PERŞEMBE 15 NİSAN 1999
Üç gün sonraki seçim, büyük bir ihtimalle Türkiye'nin "20. Yüzyıl'daki son seçimi" olacak. Aslında, Türkiye, iç dengelerini oturtabilmiş olsa, 18 Nisan seçimlerinden sonra çıkacak tablonun, bu yıl içinde ve hatta bir yıl sonra bir seçimi daha zorlaması gerekiyor. Tıpkı bundan on yıl önce Yunanistan'da olduğu gibi...
Seçim sonuçları şimdiden kestirilemese ve muhtemelen bir hayli sürprizli sonucu beraberinde getirecek olsa da, bu seçimlerin, Türkiye'ye istikrar getirmesini beklemek fazlaca bir iyimserlik olur.
Çünkü mesele, çıkacak tablonun bir "koalisyon hükümeti aritmetiği" çıkartması değil. Diyelim ki, bazılarının beklediği DSP-ANAP koalisyonu mümkün oldu. Bundan önce, 28 Şubat'ın gölgesinde, parlamenter demokrasi açısından yüzkızartıcı sayılması gereken ANAP-DSP koalisyonundaki, partilerin yer değiştirmek, Türkiye'de "istikrar habercisi" sayılabilir mi? Ali Hoca'yı, Hoca Ali yaparsanız, neyi değiştirmiş olacaksınız...
Eğer MHP bu kez barajı aşarsa, bazılarının pek arzuladığı ve zorladığı DSP-ANAP-MHP koalisyonu kuruldu; ne olmuş olacak? DTP'nin yerini MHP almış olacak. Dünyanın gidişatından hiç nasibini almamış ve yerel milliyetçilikten başka bir koz ortaya koyamamış DTP ile "merkeze kaydığı" ileri sürülen MHP'nin arasında ne derece tayin edici bir fark görebiliyorsunuz?
Peki bunların hiçbiri olmaz da, Fazilet Partisi veya DYP, koalisyon hükümetlerine girerse ne olur?
Fazilet, henüz kimliğini tam bulabilmiş durumda gözükmüyor. Kendi kimlik sorununu çözememiş bir partinin, "Türkiye kimliği"nin belirlenmesine en fazla ihtiyaç duyulan bir dönemde, üstelik bir koalisyon yapısı içindeki halini gözönüne getirebiliyor musunuz? DYP ise şu anda bir bilmece. "İkinci Demokrasi programı"nı uygulamak için mi sahnede, yoksa herhangi bir yoldan iktidara geri dönmek için mi, çok net sezilemiyor.
Kaldı ki, seçimlerin çok özgür bir atmosferde cereyan edeceğini söylemek de mümkün değil. Örneğin, Fazilet, seçimlerden sonra, seçim sonuçlarına bakılarak kapatılacak mı, bırakılacak mı? DYP'ye "iktidar izni" var mı? HADEP'in aldığı oylar neye sayılacak? HADEP'in kazanacağı yerel yönetimler kalıcı olabilecek mi, başlarına bir şekilde çorap örülecek mi?
Seçim, bu sorulara cevap getirmekten ziyade, bu soruları getiren bir seçim...
Bu durumda, yürütmenin esas olarak MGK eliyle gerçekleştirildiği ve yargının buna tabi olduğu bir ülkede, üstelik birbirlerinden pek farklılaşamamış partilerin birbirlerine pek yakın oranlar tutturacağı bir seçimin, heyecan uyandırmıyor olmasından daha doğal bir şey olamaz. Belki de, seçimlere ilişkin en sağlıklı işaret, vatandaşlardaki bu coşkusuzluk hali.
Seçim sonuçlarından ziyade, seçim sonrasının daha merak uyandırdığı bir ortamda, seçimler niçin coşku uyandırsın...
Türkiye'nin Cumhurbaşkanı 75'ini devirdi; Başbakanı 75'in eşiğinde ve seçimlerde birinci ya da kılpayı ikinci gelmesi bekleniyor. Fazilet'in lideri 70'lik, pusuda bekleyen "manevi lideri" ise 75'lik. 75'lik politikacı kuşağını altedemeyerek, onların halâ devrede kalmasında pay sahibi olan "gençler"den ANAP lideri 53 yaşına giriyor ve 16 senedir politika sahnesinde olmasına rağmen bugüne kadar girdiği her seçimi kaybetti, bunu da kazanamayacak. Onun yarısı kadar siyasi ömrü olan DYP Genel Başkanı 50'lerin ortalarında ve siyasi akıbeti belirsiz. Diğer "genç", CHP'nin Genel Başkanı 60'ı geçti ve 30 yıla yaklaşan bir siyasi ömre sahip...
Ve, Türkiye nüfusunun yüzde 60'ının üzeri, 30 yaşın altında!
Sonra herkes şaşırıyor ve esef ediyor, hiç seçim heyecanı ve coşkusu yok diye... Niye olsun... Sağlıklı olan, olmaması.
Seçimlere karşı bu toplumsal kayıtsızlık ve bu seçimin de, Türkiye'ye "deva" olamayacağının belli olması, 20. Yüzyıl'ı kapatıp, 21. Yüzyıl'a yeni, köklü ve ciddi arayışlarla girileceğinin işaretidir.
18 Nisan, bu yönüyle bir "heyecanlı başlangıcı" değil, bir "serinkanlı sonu" ifade ediyor...