kapat

CUMARTESİ 12 EYLÜL 1998

Nuriye Akman (e-posta:nakman@sabah.com.tr )

Ekmek emekçileri

Ankara'da Halk Ekmek Fabrikası'nın yolunu tuttum ekmekçilerle görüşmek için. Günde 1 milyon ekmek üretiliyor orada. Ekmek işçilerinin eli yüzü bembeyaz undan. Onlarla bitmiyor, bıçakçısı var, hamurcusu, fırıncısı, kalite kontrolcüsü var. İşte ekmeğin ve ekmekçinin bir günü...

Bana mı öyle geldi

yoksa sahiden

süngerleşti, sakızlaştı,

sasılaştı, aptallaştı mı

artık ekmekler?

Poşete girdi gireli

içimde bir çıtırtı özlemi,

pişkin hamur kokusu,

şöyle nar gibi kızarmış

ekmek denizlerinde yüzesim geldi.

Gittim Halk Ekmek Fabrikası'na.

Çünkü daha büyüğü yok Ankara'da.

Günde 1 milyon ekmek üretiliyor.

Onbeş bin lira ucuz, 50 gram ağır diye

fakir fukara büfe önlerinde,

gün doğmadan kuyruğa giriyor.

Peki ya onu üreten işçi

ne yiyor, ne içiyor?

* * *

Sormaya un deposundan başladım.

Depo şefi Şahattin Dinç

30 yıllık ekmekçi.

Fabrikanın en eskisi.

Ücreti 150 milyon.

Vardiyadandır stresi

tabii gece uykusuzluğu.

Emrinde 18 işçisi,

taşıyıcılar taşeron

yüzleri bembeyaz

korkudan değil undan.

Neredeyse ortakulağa kadar

burun kılları bile un karı.

Sırtlarında çuvalları

her biri 50 kilo.

Günde 3 bin çuvalı,

oradan indirir

buraya bindirirler.

* * *

Mesela Selçuk Karaman.

9 nüfusa bakar,

günde 20 ekmek demek bu.

4 tane istihkakı var

demek 16 tane de büfeden alıyor.

"Biz de kuyruğa giriyoruz" diyor.

Ayda 60 milyon alıyor.

Unun 15 gün dinlenmesi gerekiyor

böylece bir çuvaldan 270 ekmek çıkıyor.

Depodan çıktım baktım,

taşımanın dışında

her şey otomatik burada.

Ana kumanda merkezleri

kokpite benziyor.

Ekranlar, düğmeler, haritalar.

Hamuru makine karıştırıyor,

suyu, ısıyı, mayayı kendi ayarlıyor.

Hamurcu sadece düğmeye basıyor.

7 işçi şekillenmiş hamurları gözlüyor,

bozukları, yapışıkları ayırıyor.

Pardon hamurcu denmez hamurkâr denirdi.

Ne kadar da makine ayarlasa

unun dilinden önce ustası anlayacak,

laboratuvar tahlilinden önce bilecek

hangi un ne kadar su kaldırır

mayayı yüzde kaç kırmalıdır?

Un dinlenmişti ya

hamur da yorgunluğa gelmez

uyuyacak hamur, üstü örtülecek

rüyasında kabardığını görecek.

* * *

Nihayet üretim yerine girdik.

Aman Allahım bir sıcak bir sıcak.

Siz deyin 40

ben diyeyim 50 derece.

Belki daha fazladır

ellerine kese alsalar yeridir

burası hamam mıdır nedir?

Zaten şakır şakır terliyorlar.

O yüzden belki girerken duş,

çıkarken duş alıyorlar

"Biz evden yıkanıp geldik" demek

kabul edilmiyor.

Müdürler de işçiler de böyle diyor.

sözleri yalansa,

ekmek çarpar onları sonra.

* * *

Bu uçsuz bucaksız salonda

ilk dikkatimi çeken bıçakçılar,

jiletçiler de deniyormuş.

Öyleyse Müslümcüleri burada çalıştırmalı

işleri hamurken ekmek yaralamak.

Öyle bir yara ki ekmeği güzelleştiriyor,

ekmekler yaralarından gülüyor.

Onlar araba diyor, ben olsam sal derdim.

Üstünde sandalye, oturuyorsun,

başın aşağıya eğiliyor,

altından sıra sıra ekmek hamurları geçiyor.

Elinde bir bıçak tek tek çiziyorsun,

sağdan sola, soldan sağa kayıyorsun

sal üstünde.

Ekmekleri bıçaklıyorsun,

söyle nasıl yapıyorsun?

Recep Dede, şöyle mi

tam karnından mı?

"Yok öyle dimdik değil

45 derecelik açıyla atacaksın jileti.

En fazla 10 derece yanılma payın var.

Dik atarsan gazı boşalır

ekmek basık çıkar, içi hamur olur,

rengi altın sarısı olmaz."

Niye bu işi de makine yapmıyor?

"Daha önce üç yıl makineyla yaptık.

Bıçak bazen alta bazen üste geldi,

bir de jilet düştü içine

riske etmeye değmez."

İyi ama gözü dönmez mi adamın

hamurlar akarken önünden?

"Döner diye zaten bir bıçakçı

her yarım saatte bir yarım saat dinlenir

bu işi öğrenmek için.

Bir hafta denemek gerekir"

böyle diyor Mehmet Kara.

Seri çalışılması lazım

yoksa bıçak elini keser.

Terler boncuk boncuk

kollarında, göğsünde

devamlı su içiyor.

İçiyor terliyor,

terliyor içiyor.

Alın teriyle ekmeğini kazanmak

galiba buna deniyor.

* * *

Ekmek yarasından kan akmaz

öyleyse ver hamuru fırına,

tut içerde 23 dakika,

tabanını geniş tut ki iyi pişsin

hamura ölçüsüyle buhar vereceksin.

Bölüm şeflerinden

Metin Temel'e göre

"Ekmek emekçiliği stresli meslek.

Buğday her zaman aynı kalite gelmez

hava şartları her şeyi etkiler.

Bir doktor gibi olacaksın

hamura reçete yazacaksın.

Bizim rüyalarımızda

ekmekler yanar kül olur fırınlarda

hamurlar şişer, balonlar gibi

bağrışırız, oradan oraya koşarız telaşla

eskiden elektrikler kesilir,

binlerce ekmek içerde kalır, yanardı ilk zamanlar.

Şimdi jenaratör alındı

bu rüyalar şuuraltımıza

o günlerden miras kaldı.

Üç vardiya çalıştığımız için

hem uyku hem de yemek düzenimiz

sürekli değişiyor.

Gece vardiyasına gelince

24.00'te yemek yeniyor

geceden gündüze, gündüzden geceye geçince

hemen alışılamıyor.

Haftada bir vardiya değişiyor

21 günde üç vardiyada da çalışmış oluyorsun.

Bunlar bizi yıpratıyor.

Onun dışında maaşımız iyidir

net 150, ikramiyelerle 200'ü buluyor."

Peki siz hamur yoğururken

hamur da sizi yoğuruyor mu?

"Evet hem de nasıl.

Bir kere hamur hata kabul etmiyor.

Baştan işi sağlam tutmak lazım

yoksa her şey boşa gider.

Hamur çürür, kullanamazsın

bu; iki düşünüp bir konuşmak şeklinde

etkili oluyordur belki hareketlerimize.

Ayrıca mesela tırnaklarım

üç günü geçince rahatsız olurum

onları hemen kesiyorum.

Evde de su ölçülü kullanılsın istiyorum,

boşa giden elektriğe yanıyorum.

Yemeklerin tuzu, yağı kararınca olsun diyorum."

* * *

Hak veriyor meslekdaşına

Osman Bilge.

Bu iş disiplin istediği için

"Özel hayata da yansıyor" diyor

ama bazen vardiyadan alışkanlık

gece yarısı yemek istiyor hanımdan evde.

Bir de kalite kontrolcüsü var fabrikanın

adı Hasan Hüseyin Tümer.

Ekmekçilik Yüksek Okulu mezunuymuş.

İlk kez duyuyorum

ekmeğin yüksek öğrenim işi olduğunu

canım ben de pek cahilmişim

dediğine göre temizlik

fabrikanın felsefesiymiş

üst, baş, tırnaklar, saç, sakal

o bilinci vermeye çalışırlarmış

her şeyden önce işçi kendi ürettiğini yiyormuş

taşeronlardan bir fazla ekmek hakkı var

fena sayılmaz günde 5 istihkak

aylık 100 milyon net

artı 10'ar günlük ikramiye

kalite kontrolcümüz iki nüfus

evde bir karı bir kocalar

yine de günde 4 ekmek yiyiyorlar

yani akşama kadar ekmek görmek

ekmek koklamak, ekmek yapmaktan

sıkılmıyorlar

gözü ekmek görmek istememek de ne demekmiş

ekmek işçileri ekmeği çok severmiş

sokak çocuklarının uhu kokladığı gibi

ekmek kokusundan vazgeçemezlermiş

* * *

Ekmek, kendi emekçisini eğitirmiş

Hasan Hüseyin'i de eğitmiş, onu prensip sahibi etmiş

"Çünküsü şu ki ekmek dediğin

tuz, maya, su, undan ibaret bir şey değil

kutsal bir şey, aziz bir şey

tıpkı çocuk gibi, bir çocuk yetiştirir gibi

un safhasından itibaren bir ekmek yetiştiririz

hamuru, bir çocuğu nasıl yoğurursan

öyle yoğuracaksın

evladını nasıl terbiye ediyorsan

hamura da öyle dokunacaksın

çocuk küçücükken yapılmalı bu iş

hem bilgiyi, görgüyü, şefkati

hem sütü, eti, peyniri kararınca almalı

büyüyünce iş işten geçer

hamur da öyle,

başta iyi yoğuramadıysan

nemi, ısıyı, mayayı gereğince vermediysen

bıçağı iyi atamadıysan

iyi ekmek elde edemezsin"

vay vay

ekmekçilik yüksek okulunda

böyle mi öğretiyorlar?

fırıncının feylozofu da pek hoş oluyor canım

feylozof beni laboratuvara götürüyor

ekmeğin özünü gösteriyor

minicik bir hamur parçası

çeşit çeşit unlar

çeşit çeşit özler

deneyler, tahliller, ölçmeler,

artırmalar, eksiltmeler

kılı kırk yarmalar

maksat, unun özünden gelen tadı

ekmeğe taşıyabilmek

fırınlarda olmuyormuş bu

gramajı büyütürken özü kaybediyorlarmış

Halk Ekmek'in ekmekleri

bu yüzden pasta gibiymiş

* * *

Peki siz sayın ustam

poşete nasıl bakıyorsunuz?

"Sıcak bakmıyorum tabii

çünkü ekmek fırından çıkarken 230 derece

zaten bu sıcaklıkta poşetleyemezsin

fırınların çoğu apartman altları, dar alanlarMekmeği nerede soğutacaklar

bir altyapı mı var

hem sonra efendim

imalat yerleri sağlıklı mı ki

izmarit, fare pisliği

elenmemiş unlar

otomatik sistem mi var

kaçında var

el değmeden üretmek mümkün mü

hem tuvalet, banyo orada

fırın, yatakhane aynı zamanda

sıfır hijyende üretilmiş ekmeği

poşete koysan ne olur, koymasan ne

kaldı ki hâlâ birçok fırında

elle konuyor ekmekler poşete

mikroplu ekmeği dezenfekte edecek

bir poşet teknoloji varsa söyle

fırıncı mahalleliyi toplamış

çocuklar ellerine tükürüp poşetin ağzını açıyorlar

sonra da ekmeği bir güzel içine koyuyorlar."

* * *

Müdür Ali İlkbahar geliyor yanımıza

"Dünyayı dolaştım, hiçbir ülkede

tek tip üretim yok

poşetlisi de var, poşetsizi de

isteyen istediğini alır

15 bin lira ucuz diye gece kalkıp kuyruğa giriyorsa halkın

25 bin lira ek masraf konur mu?

önce fırın standardını uygulasınlar" diyor.

Tekrar aşağı iniyoruz

ekmek üretim yerine

işçilerle konuşuyoruz yine

mesleğin riskini soruyorum

"kilo almak" diyorlar

bakıyorum da kadın işçi yok ortalıkta

kadınlar bu işe alınmazmış

çünkü Ağır ve Tehlikeli İşler Tüzüğü'ne göre

ekmekçilik ağır iş sayılırmış

anlaşılan kadınlar

ellerinin hamuruyla

erkek işine karıştırılmıyor

kadınlar sanki

daha ağır başka işlerde

hiç mi çalışmıyor?

* * *

Geçtik sevkiyatın yapıldığı yere

ekmekler banttan akıyor

burası içerden daha ılık

burada ısı 35 derece

33 işçi ekmekleri alıp kasalara koyuyor

bir kasaya 25 ekmek sığıyor

bölüm şefi Hayri Ünal

takım elbiseyle onları kontrol ediyor

bakalım düzgün istifleniyor mu ekmekler

tırnaklar temiz mi

zamanında yapılıyor mu sevkiyat?

iyi ama ustam

bu sıcakta takım elbise mi olur?

el cevap

"giysin takım olursa

işçi üzerinde

daha etkili olursun"

ye kürküm ye'nin

emekçi versiyonu

demek böyle.

* * *

Üstünde ekmek yürüyen bantlar

seyri güzel ama

acaba davulun sesi gibi mi geliyor bana

soralım işçi Rafet Ünal'a

diyor ki eldiven de olsa

ekmek ellerini kesiyormuş

çıtır kısımları bıçak gibi geliyormuş

eğilip ekmeği banttan alıp

sonra dönüp kasaya koymak

hakikaten zor

ekmekler insanın başını döndürüyor

belki bu yüzden fırıncı ağzında

"ekmeksiz" deniyormuş

biri yanlış yaptığında

yani bu iş öyle "ekmek elden su gölden"

cinsinden bir iş değil

sorarsan işçilere

ekmek aslanın ağzında

fabrikadan ayrılırken

bir fark ediyorum ki

"buyurmaz mısınız?" deyip

iki de bir ekmek ikram ediyorlar bana

hiçbirini reddetmiyorum

taze ekmek, katıksız da yeniyor

sıcacık, yumuşacık, mis kokulu

üstelik çıtır çıtır

lokmalar ağzında eriyor

damaktan beyne bir yol gidiyor

insan düşünüyor

şimdi kim gider de

naylonlusunu alır bakkaldan

hem 6 saat soğutmayı bekleme

hem ambalaj masrafı çıksın diye

ya gramajından çal

ya fiyata kafadan fiyat ekle

kim nerede nasıl

kaça kontrol edecek?

Bugüne kadar

kim nerede nasıl

kaça kontrol etti üretimi

kim biliyor hijyeni?

Maksat dostlar alışverişte görsün

inanmazsan çevrene bak

sen yoksa kör müsün?


© COPYRIGHT 1998 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır)
Yorum ve önerileriniz için: editor@sabah.com.tr