


Ömür biter, fotoğraf bitmez..
Vesikalık fotoğraf çektirmek ve elinizde kalıcı birşeyler görmek istiyorsanız size Süleyman Melek'i tavsiye ederim.. Yalnız önceden uyarayım.. Kendisi titiz ve ağır çalışan bir sanatçıdır.. Uzun ömürlüyseniz gidin stüdyosuna..
Reklam yıldızı olduk ya! Zıııır, telefon! Arayan Nail Keçili'nin ajansındaki müşteri temsilcim Fulya Hanım..
- "Selahattin Bey, fotoğraf çekiminiz var.."
Fotoğraf çekimi dedikleri zaman tüylerim diken diken olur.. Genlerimde "Oturan Boğa"dan miras birşeyler mi var ne? Öylesine alerji duyarım.. Bürokratik işleri de mümkün olduğu kadar eskiden kalma fotoğraflarla idare ederim..
ooo
Huyumu sekreterim Yeşim de öğrenmiş.. Nereden tedarik ettiyse, eskiden kalma bir vesikalığın negatifini bulmuş.. İcap ettikçe tab ettiriyor.. Nüfus ikâmetgâhı için mi lazım? Tapu işlemi için mi lazım?
- "Bende var.." deyip piyasaya sürüyor..
Sorun çıkaran ben değilim..
Kişisel olarak bu kolaylığa itirazım yok, hatta hoşuma da gidiyor.. Poz vermekten kurtuluyorum.. Lakin yaş ilerledikçe bazı sakıncaları çıkmaya başladı.. Mesela pasaportumdaki fotoğraf..
Yurt dışına çıktığımda Türkiye'deki şöhretimiz sayesinde bir sorun çıkmıyor.. Ama gavurların pasaport polisine Sabah okuma alışkanlığı verememenin cezasını çekiyoruz..
Adamlar alıyor pasaportumu, bir fotoğrafıma bir bana bakıyorlar..
Pasaporttaki fotoğrafta saçlar dökük olmadığı gibi bir tek beyaz tel yok.. Bıyıklar daha bir görkemli..
Konya Aşıklar Bayramı'nda yarı finale kalmış saz aşığı gibi kendimize güvenli bakmaktayız.. Pasaport memuru fotoğraftan başını kaldırıp yüzüme baktığında bu imaj yok oluyor tabii..
Beyin hücreleri pasaporttaki görüntümü o saniyede kaldırıp beyin lopunun "Acı tatlı anılar" bölümüne atıveriyor.. Adamın beynindeki görme merkezine benim son halim gidiyor..
Saçlar dökülmüş, kalanı fırında hamur atma işinde çalışıyormuşum da una bulanmış gibi ağarmış bir kelle.. Alttan giderek büyüyen bir gıdıyla beslenmiş bir çene.. Göz altında torbalar, baktığı yeri tırmalar..
Haliyle şüpheleniyor tabii.. Önce pasaportun sahte olup olmadığı inceleniyor.. Sonra Selahattin Duman'ın sahte olup olmadığı araştırılıyor.. Elalemin iki dakikada geçtiği pasaport kontrolünde biz "kız istemeye yetecek kadar" bir zaman geçiriyoruz..
ooo
Son üç senemde memleket meselelerinden arta kalan bütün boş zamanımı bu fotoğraf meselesini düşünerek geçirdim.. Her seferinde de bu süreyi "Artık vesikalık bir fotoğraf çektirmenin zamanı geldiğine.." hükmederek bitirdim..
Yine de kendime yaranamadım..
Neden derseniz, düşünceyi pratiğe geçirme imkânımız olmadı.. O yüzden pasaportta hâlâ delikanlı havamız var..
Kemal bile pederle aramızdaki benzerliği hatırlayıp birkaç kez uyardı.. - "Madem kendin çektirmiyorsun bari Abdullah Amca'nın fotoğrafını koy pasaportuna.." dedi..
Fena fikir değildi, aklıma yattı.. Daha doğrusu incelemeye aldım..
Her neyse.. Fulya Hanım'ın talimatı üzerine öğle saatlerinde fotoğraf çektirmek üzere evden çıkıp Levent yollarına düştüm..
Önceden sözleşip 13.30'da buluşma kararı vermiştik.. Saat 15.00 olduğunda ben artık ajans fotoğrafçısının mekanını bulmaktan umudu kesmiştim..
Daha evvel aynı yerde fotoğraf çektirdiğimden, adresi yazdırmak istediklerinde ajanstaki çocukları "Bana aptal muamelesi yapmayın.." diye terslemem de işin cabası..
Levent'te ve o semte açılan bütün yollarda iki saat kadar dolaştım, depodaki benzinin dayanacağını bilsem bir saat daha dolaşır, o adresi mutlaka bulurdum..
Sonunda 15.00 sularında teslim olup ajansa "Gelip beni alın.." diye telefon ettim..
Onları beklerken yarım saat daha geçti, fotoğrafçımız Süleyman Melek'e ulaştığımızda müminler ikindi namazını çoktan eda etmişti..
Bütün yollar Roma'ya..
Bu Levent semti için enteresan bir tesbitim var.. Hangi yola girerseniz girin, nereye saparsanız sapın; sonunda Hisar yolunun altındaki oto yıkayıcısına çıkıyorsunuz.. Yolları açanlar semtin merkezi olarak o oto yıkayıcısını kerteriz almışlar..
Konuyu dağıtmayalım.. Biz geciktik stüdyodakiler bekledi ya! Süleyman da bizi cezalandıracak..
Çekeceği altı üstü üç beş kare fotoğraf.. Dikiyor beni bir yere.. Önce polaraid'ini çekiyor.. Ajansın sanat direktörü Ayşe de tepesinde.. Polaraid fotoğrafı incelemeleri on dakika sürüyor..
Ondan sonra spotların yeri değişiyor, gölgeler ayarlanıyor.. Biz de öyle vitrin mankeni gibi kıpraşmadan duruyoruz.. Bir Allah kulu da halimize acıyıp "Soğan gibi zıp çıktı, seni buraya kim dikti?" diye sormuyor..
ooo
Bu Süleyman Melek'le daha önce de çalışmıştım.. Mübareğin iki kare fotoğraf çekimi bir saat sürüyor.. Sanki fotoğrafımızı çekmiyor da tapu işlemi için kadastromuzu çıkarıyor..
Hani Egeli delikanlı zeybek oynadıktan sonra arkadaşına "Nasıl oynadım ama.." diye sormuş, o da "Düşüne düşüne ben de oynarım.." demiş ya! Bunun çalışması da o hesap..
Soyadının Melek olduğuna bakan da "kadrosuzluk yüzünden" cennetten çıkarıldığı için bu işlere girdiğini zanneder.. Alâkası yok.. Birinci sınıf zulüm sanatçısı..
Beş yıl önce aynı zulmü Yıldız Kenter'e de yapmış.. Kadıncağızı atmışından sonra Levent'teki stüdyoya sokup yarı çıplak poz verdiren, hep bu Süleyman'ın akılları..
Kadıncağız vesikalık fotoğraf çektirmeye gitmiş..
"İnci sardım hasıra, tavşan girdi mısıra.." diyen Süleyman kadıncağızın ağzından girip burnundan çıkmış, olayı sanat fotoğrafı için poz verdirmeye döktürmüş..
Bu hallerini bildiğimden çekim sırasında "Rica etsem acaba bir de vesikalık fotoğrafımı çeker mi?" sorusu aklımda dolanıp durdu.. Ne var ki Yıldız Hanım'ın akibeti aklıma geldiğinden söylemeye cesaret edemedim..
İki kare fotoğraf için girdiğim stüdyodan gece karanlığında çıktım.. Akşam olup güneş batmış, hacı kız çoktan yatmıştı..