsat bilip aşırı bir borçlanma içine girmesi. İstatistikler, Amerikalılar'ın bir dolar gelire karşılık bir dolar borçlandıklarını ortaya koyuyor. Bu borçlanmanın bir kısmı ile de borsada şansını deniyor. Şirketler de aynı durumda. Tökezlenmesi halinde ortaya ciddi sorunlar çıkabilir.
Ciddi bir sosyal sorun da yeni teknolojiye ve "yeni ekonomiye" ayak uyduramayan işgücü. Hatta kimi gözlemciler Amerikan ekonomisinin iki ayrı yüzünün iyice belirginleştiğini vurguluyorlar. İlk yüzde, çağın yeni sektörleri var. Teknolojisi sürekli yenilenen, rekabet gücü fazla, verimliliği yüksek... Diğer yüz, daha kırık dökük, gelişmelere çok açık değil, teknolojik gelişmeyi fazla önemsemiyor, modern sektörlerin almadığı işgücüne talip. Bu eski yüzün ekonomik büyümesi ise yerinde sayar gibi. Nitekim, bu bölünmenin, birinci yüzün yüzde dörtlük verimlilik artışını yüzde 2'ye düşürdüğü söyleniyor.
* * *
Tarım dönemi kapanmıştı. Şimdi ise sanayi dönemi kapanıyor. Sanayi Devrimi'nin bir ürünü olan "eski iktisat" eskiyor. "Yeni İktisat" ise yavaş yavaş filizleniyor.
Bilgi Çağı'nın ivmesi her gün biraz daha artıyor.