ÇARŞAMBA 02 EYLÜL 1998
Ortaköy'de ikinci huzursuzluk sebebi.. Birinciyi dün yazdık. Göz dikilen, yok edilmek istenen tezgahlar..
İkincisi..
Yerel ve genel yönetim gençleri potansiyel suçlu görmeye devam ediyor.
Bira meselesi.. Gençler sahilde oturup kutusu 250 bin liraya bira içiyorlar.. Suç..
Efendim içip içip çevreyi rahatsız ediyorlarmış.. Gençlerden, Ortaköy'deki kalabalıktan, oradaki yaşamın cıvıl cıvıl sesinden rahatsız olanları, bu yüzden başbakanı bile arayanları biliyorum. Kaymakam ve belediye başkanı gençleri değil, bu eli kolu uzunları sahipleniyor. Baskılara boyun eğiyorlar çünkü..
Ortaköy'de kaç tane bar ve meyhane var bilmem.. Ama İstanbul'un en çok içki içilen yerlerinden bir tanesi.. Hem de bira gibi, dünyanın pek çok ülkesinde içki bile sayılmayan hafif alkollü meşrubat değil, rakı, şarap, votka, viski gibi en ağırları, Ortaköy'ü dolduran yerlerde, hemen her sokak ve köşe başında serbest içiliyor..
Şimdi mantığa bakın..
Bu her sokak ve köşe başındaki onlarca bar ve meyhanede en ağır içkileri içip zurna gibi olanlar sorun değil.. Ama sahildeki bankta iki kutu bira içen çoğu da öğrenci gençler potansiyel sarhoş, sapık, tacizci ve saldırgan..
Benim kafam almıyor.. Ayfer başkanın ve Beşiktaş kaymakamının nasıl alıyor anlatsınlar bana.. Bu çelişkinin sebebini anlatsınlar..
Haa. Bakın asıl mesele ne?.. Bira bakkalda 250 bin lira.. Bu sokak ve köşe barları ve meyhanelerine giderseniz 1.5 milyon lira.. Rantı düşünebiliyor musunuz?.. Esnaf bu rantın peşinde..
Bankla bar masasının arası beş metre değil. Banka oturur 250 bin liraya bira içersen, sarhoş, sapık, tacizci, saldırgansın.. Masaya oturup 1.5 milyon liraya içersen beyefendi müşteri..
Kaymakam bu oyuna geliyor işte.. Öğrenci gençlerin aleyhine.. Ayfer Bey bu oyunu destekliyor işte.. Gençleri potansiyel sarhoş ve suçlu kabul ederek..
İçip içip bira kutularını cami duvarına ve bahçesine atıyorlarmış.. En vurucu iftira da bu..
Yahu genç adam deli mi?.. Üstelik Ortaköy'ün yerleşik halkı öylesine samimi Müslüman, camisine öyle sahip bir kitle ki.. Kimin haddine düşmüş, Tanrı'nın evine saygısızlık etmek..
Ama gençler aleyhine ortalık kışkırtılacak ya.. En iyi ajan provokatörlük, camiye saldırı edebiyatı yapmak..
Ayfer Başkan,
Bu oyunlara gelmeyin..
Ortaköy İstanbul halkının. Anadolu halkının yeri.. İsteyen sosyetik partiler de verebilir, ama burayı olduğu gibi kabul ederek.. Evinin yolu kalabalık olmasın diye tezgahlara karşı çıkanların, kendi rantları azalıyor, tehlikeye giriyor diye seyyarları düşman, banklarda ucuz bira içen gençleri potansiyel suçlu ilan eden yerleşiklerin oyunlarına gelmeyin.
Ortaköy havasını kaybederse çok yazık olur!..
Bir mezbele iken, sizin yarattığınız, tüm Türkiye'nin sevgilisi yaptığınız Ortaköy burası..
Gani Müjde'yi okurken bir yandan güldüm, bir yandan da..
Yıllar önce BMW'nin bir daveti vardı onun için gitmiştik Portekiz'e.. Döndüğümde "Ben bu kadar çirkin bir millet görmedim" diye yazmıştım.. Kadınlı erkekli.. Sonra da kendi yazdığımdan rahatsız olmuştum biraz.. Acaba, kafatasçılık mı yapıyorum diye..
Mehmet Yılmaz'la bir vitrine bakıyoruz, Lizbon'da. İçerdeki tezgahtar kızlar birden dışarı uğradı, bizi içeri çektiler.. Etrafımızı sardılar. Hayır bir şey satma niyetleri yok.. Bakmak için.. Görmemiş zavallılar.. Onca kızın arasında paylaşılmaz olmamız önemli değil.. Çünkü kızlar yüzlerine bakılacak gibi değil..
"Bir milletin tümü çirkin olur mu" diye uzun uzun konuşmuştuk Mehmet'le..
Şimdi Gani diyor ki..
"En güzel kızları Cemalettin Amca'ma benziyordu.. Selahattin Duman ve ben Antonio Banderas ve Leonardo di Caprio gibi kalıyorduk."
Oh be.. İçim rahat etti, yıllar sonra..
Çağın vebası AIDS!.. Yakalandıktan sonra çaresi yok.. O zaman önlem, önceden alınmalı. Hastalığın yayılmasının en büyük sebebi bilgisizlik. O zaman insanlar AIDS konusunda bilgilendirilmeli..
Peki nasıl yapılacak bu?..
Organizasyon gerek.. Organizasyon için de para gerek..
AIDS ile savaş için bir dernek var.. Büyük projeleri de var. Bu projeler için para arıyor, ama çok zor buluyor..
Niye?..
En saçma sapan şarkıcının, en saçma sapan klibi için milyarlar vererek sponsor olmakta yarışan en ünlü firmalar konu AIDS olunca "Aman uzak duralım" diyorlar..
En olmadık yardım işlerinde en başta koşan zenginler, AIDS adına bir gece düzenlendiğinde, kendilerine uzatılan bileti neredeyse maşa ile tutup derhal çöpe atıyorlar.. O da eğer satın alırlarsa..
Neden?..
Çünkü korkuyorlar.. Bir firma, bir ünlü, bir zengin AIDS kampanyasına katılırsa, dedikodu konusu olacağını sanıyor..
"Hıııı.. Adam AIDS mikrobu taşıyor gizli gizli.. Onun için bu kadar güç veriyor, AIDS'le mücadeleye.."
Bu kadar ahmakça bir korkaklık olur mu?..
Ama bizde oluyor işte..
Ve de işte bu yüzden Cemil İpekçi'ye kocaman bir bravo.. 51'inci yaş günü için hazırladığı o harika koleksiyonun sunumunu AIDS mücadelesine armağan ettiği için..
Çekinmeden.. Kahramanca.. Bu korkaklar, ödlekler ülkesinde Cemil'in yaptığı gerçekten kahramanlık, abarttığımı sanmayın.
Geceye para almadan katılan mankenlere de.. Pasha'yı bu gece için tüm imkanları ile seferber eden ve biletlerin satışı için yırtınan Muzaffer Yıldırım'a da..
AIDS savaşının önde gelen gönüllülerinden Dr. Elif Ilgaz'ı da unutmuyorum tabii..
Dileriz Pasha'daki bu gerçekten görkemli gece örnek olur.. Dileriz geceye sponsor olmaktan korkan firmalar, dileriz, AIDS gecesinde görünmenin imajlarını sarsacağını düşünen, korkak ünlüler, bundan böyle bu aptallıktan vazgeçer ve savaşın ön saflarında gururla yer alırlar.
Cemil'in dizaynlarına bayılıyorum.. Romantizm ve erotizmin çok dengeli bir buluşmasıdır Cemil çizgileri.. Bir de akılcıdır, kişiye özel dikildiğinde.. Kusurları saklar, güzellikleri sergiler.
Defilesi müthişti.. Siyah ve beyazlarla başlayıp, rengarenk bir havaya büründü.. Ama bu defa Cemil'in tadına tam varamadım..
Neden?..
O korkunç makyaj, özellikle öcü gözü makyajları ve o sinir bozucu saçlar yüzünden..
Bu ülkenin top modellerini podyuma çıkarırken, biraz abartılı, biraz uçuk olmayı anlarım ama, onları böyle cadıya, öcüye çevirmeyi anlamama imkan yok.
O dünyalar güzeli Didem rüyama girse mesela, kabusa çevirirdi o gözleri ve saçları ile..
Size bir şey diyeyim mi?.. Ben manken olsam ve aynada kendimi öyle görsem, ne AIDS'le savaş, ne de cebime konacak milyarlar yürütmeye yetmezdi podyumda.. Alır çantamı kaçar giderdim.
Bu kadar çirkin, bu kadar zevksiz saç ve makyaja, ancak ortaçağda köleler zorlanır. Demek mankenlik kölelikten de öte..
Çok güzel bir genç kızın kendi rızası ile çirkinleşmesi, korkunçlaşması üzerindeki kostüme bile baktırmayacak kadar iticileşmesi ve o halde, televizyon kameralarının, yani milyonların önüne çıkması ne demek?..
Bodrum'da, genç bir gazeteciye hem söz, hem de elle saldıran Yasemin Yalçın ve kocasını bütün medya lanetlemeli.. Ben lanetliyorum işte.. İlk sözüm bu..
Olay, bir tartışmayı gene gündeme getirdi..
Özel yaşam ve medya..
Şimdi bakın..
Ünlü olmak çok güzel bir şeydir.. Bir defa insana, hak etsin etmesin iyi para kazandırır.. İkincisi gene hak etsin etmesin, toplumun her kesiminde ayrıcalıklar sağlar.. Sıradan bir vatandaş olmaktan çıkar, VİP olursunuz ve her yerde öyle muamele görürsünüz..
Tüm biletleri karaborsada olan sinemada size son anda bile bilet vardır.. Bakkal peynirin en iyisini size verir.. Oralara dek..
Ünlü için yok, yoktur.
Ünün sağladığı bu maddi, manevi büyük kazancın bir tek bedeli vardır.
Artık özel hayatınız olamaz..
Çünkü ünlünün özel yaşamı, dünyanın her yerinde "HABER"dir.
Gazeteci haberin peşindeki adamdır. O zaman gazetecilerin bir bölümü de ünlülerin peşindedir.
Hele bir de, herkese açık, önüne gelenin rahatlıkla girip çıkacağı bir yere gelmişseniz, artık orada, özel yaşam içinde bile sayılmadan haber olursunuz..
Yasemin Yalçın Hanım hamile.. Hamile görünmekten utanıyorsa, ortalarda dolaşmaz..
Bodrum'da, Türkbükü'ndeki o plajdaki insanların kendisini canlı canlı seyretmesi umurunda değil, fotoğraflarının dergiye basılmasından rahatsız olacakmış..
Yok canım!..
Diyelim ki oldun..
Bu insana kaba kuvvete başvurma hakkı vermez. Dergi yöneticilerini arar rica edersin, olmadı hukuksal yollara baş vurur hakkını ararsın.
Türk hukukunda bizzat ihkak-ı hak yoktur.
Bu bakımdan Bay Yasemin Yalçın'ın iri yarı cüssesi ile yarısı kadar Sinan'ın üzerine çöküp makinasını kırması ve içinden filmi alması, gasp suçudur. Bu eylemle çek senet mafyasının tahsil şekli anlam olarak farksızdır.
Gasp Türk ceza kanununda en ağır suçlardan biridir. Yani ortada Sinan'ın başvurusunu beklemeyecek bir kamu suçu vardır. Bu suç basın özgürlüğüne karşı işlendiği için ayrıca önem kazanır ve Bodrum savcısı tarafından, gazete ve televizyon haberleri ihbar kabul edilip resen takibat gerektirir.
Bay ve Bayan Yasemin Yalçın, mahkemeye verilmeli mahkum edilmelidirler ki, kaba kuvvete karşı bir ibret olsunlar.
Medya bu olayı unutmamalı, yarın bu çiftin şovları ekrana gelmeye başladığında, bu sözüm ona komedyenlerin gerçek kimlikleri hatırlatılmalı, seyirci bunların programlarını boykota çağrılmalıdır.
Bay ve Bayan Yasemin Yalçın gibi küstah ve zorbalara karşı tüm medya ortak savaşmalıdır ki, bir daha bir başka Bay ve Bayan Yasemin Yalçınlar ortaya çıkmaya cesaret dahi edemesinler.
Mehmet: "Bizim oğlanın hocaları çok başarılı olduğu için gene teşekkür belgesi verdiler."
Cafer: "O da bir şey mi? Bizim oğlanın öğretmenleri okula gitmediği için her gün arayıp teşekkür ediyorlar."
"Eskimek paslanmaktan iyidir."
Richard Cumberland
Bu Çakıcı'nın kırmızı pasaportla yakalanmasında bir MİT yeniği var galiba?