PERŞEMBE 15 NİSAN 1999
Eğer gazetelerin "Fatih Terim'in Mayıs Plânı" diye yazdıkları şeyler doğruysa çok tuttum..
Fatih Hoca öncelikle "Futbol'un kazandırdığı paranın tamamının futbola harcanmasını" istiyor..
Kabaca bir hesap da yapmışlar.. 35 milyon dolar galiba.. Bu paradan basketinden tutun, kürek takımına kadar pay ayrılmasına isyan ediyor..
Futbolcusunun kulüpten para alamadığını bilen, üstelik onları üç ayrı cephede savaşmaya zorlayan bir futbol lideri olarak yerden göğe haklı..
İkinci olarak da kulüp üyeliğinin halka açılmasını, buradan kulübe gelir kaynağı yaratılmasını talep ediyor.. Bunda da yerden göğe haklı..
Özellikle de kulüp üyeliğini Galatasaray kadar hasis dağıtan bir camia yok.. Kongre'de oy kullanan üye sayısı, yani aidat ödemişler daima üç binin altında.. Milyonlarca taraftar, üç binden az üye.. Bu işte bir tuhaflık, kandırmaca, iki yüzlülük var..
Tribünü taraftar dolduracak.. Çocuğunun ekmek parasından kesip bilet alacak. Yağmurda, çamurda avaz avaz bağıracak.. Takıma havayı o verecek, camia gücünü oradan alacak.. Ondan sonra kulübe üye olamayacaklar..
Neden? Çünkü Galatasaray'ın korumaya çalıştığı gizli asaletine halel gelir de ondan.. Çünkü maçları özel localarda puro tüttürerek izleyen bir avuç zadegân böyle istiyor da ondan..
Galatasaray'ın bir kitle takımı olmasını istemeyenler bunu taraftarın yüzüne açık açık söyleyemezler.. "Bizim asaletimiz sizlerle yanyana gelmeye izin vermez.. Siz tribünde bağırın, biz locamızda puromuzu içelim.." diyemezler..
İnanılmaz bir iki yüzlü politikadır bu.. Ama artık Fatih Terim bir adım attı.. Gazeteler yazacak, televizyon tartışacak.. Bakalım küçük masonik yapıyı korumak için nelere sığınacaklar?
Burasını dehşetli merak ediyorum..
Peki tersini yaparlarsa? Öncelikle bir ilke imza atmış olurlar.. İspanya'da Real Madrid batıp yok olmaktan, üyeliğini halka açarak, onlardan topladığı aidatlarla kurtuldu..
İkiyüz bin, üçyüzbin üyesi olan bir Galatasaray düşünün.. Bunların yarısından aidat toplanabilse kulüp ihya olur, Faruk Süren olsanız batıramazsınız..
Şartlar eninde sonunda diğer kulüpleri de buna zorlayacak.. Tabandan gelecek baskıya direnmenin imkânı yok.. Ama iki yıl sonra.. Ama beş yıl sonra.. Bu tür örgütlenmeler eninde sonunda çökecek..
Sokaktaki vatandaş "Ben enayi miyim? Beş on yöneticinin gönlü olsun diye neden para veriyorum?" diye kendini sorgulayacak..
Asıl halledilmesi gereken Terim'in ortaya attığı birinci mesele.. Yani futboldan gelen kaynakların sadece futbol giderleri için kullanılması..
Profesyonel futbol takımları, tek parti yönetiminden kalma "Talim Terbiye mantığı" yüzünden bu derdi çekiyorlar..
Yasa veya yönetmelikler futbolun dışında bir sürü spor dalında daha faaliyet göstermeyi emrediyor..
Basketti, voleyboldu, kürekti, masa tenisiydi, bokstu, atletizmdi.. Kardeşim, ben Galatasaray'ı tutarım ama Galatasaray Kürek Takımı'ndan bana ne?
Hayatımda bir kez bile kürek yarışı seyretmedim, bir kere bile nasıl yarıştıklarını merak etmedim..
Kürek konusunda televizyondan gelme bir fikrim var, seyirlik spor olarak bana hiç çekici gelmiyor.. Ayrıca Türkiye'ye kazandırdıkları uluslararası bir başarıları olsa sineye çekerim.. O da yok..
Yüz kişinin keyfi için dünyanın parası niye bu şubeye gitsin?
Yine bir taraftar olarak Galatarasay basketbolcularının başarısı beni hiç enterese etmiyor.. Voleybolda yıllardır kimin şampiyon olduğunu merak etmiyorum.. Milyonlarca taraftar da benimle aynı durumda..
O yüzden de profesyonel futbol ile bu branşların ayrı ayrı yapılanmasını istiyorum..
Devlet bu sporları yaptırmaya çok meraklıysa düzenlemesini kendi yapsın, bunların alt yapısını kendi kurup, kaynaklarını kendi bulsun.. Futbolun rantını bunlara yedirmesin..
Beş kişi ile oynanan basket takımı sahaya üç Amerikalı ile çıkacak.. Her birinin yıllık transfer parası yüzbinlerce dolar.. Şampiyon olmuşlar, olmamışlar kimseyi ırgalamıyor..
Maçlarını televizyondan yayınlıyorsun reyting almıyor.. Yayınlayan kanala reklam getirmiyor..
Diğer taraftan Galatasaray örneği var.. İki yıl arka arkaya şampiyon olmuş, Avrupa'da ülkenin adını duyurmuş, üçüncü yıl da şampiyonluğa gidiyor.. Ama futbolcuları aç..
Kimi maaş almamış kimi transfer parasını.. Kim olsa isyan eder..
Şirketler var.. Baskete, voleybola yatırdıkları paralarla PİAR yapıyorlar.. Bırakın meydanı onlara..
Üç büyüklerin yönetimi basket naklen yayını konusunda da kazıklanıyor.. Çekin Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş'ı.. Hatta Darüşşafaka, Karşıyaka gibi kulüp takımlarını.. Şirketlerin adını taşıyan takımların götürdüğü bir basket liginin ne heyecanı kalır, gözünüzle görün..
Basket olsun, voleybol olsun; eğer taraftar varsa "Büyük kulüp" olunuyor, taraftar yoksa olamıyorsun.. Dünyanın parasını dökseniz nafile..
O yüzden Fatih Hoca'nın söylediklerinden bir fazlasını da ben teklif ediyorum..
* Basket maçlarının naklen yayın gelirinden sadece kulüp takımları pay alsın..
Ancak bu durumda bir kulüp takımı ile dev bir kuruluşun takımı eşit şartlarda yarışabilir.. Hem de basket şubelerine giden para, futbol şubesine bağlı olanların kanını tepesine çıkarmaz..
Her branş kendi şubesini ayırsın, kaynaklarını kendisi yaratsın, kaynakları kadar harcama yapsın..
Futbol takımlarının, taraftarının sırtından insinler..
Yönetici olup, kendisini kamuya tanıtma merakında olan zenginler de kime destek vereceklerse kendilerine göre seçim yapsın.. Basketi isteyen basket takımına, futbol diyen futbol takımına yönetici olsun..
Sepeti koluna, herkes kendi yoluna..