ÇARŞAMBA 20 OCAK 1999
İstanbul- İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürlüğü'nde 31 sayfalık ifade veren ülkücü camianın önemli ismi, Topal cinayeti ile Susurluk olayı sanığı ve idam hükümlüsü Haluk Kırcı, Abdullah Çatlı'nın ilişkileri ve yaşantısına ilişkin bilgiler de verdi. Haluk Kırcı, ifadesinde çok önemli bir ayrıntıyı açıkladı ve 3 Kasım 1996 günü meydana gelen Susurluk kazasında Çatlı'ya ait "Kahverengi, şifreli bir çantanın kaybolduğunu" bildirdi. Kırcı, bu çantada Çatlı'nın Mikro Uzi marka silahı ile tüm notlarını yazdığı bir ajandası olduğunu açıklayarak, "Eğer kayıp çanta bulunursa her şey ortaya çıkar" dedi. Kırcı "Kayıp Çanta" konusunda şunları söyledi:
"Abdullah Çatlı, tüm ilişkilerini ve bağlantılarını bir deftere yazıyordu. Bu defter ile telefon fihristi, Mikro Uzi marka silahı sürekli olarak açık kahve renkli, şifreli, deri çantada bulunuyordu. Çatlı bu çantayı devamlı yanında taşırdı. Ancak kazadan sonra çanta kayboldu. Ben, bu çantanın akıbetini bilmiyorum. Ancak bu çanta bulunursa bir çok konunun aydınlanacağına inanıyorum."
Haluk Kırcı, Susurluk kazası sırasında, arkadaki Mercedes'te olduğu iddialarını ise yalanlıyor. Susurluk kazasını kendisine telefonla Çatlı'nın şoförü Habip Aslantürk'ün bildirdiğini kaydeden Kırcı, açıklamalarını şöyle sürdürüyor.
"Habip, Çatlı'nın öldüğünü söyledi. Ben o sırada Ankara'da bulunuyordum. Ablamın evindeki telefondan Susurluk Devlet Hastanesi'ni aradım. Hastanedekiler bana açıklamada bulunmadılar. Ben konuyu anladım. Kardeşime ait Ford Mondeo marka otombille saat 01.30 civarında Susurluk'a geldim. Saat 02.30 civarında Çatlı'nın cenazesini alıp Nevşehir'e götürdüm. Bu süreçte beni kimse yakalamadı. O zamana kadar beni kimse tanımıyordu. Arandığım ve ilişkilerim basın tarafından gündeme getirilmemişti. O nedenle rahat hareket ediyordum."
Peki "Çatlı'nın sır çantası"nı kim almıştı. Kırcı bunu bilmediğini belirtiyor, kaza sırasında arkadaki araçta Gani Kızılkaya, polis memurları Enver Ulu, Ercan Ersoy ve Mustafa Altınok bulunduğunu sonradan öğrendiğini söylüyor. Akla gelen soru ise şu:
Habip Aslantürk olay sırasında İstanbul'daydı. Kazayı anında nasıl öğrendi?
Abdullah Çatlı, yıllarca "Mehmet Özbay" adına düzenlenmiş sahte kimlik kullandı. İngiltere'de yaşayan ve bugüne kadar bulunamayan Şanlıurfalı gerçek Mehmet Özbay'ın, Çatlı ile olan ilişkileri de belirlenemedi. Kırcı ise "Çatlı'nın kimliğine büründüğü gerçek Mehmet Özbay kim?" sorusuna çarpıcı cevaplar verdi:
"Çatlı, firari sanık olarak arandığı için aranmayan bir şahsın kimliğine ihtiyaç duyuyordu. Hatırladığım kadarıyla Ali Yasak, Abdullah Çatlı'yı, Mehmet Özbay ile tanıştırdı. Çatlı, Mehmet Özbay'dan kendi kimliğini kullanmak için izin alıyor ve onun bilgisi dahilinde Mehmet Özbay kimliğini çıkartıyor. Çatlı bu kimlikle normal ve yeşil pasaport aldı. Gerçek Mehmet Özbay'ı ben de tanıyorum. Kendisi Çatlı'nın arkadaşıydı ve Çatlı'nın kendi kimliğini kullandığını kesinlikle biliyordu."
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın Budapeşte'de saldırıya uğraması olayında adı geçen Sultan Tekstil'in sahibi Aydın İpekli, Çatlı'yı şirketine ortak yapmıştı. İpekli, Macaristan'da tekstil işi yapan Latif Yüzias'ın aracılığıyla Abdullah Çatlı ile tanıştı. Çatlı, Florya'da eşi üzerine bulunan evini Yapı Kredi Bankası Keresteciler Şubesi'ne teminat göstererek 350 bin mark kredi aldı ve Sultan Tekstil'in ortağı oldu. Kırcı, bundan sonraki gelişmeleri de şöyle anlattı:
"Şirket merkezini Küçükçekmece'deki binaya taşıdık. Burada Abdullah Çatlı, ben ve Turgay Maraşlı çalışmaya başladık. Ben şirketin sorumlu müdürüydüm. Yurtdışındaki işlerimizi de Aydın İpekli'nin kardeşi Serpil İpekli takip ediyordu. Çatlı, Aydın-Serpil İpekli ile Nevzat Amasyalı adına cep telefonu almıştı. Yine şirket adına polis memurları Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz ve Mustafa Altınok'a cep telefonu kartı verildi. Çatlı şirketten 1995'te ayrıldı, Ahmet Baydar ile şirket kurdu. Ben de yanlarına sık sık gidip geliyordum. Bu dönemde İzmit çetesi olarak bilinen Hadi Özcan ile birlikte ortak iş yapmaya başladılar. Botaş'tan iş aldılar. Daha sonra Çatlı ile Hadi Özcan'ın arası açıldı. Hadi Özcan çeşitli yerlerde Çatlı'nın aleyhine konuşunca, Çatlı, Hadi Özcan'a telefon edip hakaret etti ve ortaklığını sona erdirdi."
Çatlı ile Özel Harekat Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin'i birkaç kez birlikte gördüğünü belirten Kırcı, "Hüseyin Kocadağ'la Çatlı'nın görüştüğünü bilmiyorum. Çatlı, milletvekili Sedat Bucak'ın bürosuna gidip gelirdi. Ama Çatlı'nın Mehmet Ağar ile ilişkisi konusunda benim herhangi bir bilgim yok" diyor ve öldürülen MİT muhbiri, Tarık Ümit konusunda da şu açıklamaları yapıyor:
" Bu cinayette, Çatlı, Sami Hoştan ve Abdürrahim Buğday'ın adı geçiyor ama ben Tarık Ümit'i tanımam. Kaçırılması ve öldürülmesi olayına da katılmadım. Çatlı'nın, Tarık Ümit'i tanıyıp tanımadığını bilmiyorum. Biz Ankara'dayken Çatlı bana telefon etti. O günkü gazetelerden birini alıp 3'üncü sayfasını açmamı söyledi ve bu olayla hiçbir ilgisinin olmadığını, bu konuyu BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ile Şevkat Çetin'e anlatmamı istedi. Ayrıca bana numarasını şimdi hatırlayamadığım 0542'li bir telefon numarası verip, Muhsin ve Şevkat'in bu numaradan MİT'çi Mehmet Eymür'ü aramalarını ve konunun kendisiyle alakalı olmadığını izah etmelerini istedi. Muhsin Yazıcıoğlu'nu bulamadım. Şevkat Çetin ile görüşüp konuyu anlattım. Ayrıca Çatlı ölmeden yaklaşık 20 gün önce Ankara Etap Altınel Oteli'nde Mehmet Eymür ile görüşüyor. Bu görüşmede Eymür, Çatlı'ya 'Tarık Ümit'i sen öldürmedin ama kimin öldürdüğünü biliyorsun. Bunu bana söyle' demiş. Kendisi de 'Bilsem bile söylemem' diye cevap veriyor. Bu konuşmaları Mehmet Eymür, kameraya da aldırmış. Sami Hoştan ve Abdürrahim Buğday'ın, Tarık Ümit olayı ile ilişkilerini bilmiyorum."
Haluk Kırcı'nın karıştığı iddia edilen cinayetlerden biri de Sağlık Bakanlığı Müfettişi Hakkarili Namık Erdoğan'ın öldürülmesiydi. Ünlü sanatçı Yılmaz Erdoğan'ın amcasını da Kırcı mı öldürmüştü? Kırcı bu cinayetin yanı sıra Kemal Türkler'den, MİT eski Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas'a kadar bir çok cinayet konusunda da ifade verdi ve şöyle dedi:
"Kemal Türkler, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Çetin Emeç, Hiram Abas, Behçet Cantürk, Savaş Buldan, Adnan Yıldırım, Fevzi Aslan, Avukat Medet Serhat, Avukat Yusuf Ekinci'nin öldürülmesiyle benim bir ilgim yok. Bu kişileri tanımam. 1991 yılının Haziran ayında Abdullah Çatlı, ben, Ercüment Gedikli bir araya gelip Promes isimli Tıbbi Cihazlar İthalat ve Pazarlama şirketi kurmaya karar verdik. Çatlı arandığı için şirketteki hissesi kardeşi Zeki Çatlı'nın üzerineydi. Şirketimiz 4 ay faaliyette bulundu ve Sağlık Bakanlığı ile herhangi bir işimiz de olmadı. Bir tek hastaneden de ihale almadık. Müfettiş Namık Erdoğan'ı hiç tanımıyorum. Bu şahsın Promes firmasıyla ilgili bir araştırma yapmadığını biliyorum. Çünkü bizim firmamızla ilgili herhangi bir soruşturma olmadı. Şahsın öldürülüşü hakkında bilgim yok. Ne zaman öldürüldüğünü dahi bilmiyorum."
YARIN: Ağca ideolojik Anarşist