kapat

08.05.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
I H Y
Sofra
L E I T Z
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ZEYNEP GÖĞÜŞ(zgogus@sabah.com.tr )


Avrupa'ya dikkat!

Washington'daki NATO Zirvesi'nin ardından yayılan olumlu hava giderek bana Mesut Yılmaz'ın iki yıl önce çok başarılı gibi sunulan Bonn ziyaretini hatırlatıyor. O zaman çıkan yazılarda Almanya'nın Türkiye'nin AB üyeliğine destek verdiği söyleniyordu. Sonra geldik, Lüksemburg'daki ayrımcılık duvarına tosladık, AB Türkiye'yi tam üyeliğe adaylar listesine almadı.

Şimdi de Washington'daki NATO Zirvesi'nin ardından benzer bir hava: Avrupa'nın kendi başına yapacağı askeri operasyonlardan Türkiye'nin dışlanmayacağını yazıp çizdik; ama acaba kazın ayağı tam öyle mi?

Avrupalılar, Amerika'yı ve AB üyesi olmayan diğer NATO üyelerinden ayrı hareket ederek kendi güvenlik politikalarını uygulamak istiyorlar. Washington'daki zirvede yayınlanan sonuç bildirisi, AB'nin yapmak istediği her şeyi içine alıyor. Avrupalı diplomatlar, "Türkiye'ye rağmen arzuladığımız her şeyi elde ettik" havasındalar.

Bildirinin Türkiye'de "zafer" addedilen bölümü ise bu operasyonlara AB üyesi olmayanların da müdahil olacağını, ancak bu konudaki kesin kararın bir sonraki NATO zirvesinde alınacağını söylüyor.

Bu noktadan itibaren Avrupa basınını izleyenlerin, bizdeki ve onlardaki yorum farkını görmemeleri mümkün değil. AB bayram havası içinde!..

Kendi kendimizi aldatmayalım. Avrupa'nın bütünleşme sürecinin dışında kalan bir Türkiye, nokta nokta bütün kazanımlarını yitiriyor, savunma boyutu da buna dahil!

Avrupa Birliği'nin kurumsal işleyişini yakından tanıyanlar için Türkiye'nin bu şekilde dışlanması sürpriz değil.

AB mekanizması kendi dışındaki ülkelerin içeri adım atmasına izin vermez.

Tek yaptığı, kendi yapısı kenarında ortak komiteler oluşturmaktır. Bu komitelerde de kararlar eşit katılımlı alınmaz. AB önce konuyu kendi arasında pişirir, karara varır ve "evet mi, hayır mı?" diye üçüncü ülkeye sorar.

Sözgelimi Balkanlar'a müdahele için böyle bir yöntem benimsendiğinde, üçüncü ülke olarak Türkiye olsa olsa "katılıyorum" ya da "katılmıyorum" diyebilir. Bu açıdan da Türkiye'nin Nijerya'dan pek farkı kalmaz. 600 bin kişilik ordusuna rağmen kalmaz.

O halde ne yapmalı? Yeni Türk hükümetinin AB karşısında hangi tavrı benimsemesi doğru olur?

Hükümet programında iki seçenek çarpışacak. Bunlardan birincisi olan yaklaşım, "tek taraflı aşk olmaz" mantığıyla hareket edip siyasi tavır almak.

"İlişkimi gözden geçiriyorum" demek...

İkinci yaklaşım ise topu AB'ye atmak. "Ben değişmedim, sen düşün" diyerek sonuçta kârlı çıkılabilecek bir bekleme süreci yaratmak.

Bekleyip görmenin gereğini ve yararlarını pazartesi günkü yazımda anlatmaya çalışacağım...

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır