PERŞEMBE 15 NİSAN 1999
Türkiye'nin en büyük metropolü İstanbul'da 1994 yılında yapılan seçimler, toplumsal belleklerden hiç silinmedi.
Türkiye'nin yakın siyasi tarihine damgasını vurdu.
Ülkedeki "Laik Cumhuriyetçi-Siyasal İslamcı" ayrışmasında adeta "laboratuvar" işlevi gördü.
Laik cumhuriyetçiler son İstanbul seçimlerinde kendilerinin "hata" yaptığı görüşünde birleştiler.
Kendi cephelerini kendilerinin parçaladığını kabul ettiler.
"Refah"ı geçecek adayı doğru tespit edemediklerini ya da tek bir aday üzerinde birleşemediklerini itiraf ettiler.
İstanbul'da geçen beş yıl boyunca, 27 Mart 1994 gecesinin hatıraları yön verdi tüm arayışlara..
Ne var ki, yerel seçimlerin son haftalarına girilirken bile arayış "son"a ermedi.
Üstelik durum daha da zorlaştı.
Başkent'te merkezi hükümette yıpranan Refah-Fazilet çizgisi, İstanbul'da yerel yönetimde aynı ölçüde aşınmaya uğramadı. (Bir parantez açıp belirtmek gerekirse, Tayyip Erdoğan, 18 Nisan'a ulaşabilmiş olsaydı belki de arayışa bile gerek kalmayacaktı.)
Ama, bugün önlerine bir "şans" daha çıkıyor.
Bugün arayış devam ediyor.
Arayışın sonunda doğru aday bulunabilirse, Fazilet'i geçmek işten bile olmayacak.
Sonucun ne olacağı şimdiden bilinemez, ama, bilinen bir şey var:
Arayış, bir kez daha yanlış mecrada sürüyor.
Bir kez daha, İstanbullu seçmenlerin büyük bölümü, kendi adaylarını kazandırmak için değil, bir başka adayı kazandırmamak için oy kullanmaya hazırlanıyorlar.
"Bir şey için" değil, "bir şeye karşı" olarak sandığa gidiyorlar.
Ve korkarız ki...
Yine yanılıyorlar...
Kişiliğine, dürüst olup olmadığına ve projelerine hiç bakmaksızın; dünya görüşlerinin uyuşup uyuşmadığına aldırmaksızın mührü ak kağıda vurmaya niyetleniyorlar.
Bunu yaparken de başkalarından yardım ve "irşad" talep ediyorlar...
Herkes yanındakine soruyor:
"Sen kime oy vereceksin, birinciyi kim geçer!"
"Bir şey için" değil, "bir şeye karşı" oy kullanınca da, ortaya tıpkı geçen seçimde olduğu gibi tahlili bile zor, darmadağınık sonuçlar çıkıyor.
"Bir şey"e karşı olanların "ilkesizler cephesi" kaybediyor.
"Bir şey" için kullananlar kazanıyor..
İstanbul, Türkiye'den farklı bir kent... Aslında belki de yedi tepesinde barındırdığı yedi bölgenin insanlarıyla asıl Türkiye..
Farklı İstanbul'da, iki parti de ötekilerden tümüyle "farklı" bir portre çiziyor, Refah (Fazilet) ve demokratik sol parti...
İstanbul iki partinin, Türkiye genelinden daha güçlü oldukları bir kent... Refah, geçen yerel seçimlerde belediye başkanlığı seçimlerinde, Türkiye genelinde yüzde 19 civarında kalırken İstanbul'da yüzde 26'ya kadar ulaşıyor. DSP de, Türkiye'de yüzde 8'i ancak bulurken -rüzgarsız haliyle- İstanbul'da yüzde 15'i zorluyor.. Neredeyse iki katı...
Diğer partilerse, genelde Türkiye'de neyse, İstanbul'da da o...
Çıkan sonuç şu:
Fazilet ve DSP'nin yanı sıra Anavatan da Türkiye'deki gücünü İstanbul'a yansıtırsa, işler iyice karışacak..
Ama, asıl, kafası zaten dağınık "Fazilet karşıtı" cephenin aklı iyice karışacak..
Zaten karışmış durumda..
Öyleyse ne yapmalı?..
Kolay..
Refah (Fazilet) seçmeni ne yapmışsa onu yapmalı..
"Kendisi için" seçim yapmalı..
Kendi adayına "oy"unu atmalı.. Evet, kulaklarınızı komşunun duvarından çekin artık...
Kendi ikincinizi seçin...