

Sırplar mı daha inatçı, Sökeratar Faik Bey mi?
Talat'ın doldurduğu taze demli çayları Sökeratar Faik Bey'in oturduğu masadakilere dağıtan Şaban geri dönmeye hazırlanıyordu ki Mehmet Bey'in sesiyle durdu:
- "Şu televizyonun sesini biraz açsana.."
Şaban söyleneni yapmak üzere gidip uzaktan kumandayı eline aldı.. Her seferinde ses düğmesinin hangisi olduğunu şaşırıyordu.. Bir düğmeye rastgele bastı.. Kanal değişti.. Mehmet Bey dinlediği haberin sesini duyamadığı gibi görüntüsünü de kaybetmişti..
- "Ne yaptın oğlum.." diye söylendi.. Panikleyen Şaban bir tuşa daha bastı.. Bu kez başka bir kanal çıktı.. Talat ister istemez duruma müdahale etti:
- "Mesut al şu gerinin elinden aleti.."
***
Mesut denileni yaptı ve Şaban'ın altüst ettiği televizyon düzenini yerine getirdi.. Haber spikeri yeniden ekranda belirmişti ve gözünü promterdan ayırmadan metni okumayı sürdürüyordu:
- "Belgrad'ın 15 kilometre güneyindeki Avala tepesinde bulunan vericilerin bombalanmasından sonra Sırp resmi televizyonu RTS'nin yayını kesildi.. NATO'nun Akdeniz'de konuşlanan gemilerinden dün akşam saatlerinde Podgorica'daki hedeflere kırk füze fırlatıldı.. Ayrıca Karadağ'ın kıyı kentleri Bar ile Petrovaç da vuruldu.."
Kahraman asker Şaban..
Televizyonun bu haberine arşivden çıkma eski savaş görüntüleri bindirilmişti.. Gözünü ekrana diken Sökeratar Faik Bey geçmişe gitmişti, yirmili yaşlarını, yani İkinci Dünya Savaşı günlerini hatırlamıştı..
Aradaki fark o zaman savaş haberlerini radyodan dinlemesiydi, şimdi görüntüsüyle birlikte geliyordu bilgiler.. Kimi zaman da naklen yayın şeklinde..
Yüksek sesle bir "Vay bee.." çekti.. "Bu NATO bitirecek Sırplar'ı.. İnatları yüzünden taş üstünde taş kalmayacak.. Öyle değil mi Nedim?"
- "Valla sen daha iyi bilirsin Faik Ağabey.. Ben askerliğimi er olarak yaptım, üstelik posta olduğumdan talime de çıkmazdım.."
- "Ulan sizin ağzınızdan da adam gibi bir laf çıkmıyor be.."
- "Canım ne kızıyorsun, biz senin gibi sivil savunma generali değiliz.."
- "Biz generaliz demedik ki.."
Baba Tunç güldü.. "Maşallah, general filan değilsin ama son Körfez Savaşı'nda çektin gazete haritalarını önüne.. Irak'ın altından girip üstünden çıktın.. Saddam senin korkundan sığınağından çıkamadı.."
Bu benzetmeye diğerleri de gülünce Sökeratar Faik Bey alınmış gibi yaptı.. "Ne olmuş yani? Söylediklerimin hepsi birer birer çıkmadı mı?"
- "Yooo! Yukarıda Allah var.. Doğrusunu istersen çıktı.."
- "O zaman ne diye maytap geçiyorsunuz Faik abinizle.."
- "Estağfurullah.." dedi Mehmet Bey.. "Kimsenin dalga filan geçtiği yok, yalnız senin sorularına da cevap veremiyorlar.. Bunların hepsi karavana askeri.. İnce işlere akılları ermiyor.."
***
Askerlik mevzusu ne zaman açılsa heyecanlanan Şaban hasır tabureyi masaya doğru yaklaştırıp "Ben muhabere sınıfındandım.." diye lafa dalıverdi..
- "Muhabereyi çakıyor musun? İki türlü olur; telli muhabere, telsiz muhabere.. Ben telli muhabereydim.."
Talat ocağın arkasından "Başladı yine.." diye homurdandı ama Şaban duymamıştı.. Coşkuyla devam etti:
- "Asım Yüzbaşı vardı.. Acemilere hep bunu sorardı.. Bilemedi mi diz kapağının altına altına vururdu sopayla.."
- "O sopa şimdi kafana geliyor, bırak lafı da boşları topla.." diye seslendi Talat.. Şevki kırılan Şaban isteksiz isteksiz yerinden kalktı.. Bu kez Gazeteci Teoman Bey sitem etti Talat'a;
- "Ulan Arnavut, bir bırakmadın şu Şaban'ın anılarını dinleyelim.."
- "Ne anısı olacak Teoman Abi.. Ayının kırk türküsü varmış, kırkı da ahlat üzerine.. Bunun anılarını topla, hepsi askerden firarı hakkında.. Firar ede ede iki kez askerlik yaktı, elalemin iki yılda bitirdiği askerliği beş senede bitirdi.."
Şaban biraz bozulmuştu.. "Ama tezkere alırken bölük komutanı beni son içtimada orta yere çıkardı, alnımdan öptü.." dedi..
Ressam Orhan "Eeee! Sen ondan daha kıdemli olmuşsun, saygısından öpmüştür.." diye konuşunca bu kez ekürisi Mesut atıldı:
- "Bence 'Çok şükür, kahraman ordumuzu nihayet Şaban'dan kurtardık' diye sevindiğinden öpmüştür seni.." dedi..
***
Lafın geldiği nokta Şaban için tam anlamıyla bozgundu.. O yüzden sustu, bu sefer sorusunu kaynatmak istemeyen Sökeratar Faik Bey'in sesi duyuldu..
- "Bu kahvede adam gibi bir şey konuşulmaz zaten.. Mevzuyu hükümet işlerinden açarsın, laf alıp başını patlıcan musakkanın tarifine gider.."
- "Niye konuşuyoruz ya!" dedi Baba Tunç..
- "Kardeşim bir soru sorduk, cevap yerine bir sürü laga luga dinledik.."
TRT'ci Nevzat Bey bu tür tartışmalarda hep Sökeratar Faik Bey'i kollardı.. "Sen onlara bakma Faik Abi, ne soracaksan bana sor söyleyeyim.." dedi.. Mesut yanı başındaki Teoman Bey'e fısıldadı: "TRT'nin istek programı başladı.. Sorunuz söyleyelim, isteyiniz çalalım.."
Sırplar belalı asker..
Allah'tan bu fısıldaşmaların içeriğini Sökeratar Faik Bey duymamıştı.. Gerçi oradaki kıkırdaşmalardan biraz huylandı ama ciddiyetini bozmadan TRT'ci Nevzat Bey'e döndü:
- "Şeyi diyorum, Sırplar'ı.. Taş üstünde taş bırakmadı Amerika.. Ama bir aydır da bomba atıyor.. Sırplar pes etmeyince NATO'nun bombaları kuru gürültü gibi oldu.."
- "Doğru diyorsun Faik Abi.. Ama Amerika da diğerleri de kara savaşını göze alamıyor.."
- "Peki nereye varacak bu iş?"
TRT'ci Nevzat Bey cevap vermeye hazırlanıyordu ki Talat lafa karıştı..
- "Ne elektrik santralları kaldı, ne barajları.. Yakında süngüleri düşer.. Amerika bir de karadan girerse.."
- "O iş kolay değil.." diye itiraz etti TRT'ci Nevzat Bey.." Ancak Talat "Ne varmış kolay olmayan?" diye ayak diretince fikrini anlatmaya başladı..
- "Bu Sırplar çok savaşçı millettir.. Kolay kolay pes etmezler.. Öyle Saddam'ın palavracı cumhuriyet alayları gibi değildir.. Ölümüne savaşırlar.."
Gazeteci Teoman Bey başını sallayarak onayladı.. "Amerika'nın gözü ondan yemiyor kara savaşını.." dedi.. TRT'ci Nevzat Bey devam etti:
***
- "İkinci Dünya Savaşı yıllarında Nazi Almanyası Avrupa'yı hap gibi yuttu da bir tek Sırplar'ın toprağını işgal edemedi.. Bizim Trakya kadar araziye toplanan Sırplar, Hitler'e tam beş yıl direndiler.."
Bu açıklama Sökeratar Faik Bey'i etkilemişti.. "Vay canına.." dedi.. "Desene NATO'nun işi daha çok zor.." TRT'ci Nevzat Bey hâlâ anlatıyordu:
- "Bir de çok inatçıdırlar.. Hatırlasanıza.. Bizim yeniçeri teşkilatının ilk çekirdeği sekiz bin kişilik devşirme Sırplar'dı.. Sonra on iki bin kişi yaptılar.. Osmanlı ordusunun en vurucu kuvveti onlardı.."
Bu bilgi Sökeratar Faik Bey'i iyice şaşırtmıştı.. Dikkatini daha iyi vermek için sandalyesini geri çekip oturuşunu dikleştirdi..
- "Yıldırım Beyazıt ile Timur, Ankara savaşında kapıştıklarında Osmanlı ordusu ihanetler yüzünden bozuldu.. Yıldırım'ın altı şehzadesi birden adamlarını alıp savaş meydanından kaçtılar.. Babalarını bir tepede kuşatılmış bıraktılar.."
- "Allah Allah kaçtılar ha!"
- "Evet kaçtılar, o savaşta Yıldırım Beyazıt'ı sadece üç yüz Sırp askeri terk etmedi.. Son adam ölene kadar savaştılar.. Yıldırım'ın kendisi bile altı kez at değiştirdi.. Boğaz boğaza savaştıktan sonra yakalandı.. O yüzden Amerika da NATO da kara savaşına kolay cesaret edemezler, diyorum.."
Sökeratar Faik Bey dinlediklerinden çok etkilenmişti.. "Peki bizim bu Sırplar'la aramız sonra mı bozuldu?" diye sordu..
TRT'ci Nevzat Bey "Sonra bozuldu ama şimdi bu işleri anlatmaya kalkışırsak saatler yetmez.." diye cevap verdi.. "Bende o olayları anlatan güzel bir tarih kitabı var, sana getireyim.. Kendin okursun.."
Sökeratar Faik Bey "Yaşşa.." diye sevindiğini belli etti. Aynı anda Baba Tunç ise "Eyvah!" çekip memnuniyetsizliğini dile getiriyordu.. TRT'ci Nevzat Bey merakla onun yüzüne bakınca da açıkladı:
- "Ne yapıyorsun Nevzat Bey? O kitabı bir okusun, altı ay susturamazsın Faik Abi'yi.."
Sökeratar Faik Bey bu sefer inatlaştı.. "Okuyacağım işte.." dedi.. "Hem okuyacağım hem de size zorla anlatacağım.. İşte o kadar!"
Bunları söyledikten sonra elini masaya öyle bir vurdu ki herkesi yerinden zıplattı.. Eğer Ramazan ayında olsalardı, komşu esnaf "top patladı" diye orucunu bozardı..