Bugün, Rusya'nın, bu sütunlarda Primakov Doktrini diye okuduğunuz Orta Asya, Kafkaslar ve Ortadoğu'ya yönelik, bizi doğrudan ilgilendiren girişimlerine ve ABD yönetiminin buna karşılık neler yaptığına, daha doğrusu yapmadığına, bakmak istiyoruz..
Rusya'nın artık batıya ve doğuya açılma, yani bu bölgeleri etki alanı içine alma olanağı kalmadı.. Çünkü bir tarafta genişleyen NATO, öte tarafta ise, sürekli silah sistemleri sattığı için arasını iyi tutmak zorunda olduğu Çin var..
Şimdi tabloya biraz dikkatle bakalım:
Arap uzmanı olan Rusya Başbakanı Primakov, kendisi bir dönem bu bölgede gazetecilik de yapmıştır, Amerika'nın gücünü dengeleyip, eski şaşalı Sovyet günlerine dönme arzusunda olan bir lider..
Ancak, bunu askeri olarak yapması mümkün değil.. O zaman ne yapabilir, hangi silahı kullanabilir Primakov?
Tabii ki bölgenin geleceğini etkileyecek enerji silahını..
İşte bu noktadan yola çıkarsak, Rusya'nın bölgede iki ayrı çemberden oluşan etki alanı yaratmak arzusunda olduğunu görebiliriz..
Bu konuyu tartıştığımız, Washington'da kurulu "Institute for Advanced Strategic and Political Studies" uzmanlarından Paul Michael Wihbey'e göre, Rusya'nın planı şu:
"Suriye-Irak-İran dış üçgeni ile başlayan ve Hazar Denizi'ne kıyısı olan ülkeleri de kapsayan ve bunun gerçekleşmesi halinde ister istemez Suudi Arabistan ile Kuveyt'i de etkileyerek geniş bir enerji alanını, etki sahası içine almak.."
Ariel Cohen'in, Primakov doktirini anlatan yorumuna baktığımız zaman, Rusya'nın bu konudaki planının yürürlüğe girmesinden en çok etkilenecek iki ülke, Türkiye ve İsrail olacak..
Wihbey'ın görev yaptığı enstitüde sabahın erken saatlerinde başlayıp, Demirel'in de kaldığı Madison Oteli'nde kahvaltı ile süren yoğun tartışmaların ardından ortaya şöyle bir tablo çıktı:
"Türkiye ile İsrail bu tehlikeye karşı, Washington nezdinde yoğun girişim başlatmalı ve yönetimin, Primakov doktrinin hayat damarları haline gelen bu politikasının önlenmesinde ciddi girişimlerde bulunmasını sağlamalı..."
Daha sonra yaptığımız başka görüşmelerde ve de özellikle güçlü Yahudi lobisi içindeki bazı isimlerin de, bu tehlikenin farkında olduklarını gördük.. Kimse bunun kısa vadede gerçekleşmesini beklemiyor, ama uzun vadede son derece tehlikeli olarak nitelendiriliyor..
Bu gerçeklerden yola çıkarsak, ortaya şöyle bir soru atılıyor:
"Rusya, Ermenistan'ı zaten etki alanı içine almış durumda.. Gürcistan'da da çok etkili.. Aliyev'in Lukoil ve Rosneft gibi Rus şirketlerine sunduğu şekerlere rağmen, burayı da etki altına almak istiyor.. İran'da zaten 10 bin teknisyeni var.. Bağdat ve Suriye de Moskova'nın gözünün içine bakıyor.. Bu tabloya rağmen, ABD yönetimi, gerekli önlemleri ciddi biçimde almazsa, özellikle, Bakü-Ceyhan konusunda eski özel temsilcisi Morningstar ile başlayan (Ticari nedenle) mazeretini bir kenara bırakıp, AIOC'yi büyük baskı altına almazsa, o zaman ister istemez, Amerikan yönetiminin bölgeye ilgisi azalıyor olmayacak mı?
Ve, uzun vadede Türkiye ile İsrail, ABD için stratejik önemini kaybedebilir mi?"
Cevaplanması zor ama bizim için hayati derecede stratejik iki soru işte bunlar..
Peki bu durumda, her ikisi de seçim kargaşası içinde olan Türkiye ile İsrail, ABD'den ne yapmasını istemeli?
Ve ABD yönetimi ne yapmalı.. Bir dahaki yazıya...