SALI 04 AĞUSTOS 1998
Beşiktaş Belediye Başkanı Sevgili Dostum Ayfer Atay ile gene ayrı saflardayız..
Ben Ortaköy'ün yanındayım.. Ortaköylü'nün yanındayım. Ortaköy esnafının yanındayım.. İstanbul'un bu dünyalar güzeli nefes alma köşesine gelen insanımın yanındayım.. Özellikle, hem de nasıl özellikle buraya gelen ve çok ucuz dinlenme, eğlenme fırsatı bulan gençlerin, öğrencilerin yanındayım..
Ayfer Başkan ise, bilerek, ya da bilmeyerek, Ortaköy'ü kendi sosyetik dostlarından başka herkese kapamaya çalışan, elindeki tüm güçleri sadece ve sadece kendi keyfi ve rahatı için kullanmaya çalışan bir nüfuz tüccarına hizmet ediyor.
Ortaköy'de sahilde banklar var.. Gençler geliyorlar, bu banklara oturuyorlar.. Ve de bira içiyorlar.. Büfedeki fiyatı neyse o.. Büfeden alıyorlar. En ucuz bira içme yolu bu..
Ayfer Başkan bira içmeyi yasaklamış..
Hayır.. Ortaköy'de değil.. Banklarda..
Efendim burada bira içenler yörede huzuru bozuyorlarmış. Halktan fena halde şikayetler gelmiş..
Hayır.. Halktan falan şikayet yok. Şikayetin tek kaynağı var.. Başından beri Ortaköy'ün asıl huzurunu kaçıran o tek kaynaktan..
Hayatım Ortaköy'de geçiyor.. Oranın fahri muhtarıyım neredeyse. Her şikayeti olan bana geliyor.. Bira içen gençlerden hiç ama hiç şikayet gelmedi yıllardır. Niye gelsin ki..
Şimdi bakın.. Ortaköy'de, gençlerin oturduğu bankların beş metre ötesinde meyhane masaları var.. Ortaköy'de yığınla meyhane var zaten..
Şimdi bu meyhanelerde, bira da değil, rakı, şarap, votka, viski ve de daha aklınmıza ne gelirse zurna gibi içenler huzuru bozmuyor da, sahilde bira içen birkaç öğrenci sorun oluyor öyle mi?..
Birayı bankta 150 bin liraya içersen yasak. Masada 1.5-2 milyona içersen serbest.. Bu mantık mı?..
Amaç birayı yasaklamak değil. Amaç, biraya ancak 150 bin lira verebilen öğrenci gençlerin ayağını Ortaköy'den kesmek.. Çünkü kalabalıktan nefret edenler var.. Gümüşçüleri de onlar kaldırttı..
Ayfer Başkan şimdi gene "Niye önce benimle konuşmadın?" diyecek..
Gerek var mı?..
Meyhane dururken, "Huzur bozuyor" diye, bira içen gençlerin, öğrencilerin peşine düşersen konuşmakla nereye varabiliriz?..
Sakın ha.. Bu sözlerden Ortaköy meyhanelerine karşı olduğum çıkarılmasın..
Parası olan masada oturur, olmayan sahildeki banklarda..
Ortaköy İstanbul'un dinlence ve eğlence yeri.. Meyhane de olacak.. Bar, Cafe, restoran da..
Ortaköy meydanı rezidans diye planlanmadı. Burada gürültü olacak.. Ufak tefek olaylar olacak. 24 saat yaşam olacak.. Belirli çöp dağınıklığı da olacak.. Güvenlik güçlerini, temizlik elemanlarını takviye edersin olur biter.
Beğenmeyen gider kendisine koskoca İstanbul'un ne rezidans bölgeleri var, orada ev tutar huzur ve sükun içinde yaşar.. Hem Ortaköy diye neredeyse bedava aldığın eve mültimilyarlık rant yapacaksın, hem de önüne geleni şikayet edeceksin, Ortaköy'ü nerdeyse "Yasaklar Bölgesi" haline getireceksin..
Ayfer Başkan.. Ortaköy, tüm Ortaköy'ün.. Tüm İstanbul'un.. Türkiye'nin her yerinden İstanbul'a gelenler uğruyor, tüm Türkiye'nin.. Hergün turist otoları yığınla turist indiriyor.. Tüm dünyanın..
Bir kişinin keyfine göre kararlar alırsan, kendi hayat görüşünle, kendi siyasal ve sosyal düşüncelerinle ayrı düşersin. Kendi insanınla ayrı düşersin.. Benimle değil sadece..
Duydum, şimdi kumpircilere takmış.. Fırın patatesçilere yani.
Onlar Ortaköy'ün sembolü.. Onlar gene çok ucuza karın doyurmak isteyen orta halli insanların kurtuluşu.. Kaldırdın mı, Ortaköy'e ihanet edersin Başkan..
Düzenle.. Tamam..
Ortaköy'ü düzenlemek tamam.. Huzuru bozan bir iki kişi için önlem almak.. Tamam.. Beraberiz..
Ama her kişisel şikayetin ardından bir yasak getirmek?..
Ayfer Başkan, Ortaköy'ü benden fazla sevdiğini söylüyorsun.. İnanıyorum..
Ama ayinesi iştir kişin lafa bakılmaz, demiş eskiler..
Yaptıkların söylediklerine uyuyor mu, sevgili dostum?..
Akıl hocaların halk olsun Başkan.. Sen halkın başkanısın unutma!..
Milletvekilleri kendilerini Türk doktorlarına emanet etmemişler. Amerikalar'a gitmişler.. İyi olmuşlar.. Hastanelere borç takmış gelmişler. Taktıkları borç, faturanın yüzde onu.. Yüzde 90'ını millet ödemiş.. Kalan yüzde onu ödememiş vekiller.. Bizi Amerika'ya rezil ederek.
Meclis Başkanı Hikmet Ağabey çözüm bulmuş..
Şimdi yüzde yüzünü millet ödeyecekmiş de, vekilleri, yüzde onu maaşlarından minik minik, taksit taksit geri ödeyeceklermiş, bütçeleri sarsılmadan..
Milletin kendi vatandaşı, 20 yıl devlete millete hizmet etmiş. Son on yılında yıllık izne bile çıkmamış. İş başında kanamış, dinlenme fırsatı bulamayan beyni.. Devlet hastanesi almamış, "Uzman doktor yok" diye.. Özel hastaneye yollamış.
Kurtaramamışlar..
Ölmüş..
1.5 milyar tutan fatura, dul anne ile öksüz iki kıza yollanmış, hastaneden "Ödeyin" diye.. Nasıl ödeyecekler peki.. Dul anne ile iki öksüz kız?..
Öderler.. O milletin vekili değil ki, kendisi..
Hikmet Ağabey sadece vekillerden sorumlu.. Onlara çözüm bulur..
Millet mi?.
Sürünsün.. Kendine vekil diye bunları seçenler, sürünmeye layıktırlar!..
"Ajda eğer kendisini gerçekten farenin ısırdığına inanıyorsa, hayli ağır ve de riskleri olan tetanos aşısını niye yaptırdı" diye sormuştum..
Sacit Aslan telefon etti "İlahi Hıncal Ağbi" diye..
"Niye" dedim..
"Hıncal Ağbi bu fareyi gören var mı?.."
"Yok!.."
"Peki ya fare paslı ise?.."
Ajda Pekkan'ın fare asparagası Ertekin'in cafesini İstanbul'un iki numaralı turistik yeri yaptı. "Hıncal'ın vurulduğu benzinci"den sonra, şimdi de "Ajda'nın ısırıldığı yer"i görmek için koşup gelenlerle dolup taşıyor Ertekin.. Şapkalı adam hasılat rekorları kırıyor.. Oraya bir de plaket koyacakmış.."Ajda işte tam burda ısırıldı" diye.. Ve de orada resim çektirmek isteyenlerden para alacakmış.. Ayrıca "tam fare Ajda'yı ısırırken" resimli tişörtler bastırıp satacakmış..
"Allah Ajda'dan razı olsun" diyor Ertekin, başka şey demiyor..
Ajda'da da yeniden ünlendi, fare sayesinde..
Hergün yeni bir Ajda ve fare şakası üretiliyor.. Bunları derliyorum. Yakında "Ajda'dan.." diye sunarım sizlere..
Olan Ajda'nın fare asparagasına alet olan Dr.Yıldırım Aktuna'ya oldu.. Dostları doktora "Ajda'nın fareli reklamları, Aktunalı reklamlarını kat kat aştı" diyorlar..
Gerçek de öyle.. Aktunalı Ajda, sadece paparazzileri peşinde koşturmuştu. Fareli Ajda ise ciddi köşe yazarlarına mizah konusu oldu. TV'lerde ana haber bültenlerinde günlerce kaldı.
Yaşa fare yaşa!..
Esprisini açıklayan anlatıcıları sevmem.. Ama adamlar galiba haklı..
İsimleri lazım değil, Ankara Koleji ve İngiliz Filolojisi mezunu iki hanım arkadaşım, Ankara'dan telefonla aradılar..
"Microsoft'a ne tavsiye edersiniz- Viagra" şakasını anlamamışlar..
"Micro ne demek" dedim.. "Küçük" dedi telefondaki ses..
"Soft ne demek" dedim.. "Yumuşak" dedi..
"Viagra ne işe yarar" dedim..
Karşıdan bir çığlık.. Telefon kapandı..
Chicken Translate yazmıştı ya, piliç çevirme satan restoran.. Ben de şaka yapmıştım.. "Sakın bir oturuşta dört piliç yemeyin. Sonra size de 'Divorce and eat your saddle' derler" diye.. Fakslar geldi..
"Divorce, boşan demektir ama, karı kocanın ayrılması anlamına.. Eşeğin semerinin boşanması, yani çözülüp düşmesi anlamına değildir" diye.. Elle alay ederken kendim aynı yanlışa düşüyormuşum.. Öyle yazıyorlar..
Hadi şimdi burdan buyrun..
Kubi en son Niğde Aksaray semalarında görülmüş..
"Hayat yabancı bir dil. Bütün insanlar yanlış telaffuz ediyor."
Christopher Morley
Cafer, acemi er olarak İzmir Deniz Komutanlığı'na sevk edilmiş.
Bölük komutanı sormuş:
-Buraya herhalde torpille geldin?.
-Hayır komutanım, otobüsle geldim.