kapat

PERŞEMBE 02 TEMMUZ 1998

Hasan Cemal (e-posta:hcemal@sabah.com.tr )

Çıkmaz sokak!

Oslo Ñ ABD Başkanı Clinton'ın özel temsilcisi Büyükelçi Holbrooke'un kafasında şu sıralar daha çok ne var? Kıbrıs mı, Kosova mı?

Hiç kuşkusuz Kosova.

Masasından ikide bir kalkıyor. Elinde cep telefonu bir köşeye çekilip Belgrad'la konuşuyor. Telefonun öbür ucunda Sırp lider Miloseviç var. Konu tabii ki Kosova...

Oslo'nun merkezindeki tarihi Grand Otel'in balo salonunda akşam yemeği. Norveç mutfağının ünlü geyik etiyle Fransız kırmızı şarabı...

Holbrooke'un bir yanında Şarık Tara, öbür yanında Yunanlı bir işadamı oturuyor. Karşısında, Nobel Barış Ödülü sahibi, Yahudi asıllı Amerikalı yazar Elie Wiesel var. Norveç Dışişleri Bakanı, iki yanına biri Türk biri Rum iki Kıbrıslı işadamını almış...

Kutlar Erk, KKTC'den toplantıya gelen tek Kıbrıslı Türk işadamı. Türkiye'den topu topu üç işadamı gelmiş durumda. Geçen Kasım ayındaki Brüksel toplantısıyla karşılaştırıldığında Türk tarafından katılım çok düşük. Rum ve Yunanlılar'ın sayısı da azalmış...

Denktaş'a göre...

ABD Dışişleri Bakanlığı Kıbrıs özel temsilcisi Büyükelçi Thomas Miller, Rauf Denktaş'ı suçluyor. "Bu toplantının gerçekleşmemesi için elinden geleni yaptı" diyor.

Denktaş haksız mı?

Bu konuyu geçenlerde KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş'la İstanbul'da konuşmuştum. KKTC Hükümeti'nin bu dönemde böylesine toplantılara katılmamak, bu tür temaslardan kaçınmak için ilke kararı aldığını söylemişti.

Türkiye'nin Avrupa Birliği'nden dışlandığı, yine AB'nin Rum yönetimiyle tam üyelik müzakereleri için masaya oturduğu, S-300 füze gerginliğinin tırmandığı bir dönemde bu tür temasların Türk tarafının aleyhine kullanıldığını anlatmıştı Denktaş...

Aynı bakış açısını Oslo'ya gelmeden önce Ankara'da, Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden de dinledim.

Biri şöyle özetledi:

"Şu dönemde siyasi tıkanıklık var. Adada gerginlik hüküm sürüyor. S-300'ler vesaire... Ayrıca AB, Rumlar'la müzakere açmış durumda. Yıllardır devam eden bir ambargo var Kıbrıs Türkleri'ni hedef alan... Sanki bunların hiçbiri yokmuş gibi, şimdi Kıbrıslı Türk işadamlarını figüran olarak kullanmak istiyorlar."

Ambargo kalksın!

Aynı yetkili şöyle devam etti:

"Madem işadamları arasında temaslar önemli, o zaman Rum tarafı öncelikli olarak yıllardır devam etmekte olan ekonomik ambargoyu kaldırsın. Toplumdan topluma insani temasların felsefesi hiç kuşkusuz doğru. Ama bunun için iyi niyet lazım, samimiyet şart! Sen ambargoyu devam ettir, sen Kıbrıs Türkü'nün dışa seyahat etmesini türlü yollardan engellemeye çalış, sonra da insani temas de... Hem işbirliği diyeceksin, hem de ambargoyu kaldırmak aklına bile gelmeyecek. Samimi değil bu. İçten pazarlıklı, Türk tarafını oyunbozan göstermek ve içten vurmak için kurulan bir oyun..."

Ankara'nın bakışı da böyle.

Haklı yanları var.

Yanımda oturan bir Kıbrıslı Türk'ten Oslo'ya nasıl geldiğini dinliyorum. KKTC pasaportuyla dışa seyahat etmesi mümkün değil. Önce Türk Büyükelçiliği'nden TC pasaportu çıkartıyor. Sonra Lefkoşe'deki Amerikan Büyükelçisi devreye giriyor. Norveç vizesini Oslo havalimanında garanti ediyor.

Ancak, transit vizesi de gerekli. Çünkü İstanbul'dan Oslo'la direkt uçak yok. Viyana, Zürih ya da Brüksel üzerinden Oslo'ya uçmak için de bu ülkelerden vize şart. Atatürk Havalimanı'nda bekleyiş başlıyor. Bu kez Ankara'daki Norveç Büyükelçisi girişimde bulunuyor. Viyana ve Zürih üzerinden uçuşu sağlıyor.

Davayı savunmak...

Kısacası:

Kıbrıslı Türk olmak kolay değil! O yüzden Kıbrıs'ta toplumdan topluma temaslar önemseniyorsa, en azından Türk tarafına uygulanan bir takım ambargolar kaldırılsın. Aksi halde, sırf dostlar alışverişte görsün kabilinden temaslar doğrusu pek bir işe yaramıyor.

Farklı düşünenler de var.

İşadamları toplantısıyla aynı tarihe denk düşürüldüğü anlaşılan ikinci bir toplantı daha yapılıyor Oslo'da. Amerikan Fulbright Vakfı'nın başını çektiği bu toplantıya Kıbrıs Rum ve Türk kesiminden bazı öğretim üyeleri, avukatlar, profesyonel yöneticiler katılıyor. Bunlardan Kıbrıslı Türk bir öğretim üyesi şöyle dedi:

"Dış dünyayla ilişkimizi keserek bir yere varamayız. Rauf Denktaş kadar biz de savunuruz davamızı. Güvensin bize!"

Arkasından ekledi:

"Az önce, ABD Dışişleri'nin Kıbrıs temsilcisi Miller'le sohbet ediyordum. Yanımızda Yunan Büyükelçisi de vardı. Ona dedim ki: 'Siz KKTC'nin Türkiye'yle entegrasyonuna karşısınız. Ama aynı zamanda KKTC'ye ambargo uygulamaya devam ediyorsunuz. Bu da bizi Türkiye'yle daha çok entegrasyona itiyor. Ambargo kalksın o zaman!' Miller haklısınız dedi."

İkinci kanal...

Büyükelçi Holbrooke ise akşam yemeğindeki konuşmasında, ikinci kanal diplomasisi diye nitelediği, toplumdan topluma temasların önemine değiniyor. Bunun siyasi liderler arasında köprüler kurduğunu, bir takım engelleri ortadan kaldırdığını anlatıyor.

İlke olarak doğru.

Ancak, Kıbrıs Rum ve Yunan tarafının en ufak bir esneklik göstermediği, Kıbrıs Türkü'ne dönük ambargoları devam ettirdiği bir ortamda bunun Türk tarafı açısından pratik faydasını göstermek zor...

Hatanın kaynağı belli:

Avrupa Birliği olarak Türkiye'ye aday ülke sözünü bile çok göreceksin. Bir de tüy dikercesine, Kıbrıs Rum Yönetimi'yle tam üyelik müzakeresine oturacaksın. Sonra da toplumdan topluma temaslardan sonuç bekleyeceksin.

Çıkmaz sokak!

Şımartmak...

Bu yüzden Rum ve Yunan tarafı şimdi çok daha katı. S-300'ler vesaire derken adada tansiyonu sürekli yükseltiyorlar. BM Güvenlik Konseyi kararı da onların değirmenine su taşımış durumda...

Sürekli Türk tarafını hedef alan kol bükme taktikleriyle Kıbrıs'taki kısır döngü kırılamaz. Kırılabilseydi, 1970'lerde Türkiye'ye uygulanan Amerikan silah ambargosuyla, gizli ekonomik ambargoyla kırılırdı.

Olmadı.

Bundan sonra da sonuçsuz kalmaya mahkum. Hiç kuşkusuz Türk tarafının da yapması gerekenler var. Ama karşı tarafın bu kadar şımartılması, bölgede barış ve istikrara katkı getirmeyecek.

Yarın da Oslo'dan devam...


© COPYRIGHT 1998 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır)
Yorum ve önerileriniz için: editor@sabah.com.tr