kapat

PERŞEMBE 02 TEMMUZ 1998

Erkek çocuk 'yatır'ı

Erkek çocuk isteyenler Şuhut'un Mahmut Köyü'nde bulunan Şeyh Hacı İbrahim Bin Mahmut Türbesi'ni ziyaret ediyor. Rivayete göre burayı ziyaret edenlerin erkek çocukları oluyor...

Afyon'un ünlü kaplıca tesislerinden biri olan Oruçoğlu'nda akşam üzeri çayımızı içiyoruz. Oruçoğlu tesislerinin sahibesi Tülay Oruç'la yaptığımız araştırma hakkında konuşuyoruz. Tülay Hanım bana erkek çocuk sahibi olamayan ailelerin gittiği bir yatırdan bahsetti.

Erkek çocuk için adak adamaya gidenler erkek evlat sahibi olduklarında mutlaka doğan bebeğe Mahmut adını verirlermiş. Hatta, Tülay Hanım otellerinde birçok Mahmut isminde garsonun çalıştığını da sözlerine ekledi. Tülay Oruç, "Bu türbe çok ünlü. O kadar çok aile tanıyorum ki yıllarca erkek çocukları olsun diye yanıp tutuştular. Buraya gidip de erkek çocuğu olmayanı duymadım dersem yalan olmaz" deyince gideceğimiz adres belli oldu.

Afyon'un bütün yatırlarını dolaşıp insanlarla görüşmüştük, şimdi ise Şuhut'a bağlı Mahmut Köyü'ne gidiyoruz.

Tülay Hanım'ın verdiği adrese gelmiştik.

Türbenin önüne geldiğimizde kalabalık bir grup da minibüsten iniyordu. Ellerinde tencereler, çaydanlıklar, yiyecekler... Pikniğe gider gibi bir halleri vardı. Selamlaştık. Bu piknik malzemelerini ne yapacaklarını çok merak ettiğim için onları izlemeye başladım.

Türbenin avlusunun önünde yayılan büyük halılara oturdular. Piknik tüplerini yakarak üzerine çaydanlığı yerleştirdiler. Ve sırayla çantalarından yiyeceklerini çıkartıp ortaya sermeye başladılar. Bunlar piknik yapacaklardı. Türbede piknik gerçekten çok ilginçti.

Piknikçi kadınlar 5-6 yaşlarında bir çocuğa öyle itina gösteriyorlardı ki çocuğun adının Mahmut olduğunu duyunca dayanamadım yanlarına gidip oturdum. İtinanın nedenini o zaman anladım, meğer küçük çocuk bu türbeye yapılan adaktan sonra dünyaya gelmişti. Karı-koca yıllarca erkek çocuğu özlemiyle yanıp tutuşmuşlardı. Ta ki birileri onlara bu türbeyi tavsiye edene kadar erkek çocukları olamıyordu.

Semih Ailesi bu türbeye gelip Şeyh Hacı İbrahim Bin Mahmut'a dua edip dilekte bulunmuşlar.

Kısa bir süre sonra da Semih Ailesi'ne küçük Mahmut katılmıştı. Ve bu aile yılın belli aylarında Mahmut'u da yanlarına alıp hem türbeyi ziyaret ediyorlar, hem de bütün günlerini yiyerek içerek burada geçiriyorlarmış.

Hep birlikte demledikleri nefis çaydan içtik, güzel böreklerden yedik. Semih Ailesi bu türbeye çok arkadaşlarını getirdiklerini ve hepsinin de erkek çocukları olduktan sonra adlarını Mahmut koyduklarını anlattılar.

Felçlilere de iyi geliyor

Şeyh Hacı İbrahim Bin Mahmut Türbesi'nin girişinde çerçevelenmiş bir yazı dikkatimi çekti. Şöyle deniyor: "Buraya gelenler Cenab-ı Allah'ın da izniyle şifa bulur, erkek çocuğu sahibi olur."

Türbenin bakımını üstlenen aile ile görüştüm. Zehra Hanım kucağındaki küçük oğlunu gösterirken, "Onun da adı Mahmut. Bu köyde nerdeyse bütün çocukların adı Mahmut. Hepsini bu türbe verdi. Buraya öyle insanlar geliyorlar ki şaşar kalırsınız. Bir sonraki gelişlerinde ise kundaklarına sardıkları küçük Mahmutlarla teşekkür eder, kurbanlar keserler. Buraya gelip de Mahmut'suz gidenlere rastlanmaz. Bir de bu türbeyi felçliler ziyaret eder, onların çoğununun da şifa bulduğunu tanık oldum" dedi.

Ve Zehra Hanım bizi türbenin içine götürdü. Daha doğrusu bir odaya. Odanın içinde sanduka falan yoktu. Bunu görüp şaşırdığım için bana şunları söyledi: "Eskiden vardı ama sonra duyduk ki Şeyh Hazretleri'nin öldüğü yer tam belli değilmiş, biliyorsunuz sandukalar temsilidir. Altı boştur. Yani çoğunun boştur. Sadece bu odalarda çukurlar vardır. Biz o çukurları koruyoruz. İnsanlar gelip bu çukurlara ayaklarını koyarlar ve adaklarını söylerler. Erkek çocuk isteyenler de felç geçirenler de bu çukura ayaklarını sallandırırlar. Geyik boynuzu ile onları okur üfler rahatlamalarını sağlarız. Sonra gidenler, kimi bir daha gelir, kimi iyileşince, kimisi kucağında erkek bebesiyle. Boş çıkan yoktur."

Orada bulunduğumuz süre içinde gerçekten birçok Mahmut isimli çocuk getirildi. Kimi erkek çocuk için duaya da gelmişti. Hepsi de duyduklarının etkisiyle mutlu bir şekilde, erkek çocuk sahibi olacakları inancıyla oradan ayrıldılar.

Taş yiyen insanlar

Afyon'un çarşısında dolaşırken esnaf ile minik sohbetler yapıyordum. Bir kuyumcu dükkanında ikram edilen çayımı yudumlarken bana bir kart uzattılar. Öyle "Hamili yakinimdir" cinsinden değildi, kartta şunlar yazıyordu:

"Karacaahmet Deve Suyu... Ruh ve sinir, uykusuzluk, havale, stres hastalıklarına şifa veren taş... Ulaşım: Afyon Otogarı yanında köy garajından her saat belediye ve halk otobüsleri kalkar. Trenle gelenler İhsaniye istasyonunda inerler ve istasyondan kasabamıza taksi ile 5 kilometrede gelinebilir. Oteli, bakkalı ve lokantası vardır."

Elime bu kartı tutuşturduklarında çok şaşırdım. Bu karttaki adresin bizi hem Karacaahmet Türbesi'ne hem de Karacaahmet'in devesinin tökezlendiği insanların taş yediği yere götürecekti.

Yola koyulup, köye gittik.

Bir tarlanın içinde yürümeye başladık. Sonunda küçük bir tümseğin önüne geldiğimizde bizi oraya getiren vatandaştan bilgi aldık. Vatandaş anlatmaya bayladı: "Burası Karacaahamet'in buraya ilk geldiği günde beri duruyor. Buranın taşı kamyonlarla alıp götürün hiç bitmez. Ertesi sabah bir gelirsiniz aynı tümsek sanki biri gelip taşları geri koymuş gibi durur. Bu taşı alırlar insanlar kıtır kıtır yerler. Öyle zor bir taş değildir yenir. Bazıları yiyemiyor bir sürahinin içine de koyup biraz beklettikten sonra suyunu da içiyorlar. Böbrek taşı diye birşey bırakmaz, söker atar. Sinir kalmaz siler atar, uykusuzluk çekiyorsan bitirir tüm derdini, özellikle de havale geçiren çocukları getirirler birinde maraz, arıza kalmaz. Çok öyle ağzı burnu dağılmış bebeleri getirip sağlıklı olarak geri götürdüler..."

Karacaahmet kasabasının yaşlılarının anlattığına göre, Karacaahmet buraya ilk geldiğinde kalacak yer ararken devesinin`ayağı tökezlenmiş o zaman demiş ki, "Burada taş bitsin, yüreği çarpanlara şifa versin, derman olsun yenilecek her taş parçası..."

İşte o gün bu gün Karacaahmet'in devesinin tökezlendiği yerden aldıkları taş parçaları ile insanlar şifa bulmaya çalışıyorlarmış.

**

Yazı dizisinin ikinci bölümünde Afyon'daki Mevlevi Camii imamı Hasan Hüseyin Demirezen şöyle diyordu: "Buraya gelen ailelere dinimiz açısından aracıyla dileklerde bulunmanın doğru olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Bizim dinimizde aracı koymak yoktur. Bir dileğin bir isteğin varsa Allah'a dua edeceksin. Allah'tan ricacı olacaksın..."

Çağdaş bir din adam olan Ergezen konuya dini açıdan böyle yaklaşıyordu. Tabii konunun bir de tıbbi yönü var. Tıp bugün artık her türlü hastalığın tedavisini ve tanısını yapıyor. Bilim adamları, hastalıklara tıp dışında çare aramanın çok yanlış olduğunu ve bazı riskleri de beraberinde getirdiğini söylüyor. Açık söylemek gerekirse, ben de bilim adamlarının bu görüşüne katılıyorum, ama bu tip inanışlar bir umuttur, çaresizliğin getirdiği bağlanmadır. Sonuçta her şey beyinde başlar ve beyinde biter. Biz gittik, gördük, yazıya dökerek sizlere aktardık. Gerisi size kalmış.

RANA

BİTTİ


© COPYRIGHT 1998 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır)
Yorum ve önerileriniz için: editor@sabah.com.tr