CUMARTESİ 12 EYLÜL 1998
Hafta ortasında Cem Hakko ile konuştuk. "Offshore yarışması kamuoyunda büyük yankı yarattı, üzerine çok şey yazıldı, ama bir de bittikten sonra sohbet edelim" demiştim, kırmadı gazeteye geldi.
Öncelikle "sponsor" konusundaki tartışmaları sordum. Çünkü yarışmanın maddi desteğini kimin sağladığı konusunda çelişkili bilgiler yer almıştı gazetelerde. Cem Hakko "Kimi gazeteler bizi kimi gazeteler de Işıklar Holding'i ön plana çıkardı. Ama işin gerçeği, ikimizin de eşit olmasıdır" dedi.
Işıklar Holding'in sahibi Uğur Işık 4 yıl önce bu tür yerel bir yarışma yapmıştı. Sonra Cem Hakko ile konuşurken "Bunu büyütelim, offshore'u İstanbul'da yapalım" demişler. Türkiye Otomobil ve Motor Sporları Federasyonu Başkanı Mümtaz Tahincioğlu da konuya sıcak bakınca girişim başlamış. Işıklar Holding federasyonun üyelik aidatlarını ödeyip işi resmileştirmiş, ardında da organizasyon çalışmaları başlamış. Yaklaşık bir milyon dolar harcanan organizasyonda Işıklar Holding'ten ve Vakkorama- Power FM'den aşağı yukarı eşit para çıkmış.
Sonuçta şunu söylemek gerek: Uğur Işık da Cem Hakko da yıllardır bu tür sporları tanıtmaya çalışıyor ve kendileri de yapıyor. Bu işler sadece parayla olmuyor, biraz da gönül işi bunlar. İnsan istediğinde ve eğer parası varsa, bunun bir önemi kalmıyor.
Bu iki genç insan, Türkiye'de kimsenin bilmediği bir spor aracılığı ile İstanbul'u tüm dünyaya tanıtmayı başardılar. Önemli olan budur. Kimin daha çok para harcadığı, kimin daha çok çalıştığı bence ikisi arasında kalmalı, çekişmeye dönüştürülmemeli. Çünkü bunu yaptığımızda gelecek yılların organizasyonlarına da engel çıkarmış olabiliriz.
Çok güzel organizasyondu. Geçen pazar İstanbul Boğazı'nda yapılan Offshore yarışması Türkiye için büyük tanıtım oldu. Bütün dünya televizyonları bu olayı yayınladı, İstanbul'un tüm güzellikleri dünyanın hayranlığını bir kez daha kazandı.
Ancak, Türkiye'nin tanıtılmasında eşsiz bir fırsat olan bu yarışmaya bundan sonraki yıllarda misyon yükleyelim. Diyelim ki "Bu cennet gibi Boğaz'dan binlerce ton petrol yüklü tankerler geçmesin."
İstanbul Boğazı, tüm kıyısında yerleşimin olduğu, dünyanın tek deniz boğazı. Ve bu sulardan hergün onlarca petrol yüklü tanker geçiyor. Herbiri Boğaz'ı ve İstanbul'u cehenneme çevirebilecek bu tankerlerin denetimi, trafik akışı doğru dürüst yapılamıyor.
Daha çok yeni, yarışmadan bir gece önce, Bebek açıklarında bozulan 140 metrelik bir tanker heyecanlı saatler yaşattı.
Ne yazık ki bu bir buçuk saat içinde en küçük bir yardım bile ulaşmadı gemiye. Çok şükür, geminin motorları son anda çalıştı da facia ucuz atlatıldı.
Ama bir facianın ucuz atlatılmış olması bundan sonra herhangi bir facia yaşanmayacağı anlamına gelmez. Ayrıca zaten bu tür facia bir kere yaşanır. Ondan sonra dövünmenin bir anlamı da kalmaz.
Efendim, Montrö anlaşması elimizi kolumuzu bağlıyormuş. O zaman bu anlaşmanın şartlarının yeniden gözden geçirilmesini sağlayalım. Uluslararası platformda konuyu dile getirelim.
Bu kez de petrol yolu değişir, Türkiye dışlanırmış. Ne yapalım yani, petrol onbinlerce İstanbullu'nun hayatından da mı daha önemli? Eğer petrol yollarını kaybetme tehlikesi varsa, onun siyasi girişimleri ayrıca yapılır. Ama sanıyorum, bu zahmetli işi yapmak yerine "korkunç tehlikeyi göze alarak" bu tanker geçişine izin vermek daha kolayımıza geliyor.
Önceki gün Amerika'da çok başarılı çalışmalar yapan yönetmen Fehmi Gerçeker gelmişti. Gerçeker Amerikan televizyonlarında pekçok belgesele imza atmış bir yönetmen. Filmlerinde sık sık da İstanbul'u Boğaz'ı gösteriyor. Amerikalılara "biliyor musunuz, bu güzelim Boğaz'dan hergün onlarca tanker geçiyor" deyince hepsi ayaklanmış, "Olamaz, deli olmalısınız, o kadar insanın yaşadığı yerin ortasından petrol geçer mi?" demişler.
Dünya böyle bakıyor işte.
Offshore yarışması sayesinde belki Boğazlar'ımızı da kurtarırız.
İstanbul'un ciğerini yaktılar. Beykoz'daki ormanların sabotaj sonucu yandığı kesin gibi. Aslında polis bu hainleri anında yakalayabilir, çünkü oralarda, arsa açmak isteyenlerin kimler olduğu aşağı yukarı bellidir. Neyse bu işin polisiye tarafı. Ama bundan sonrası önemli. Ormanlarımızı daha önce koruyamadığımız gibi şimdi de koruyamadık. Bari bundan sonra uyanık olalım. Küçücük akılları ama kocaman kurnazlıkları olanlar, bir süre sonra bu yanan araziye yavaş yavaş yayılmaya kalkabilir, zaten ormanı yakmaktaki amaç da bu. O halde, hemen bugünden başlayarak yanan arazi temizlenmeli ve yanandan çok daha fazla ağacın dikimi yapılmalı. Bu bölgeye ağaç dikilmesi için kampanya açmalıyız. Ki, orman düşmanlarına, üç kuruş için bu ülkeye hainlik yapmayı göze alanları günlerini gösterelim. Bir daha kimse bu kurnazlığa sapmayı düşünmesin bile.
Cem Hakko'ya "mükemmel organizasyonun sırrını" sordum. "Birincisi" dedi "çok hevesli ve heyecanlı olmamız. İkincisi, bunu dünya çapında düzenleyen kuruluşun titizliğini aynen uygulamamız. Üçüncüsü ekip çalışmasının bir sonucu."
Hakko "Herşeyi önceden planladık, onlar da gelip denetlediler. Tabii arada komik şeyler de oldu. Örneğin yayın arabalarının kaldırıma parketmesi gerekiyordu. Bunun için izin belgesi istediler. Belediyeye başvurduk, bize 'tamam koyun' dediler. Biz de gidip 'kaldırıma koyabilirsiniz, izin verdiler' dedik. Adamlar şaşırdılar, 'olur mu, nerede bunun belgesi?' diye sordular.
Aslında Türkiye bazı konularda çok pratik bir ülke. Bu yarışma için hiçbir merci bürokratik engel çıkarmadı, herkes yardımcı oldu ve sorunlar çok pratik şekilde çözüldü. Yabancılar bunu anlamakta biraz zorluk çektiler" dedi.