kapat

PAZARTESİ 20 TEMMUZ 1998

-DİZİ- SALİH MEMECAN-

BAŞLARKEN

Bu benim onbirinci kitabım. Dört kitabımın ikinci baskıları yapıldı. "Para Başarının Mükâfatıdır" ismi ile 1985 Kasım ayında yazdığım kitabım ise dört kere basıldı.

O kitabımın diğerlerinden farkı, yaşam deneyimlerimi basit bir şekilde anlatmamdır. Anladım ki, insanın kendi başından geçenleri, kendi deneyimlerini başkalarına aktarması ilgi görüyor. Okunuyor. Ve de yararlı oluyor.

Para başarının mükâfatıdır. İyi de acaba "başarı" nedir?

Başarıya nasıl ulaşılır?

Ben bir iş adamıyım... Benim için başarı, işimdir.

Ressam için başarı, tablosunun ünlü bir müze tarafından satın alınması, müzisyen için başarı, eserinin ünlü orkestralarca çalınması, bilim adamı için başarı Nobel mükâfatını almaktır.

Ben bir müzisyen, bir ressam, bir bilim adamı gözüyle başarıyı anlatamam.

Ben bu küçük kitapta bir iş adamı gözüyle, kendi deneyimlerime dayalı olarak başarının ne olduğunu, başarıya nasıl ulaşılacağını anlatacağım.

Tekrar ediyorum. Bunlar benim deneyimim. Bunlar benim inandığım şeyler. Ben, başarı reçetesi yazmıyorum.

Yazamam da... Ama, ben kendi deneyimlerime dayalı olarak başarı arayanlara ışık tutmak istiyorum.

Başarı "aslanın ağzında"

Babamın zamanında pamuğu çuvala doldurmak başarıydı. Çuvala basılan pamuğu, yabancı gemiye kadar taşıyıp rıhtımda satmak daha büyük başarı sayıldı. Derken birileri basit bir makineyle pamuğun içindeki çekirdeği ayırdı. Bunlara fabrikatör denildi. Fabrikatör olmak büyük başarı sayıldı.

Başarı, basit anlatımıyla gol atmaktır. "Çok iyi oyuncu ama gol atamıyor... Çok iyi oynadı ama gol atamadı... Gol atacaktı ama ayağı burkuldu... Hakem taraf tutmasaydı gol atacaktı... Rüzgar ters estiğinden golü kaçırdı..."

Yok böyle şey. Madem ki, oyunun kaidesi gol atmak, madem ki oyuncu sahaya gol atmak için çıkıyor, madem ki en fazla gol atan kazanıyor. Gol atacaksınız.

Tek kaleye gol atmanın zamanı geçti.

Şimdi marifet Dünya Kupası'nda gol atmak.

Eskiden başarı, tek kaleye gol atmaktı.

Mahallede birisi kaleye geçer, öbürü şut çekerdi. Şut çeken iki taş dikilerek belirlenen kaleden içeri topu soktuğunda "Gooool" diye sevinir, seyredenler de, "ne güzel top oynuyor, devamlı gol atıyor" diye alkışlardı. Bunu yapan da başarılı sayılırdı.

Sonra, mahallelerde çift kale oyunlar başladı. Çift kale oyunlarda gol atmak zorlaştı.

Derken şehirlerde birkaç takım ortaya çıktı. Şehir takımları arasında gol atmak başarı oldu. Şehirlerarası maçlar başladı. Üçüncü lig, ikinci lig, birinci lig derken, iş bayağı zorlaştı. İş orada da kalmadı. Avrupa Şampiyon Kulüpler maçları, Avrupa Şampiyonası, nihayet Dünya Kupası önem kazandı... Şimdi başarı denilen şey, Dünya Kupası'nda oynayabilmek, Dünya Kupası'nda gol atabilmek.

Eskiden mahallede kundura tamircisi dükkânı açmak başarıydı. Sonra şehirdeki iyi bir kunduracıya mal üretmek başarı oldu. Derken ülkenin her şehrinde satılabilecek kundura üretmek başarı sayıldı.

Şimdi başarı, dünyanın her ülkesinde satılabilecek kalite ve fiyatta kundura üretebilmektir.

Artık bedava futbol yok

Eskiden, en ünlü takımda oynayan, en çok gol atan futbolcu bile bunu zevk için, forma aşkı ile yapardı. Bu işin piyasası yoktu. Şimdi her iş gibi futbolun bile piyasası var. Şan için gol atılmıyor.

Nam için, şan için gol atmaya kalkanların nefesi yetmiyor. Başarının profesyonel kaideleri var. Bu kaidelere göre hazırlanmanın bir faturası var. Bu faturayı karşılayabilmek için yapılması gereken harcamalar var. Golü atan, gol atmada başarılı olan bu işin parasını da alacak. Alacak ki, daha çok gol atmak için kendini hazırlayabilsin. Şevki, gayreti artsın.

Daha başlangıçta işin kaidesi biliniyor. Golü atan parasını alacak. Gol atmada başarılı olan daha fazla kazanacak. En fazla gol atan en fazla kazanacak.

Nasrettin Hoca anlatımıyla başarı

Nasrettin Hoca'nın anlatımını hatırlayın. Hoca, "Un orada duruyor, şeker burada duruyor, yağ da şurada... Be kardeşim, ne diye bunları birbirine karıştırıp helva yapmazsın?" diye sormuş. İşte, Nasrettin Hoca'nın anlatımıyla başarı helva yapmaktır. İş adamı için başarı, unu, şekeri, yağı karıştırıp helva haline getirip satmaktır.

Bilimsel anlatım ile başarı

Bilimsel anlatım ile başarı, üretmektir. İş adamı mal ve hizmet üretir. Edebiyatçı kitap yazar. Ressam resim yapar. Bilim adamı fikir üretir, teknoloji üretir.

Mal ve hizmet üretiminde başarının ölçüsü, pazarı olan, talebi olan, fiyatı olan üretimi gerçekleştirmektir.

Birbirinin içinden geçen kırk iğne

Padişah, başarıyı ödüllendireceğini tellal çağırtarak ilan ettirmiş. Elemeler sonunda jürinin en başarılı bulduğu sanatkârı padişahın huzuruna çıkarmışlar.

Adam hünerini göstermiş. Kırk dikiş iğnesi yapmış. Kırk iğne o kadar ince, o kadar ince imiş ki, kırkı da birbirinin iplik deliğinden geçiyormuş.

Padişah jürinin başındakine, "Bu adama marifeti için önce 40 altın verin, sonra da böyle işe yaramaz bir şeyle uğraştığı için falakaya yatırıp 40 sopa atın" demiş. Başarının başarı olabilmesi için, bir işe yaraması şarttır.

Kimsenin haberi olmayan başarı

Bir başarının başarı olabilmesi için başkalarının bundan haberdar olması gerekir. Siz dünyanın en iyi malını üretmişsiniz. Siz dünyada en fazla aranan bir şeyi keşfetmişsiniz. Ama, kimsenin haberi yok.

Bu başarı sayılamaz.

Başarının duyurulması şart. İşte burada, pazarlamanın önemi ortaya çıkıyor. Pazarlama, mal satışının ötesinde anlamı olan bir kelimedir. Tanıtmadır. Anlatmadır. Bilgilendirmedir. Başkalarının bu başarıdan haberi olacak ki, başarı, başarı olabilsin.

Eskiden mahalle terzisinin, mahalleliyi giydirmesi başarı idi. Şimdi bir terzinin başarılı olabilmesi için dünyanın her ülkesinde isminin bilinmesi, adını taşıyan giysilerin satılması gerekiyor. Günümüzde marifet, bir mahallenin, bir şehirin, bir ülkenin talebini karşılamak değil. Dünya pazarının talebini karşılamak.

Dünya pazarında mal ve hizmetler (1) kaliteleri ile, (2) fiyatları ile yarışıyor. Benzer olan mallarda kalite ve fiyat avantajını tutturmak, başarı. Dünya pazarında benzeri olmayan bir malı pazara çıkarmak ve bu mala talep yaratmak başarının katmerlisi kabul ediliyor.

Başarı neden şimdi aslanın ağzında?

Başarıya ulaşmak gün geçtikçe zorlaşıyor.

Babamın zamanında pamuğu çuvala doldurmak, gün içinde daha çok pamuğu çuvala doldurmak başarı idi.

Tarladan toplanıp çuvala basılan pamuğu, yabancı gemiye kadar taşıyıp rıhtımda satmak daha büyük başarı sayıldı. Derken birileri basit bir makine ile (buna çırçır makinesi denir) pamuğun içindeki çekirdeği ayırdı. Bunlara fabrikatör denildi. Fabrikatör olmak büyük başarı sayıldı.

Bir başkası ayrılan çekirdeği iki cendere arasından geçirip yağını çıkardı. Başarılı yağ fabrikatörü oldu.

Derken, pamuğu iplik yapan başarılı sayıldı. İplikten bez dokuyan başarılı sayıldı. Bezi İtalya'ya gönderip boyatan başarılı sayıldı. İtalya'da boyanan bezi Türkiye'de boyamayı başaran madalya aldı.

Bugün, geri kalmış ülkelerde bunlar hâlâ yapılıyor.

Bugün, bunlar dünya ölçüsünde başarı sayılmıyor.

Dünya ölçüsünde başarı, en iyi kumaşı dokumak da değil.

En iyi kumaştan en iyi giysiyi yapabilmek de değil. Başarı, en iyi kumaşı, en iyi çizime göre giysi haline getirip, buna bir marka takarak, çok yüksek bir katma değer yaratmak. Dünya pazarında bu giysi markası ile başa güreşmek...

Şimdi artık başarının ölçüsü, dünya ölçüsü.

İşte, bunun için bugün, başarı "aslanın ağzında".


© COPYRIGHT 1998 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır)
Yorum ve önerileriniz için: editor@sabah.com.tr