ÇARŞAMBA 01 TEMMUZ 1998
Hafta sonu, "uzun bir haftasonu" oldu benim için. Çünkü Cumartesi ve pazar günü için gittiğim Bodrum'da, Başkurt Okaygün "Benimle dönersiniz" deyince pazartesi gününü de tatile katma şansı buldum.
Önce, Bodrum'a gidiş nedenimi söyleyeyim. Sevgili dostlarımız Ahmet ve Zeynep Başar'ın Bodrum'da bir otelleri var, babadan kalma. Bu oteli geçen yıl yeni baştan ele alıp restore etmişler. Ortaya 17 odalı "butik otel" diye tanımlanan çok şirin ve konforlu bir otel çıkmış. Her odası farklı, içinde sanat eserleri de bulunan otelin en önemli özelliği Bodrum'un göbeğinde olması. Heryere yürüyüş mesafesindeki. Bu nedenle ilk kez "yorulmadan" ve "uzun süre yol yapmadan" Bodrum gecelerinin de tadını çıkarma fırsatı yakaladık.
Neyse, tatil keyfini bu sıcaklarda çalışmak zorunda kalan arkadaşları "çatlatacak" biçimde anlatmanın gereği yok. Ama bir gazeteci olarak, tatil gibi görünse bile gittiğimiz her yerde "çalışmak" da kaderimiz. Gerçi bu Bodrum yolculuğunda özellikle yeni imar planı konusunda aklıma takılanları öğrenmek istiyordum, daha ben atak yapmadan Bodrum'a geldiğimi duyanlar anında buldular.
Şimdi gelelim, işin keyif tarafından görev tarafına. Bodrum çalkalanıyor, her kafadan bir ses çıkıyor. Çünkü, ANAP'tan istifa eden ve şu anda bağımsız olan Bodrum Belediye Başkanı, Bodrum Belediye Meclisi'nin de desteğini alarak yeni bir "imar planını" yürürlüğe sokmaya hazırlanıyor.
Yeni plana göre Bodrum'un şu ana kadar dokunulmamış bazı yerleri imara açılacak. İşte kıyamet burada kopuyor. Çünkü, bu plana göre Bodrum'a yeni bir Bodrum daha eklenmesi ve dünyanın hayranlık duyduğu bu turizm beldesinin yok olması tehlikesi doğuyor.
Bodrum'da konuştuğum pekçok kişi "Eğer yeni imar alanları açılırsa, Bodrum biter" görüşünü dile getiriyor. İmar planını Belediye Başkanı Tuğrul Acar, doğal olarak şiddetle savunuyor.
Plana karşı en ciddi muhalefeti Bodrum Mimarlar Odası Başkanı Öktem İrem sürdürüyor. Bu nedenle, özellikle İrem'le yaptığım görüşmeyi aktarmak istiyorum.
Mimar Öktem İrem yine planla Bodrum'a bir milyon 600 bin metrekare daha inşaat yapılacağını belirterek "Rantçılar bastırdılar ve kazanıyorlar, ama sonuçta tamamen beton yığını haline gelecek olan Bodrum yaşanmaz olacak? O zaman ne olacak, insanlar Bodrum'a gelmeyince herkes aç kalmayacak mı?" diye sordu.
Bodrum'da binlerce yeni inşaat için izin verilmesinin "cinayetle" eşdeğer olduğunu söyleyen İrem "Bacalı ve ateşli sanayi sitesi kurulacakmış, Bodrum turizm kenti, ateşli sanayinin ne işi var" dedikten sonra şunu söyledi: "Belediye Başkanı işyerlerinin, depoların, fabrikaların biraraya toplanayacağını söylüyor. Bugün Bodrum'da yol boyuna kurulan pekçok işyeri ya boş ya da üzerinde satılık levhası var. Yenisini yapmaya hangi mantıkla karar veriyorlar. üç beş rantçının oyununa geliniyor. Planı durdurmak için dava açıyoruz."
Türk Hava Yolları'nın bazı hizmetlerinde gözle görülür bozulma olduğunu geçen haftalarda yazmıştım hatırlıyorsanız. Sonunda THY'ciler bir şekilde beni kıstırdılar ve bugüne kadar hiç düşmediğim bir mahçubiyetten kıl payı kurtuldum. Ancak yapılan çok kaba davranışı da artık unutmam mümkün değil. Olayın ayrıntısını bu sütuna taşımak istemiyorum. Sadece şunu söylemek istiyorum: Kart üzerindeki adımı gören THY görevlisi hostes bayanın davranışı, ancak talimat almış olmasıyla açıklanabilir. "Çok ayıp ediyorsunuz" sözlerime "Kime isterseniz şikayet edin" karşılığını vermek kişisel bir cesaretin sonucu olamaz. Yok eğer "Hayır biz adını görerek öyle konuşmadık" diyorlarsa, asıl facia oradadır, çünkü bu durum THY yolcularına gösterilen nezaketsizliğin çok ciddi bir örneğidir. Yine de bu yönetime teşekkürler, yazdıklarımın yanlış olmadığını "intikam" hisleriyle doğruladılar.
Telefon ve fakslar geldikçe hepimiz "Vay canına" demekten kendimizi alamadık. Konu dünkü manşetimiz. "Kahreden hata." Türkiye'nin en ünlü hukukçularından Hüseyin Yarsuvat'ın başına gelen "rapor hatası" haberi. Yarsuvat normal bir kontrol için gittiği "güzide" bir hastanemizden "tedavisi mümkün olmayan kanser" teşhisiyle ayrılmış ve doğal olarak hayatı kararmıştı.
Ancak gerçek, tahlillerin bir de Amerika'da yapılmasıyla ortaya çıkmış ve Yarsuvat'ın "hiçbir şeyinin olmadığı" anlaşılmıştı.
İşte bu haberden sonra sürekli telefonlar almaya başladık. Tabii ilk soru "Bu hatayı yapan hastane hangisi?" şeklindeydi. Ama daha vahim olan "Bizim de benzer olay yaşadık, ama elimizden birşey gelmedi" yönündeki telefon ve fakslardı.
Hazin bir gerçek şu ki, bugün hastanelerimizin pekçoğunda yanlış teşhis ya da rapor karışmaları yüzünden onlarca insan mağdur ediliyor.
Dün Hüseyin Yarsuvat'la da konuştum. Bize gelen telefon ve faksların belki daha fazlası ona da gelmiş. Yarsuvat'a gelen telefonların bir bölümü tanıdıklardanmış. Onlar "Büyük geçmiş olsun" diyorlarmış. Bir bölümü diğer hukukçulardanmış. Ama vatandaşlardan gelen telefon ve fakslarda ağırlıklı olarak şu mesaj veriliyormuş: "Siz önemli bir hukukçusunuz, herhalde başınıza gelenden sonra dava açacaksınız. Biz de benzer hatalar yüzünden çok acılı günler geçirdik, acaba bizim davamızı da alır mısınız?"
Tabii kaderin cilvesi, Yarsuvat daha önce benzer olay yaşayan bir vatandaşa karşı doktorun yanında yer alarak dava kazanmış.
İnsan sağlığı çok önemli. Anlı şanlı hastaneler açmak, buralara üstün teknolojili cihazlar koymak tabii ki çok önemli de, insan faktörünü, ciddiyeti ve sorumluluğu korumak birinci derecede görev olmalı.
Konu, sanıyorum önümüzdeki günlerde daha da gelişecek, devam ederiz.