PERŞEMBE 02 TEMMUZ 1998
Uzatmalı hafta sonu tatilinde özellikle Bodrum'un yeni imar planı hakkında görüştüğüm çeşitli kişilerden aldığım izlenimleri aktarmak ve kişisel görüşlerimi de yansıtmak istiyorum.
Bugünkü konumuz belki Bodrum ama, sorun sadece Bodrum değil. Ülkemizin tüm cennet sahilleri aslında Bodrum'un içinde bulunduğu durumla karşı karşıya.
Tuğrul Acar'a "Bir Belediye Başkanı olarak yetki ve sorumluluklarınız, küçük bir ilin küçük bir kasabasıyla aynı değil mi?" diye sordum. "Evet" dedi.
Sonra "Buranın nüfusu ve seçmen nüfusu kaç?" diye sordum. Acar nüfusun 24 bin olduğunu bunun 16 bininin de seçmen olduğunu söyledi. Peki 24 bin nüfuslu Bodrum, yaz aylarında kaç kişiye çıkıyor. 7 aylık sirkülasyon 2 milyonu geçiyormuş.
Şimdi düşünün; 24 bin kişilik bir kasaba, yılın yarıdan fazlasında 2 milyon kişiyi barındırır hale geliyor. Ve siz, 24 bin kişiyi yönetecek yerel yönetimden 2 milyon kişiye hizmet vermesini bekliyorsunuz. Bu mümkün mü?
Ne Bodrum ne de başka bir turizm bölgesindeki yerel yöneticileri yetersiz görmek istemiyorum ama, kent yönetimi, hizmet yönetimi çok farklı bir kavram. 24 bin kişilik bir kasabanın yerel yöneticilerinin, ne şehirciliği, ne sosyal uzmanlığı, ne hizmet kültürü 2 milyon sınırında başarılı olamaz.
O zaman, tıpkı Bodrum ve benzeri ilçelerdeki gibi, bazı yerel kişilerin "kişisel" çıkarının aleti haline gelir. Ya da, başka yerlerden gelen maddi olarak güçlü insanların esiri olurlar.
O halde demek ki, özellikleri olan bölgelerdeki yerel yönetimlerin de ayrı bir otorite tarafından organize edilmesi gerekir.
Bodrumluları ve Başkan'ı dinlerken şunu farkettim. Herkes, Bodrum'un sağladığı ranttan payını, katmerli olarak almak istiyor. Ufku dar olanlar, komşularının arazininin değerlenmesi ve milyarlar kazanmış olmasından hem öfkeleniyor hem de umutlanıyor. Aslolan o anda kazanılacak olan para olduğundan, ne kentin ne de kendisinin geleceğini düşünmüyor bile. "Arsamı vereyim, üzerine 10 villa yapılsın, beşini ben alayım, tanesini 250 bin dolardan satayım, ondan sonra yan gelip yatayım" felsefesi herkesin içine oturmuş.
Bu yanlış mı? Değil tabii, kim olsa böyle düşünecektir, bunun önüne geçemezsiniz.
O halde, öncelikle Bodrum halkının "maddi çıkarının" tatmin edileceği bir çare bulunur, ondan sonra "yerel yönetim" güçlü bir otoritenin organizasyonunda 24 bin Bodrumlu ile 2 milyon diğer insana hizmet vermeye başlar.
Bodrumlular "Burada biz yaşıyoruz, sahibi de biziz" diye düşünebilir, ama bu doğru değil. Çünkü Bodrum ve benzeri tatil bölgeleri, oraların yerel halkının değil tüm Türkiye'nin hatta dünyanın malıdır.
Ve son bir not: 1999 Mart ayında yerel seçim var. 8 ay sonra sandık başına gidilecek ama Bodrum "bağımsız" Belediye Başkanı Tuğrul Erkin'in yeniden aday olup seçilebileceği garanti değil. Bu durumda, yeni imar planı yapmak her türlü dedikoduyu da göze almayı gerektirir. Acar bu açıdan sıkıntılı günler yaşayacaktır.
Bodrum'da kıyametler koparan yeni imar planı ile ilgili Bodrum Belediye Başkanı Tuğrul Acar'la da konuştum. Acar, ANAP'tan başkan seçilmiş, ancak kısa bir süre önce partisinden istifa etmişti. Şimdi bağımsız.
Acar yeni imar planı için koparılan gürültünün yanlış olduğunu savunarak "Biz yılların ihmalini onarmaya çalışıyoruz. Bodrum, çarpık yapılaşmanın tipik örneklerinden biri. Her dönemde, biraz güçlü olan istediğini yaptırmış. Buna bir çeki düzen vermek gerekiyordu. Yeni hazırladığımız imar planı Bodrum'u mahvetmeyecek, tam tersine kurtaracaktır" dedi.
Acar bugüne kadar mevzi imar planları yapıldığı için düzenin oturtulamadığını ileri sürerek şöyle konuştu: "Adam arazisine kiracı bulmuş, gelip 'Bana depo ruhsatı verin' diyor. Ama imar planı olmadığı için bu izinler rastgele verilmiş. Şimdi biz diyoruz ki 'Şu alanlar sanayi için, şu alanlar konut için, şu alanlar işyeri için.' Bu arada dere yataklarına, su havzalarına yapılan inşaatlar var, onları da yıkmak zorundayız."
Başkan'a "Ancak yeni yapılaşma Bodrum'u daha da içinden çıkılmaz hale getirmeyecek mi, bugüne kadar dükkan, depo, fabrika yapmış olanlar yerlerini boşaltıp, göstereceğiniz yeri gidecekler mi?" diye sordum. "Gitmek zorundalar, yasa böyle" cevabını verdi. Ancak başkan bunun için "yıkım" dışında bir yaptırımın da ellerinde olmadığını sözlerine ekledi.