SALI 30 HAZİRAN 1998
Yazının başlığı "iyi ahlak derneği" sloganı gibi oldu ama 119 kişinin beton kolonlar arasında ezilerek ölmesine, 1.517 kişinin de beton kirişler altında sıkışarak yaralanmasına yol açan Adana ile Ceyhan'ı vuran depremin "sevmekle öğrenmek arasındaki" ince, nazik, bilimsel ilişkiyi kavratacak bir güçlü yanı var.
100 filozofla... 200 sosyologla...
300 inşaat mühendisiyle...
500 inşaat kalfasıyla. 1.000 de Erzincan, Lice, Varto, Gediz, Dinar ve en son Adana depremiyle evleri beton, demir enkazı haline gelerek çöken ve bu çöküntünün altında yakınlarını yitiren kişiyle konuşalım.
Dürüstçe konuşalım...
Şu sonuca varacağız:
Türkler betonu sevdiler...
Aşık olmuş gibi sevdiler...
Fakat onu öğrenmediler...
Öğrenmek istemediler...
Sosyologlarla filozoflar, "Türklerin gerekli özeni, ilgiyi, bilgiyi ve enerjiyi göstermeden betonsever olmalarının" bedelini bir yer sarsıntısında çok sevdikleri betondan evlerinde ölerek ödüyürlar" diyorlar. Türkler, kerpiç evden beton eve çok hızlı geçtiler. İlk kez 1957 yılında İstanbul'da 6 katlı beton apartmanlar yapılmaya başlandı ve Türkiye'nin tamamı 30 yıl içinde betonlaşıverdi. Türkiye süper bir hızla kerpiç toplumundan, beton toplumuna geçiverdi.
Niçin bu beton sevgisi?
Kolay olduğu için...
Ve ucuz olduğu için...
Aslında 27 gün beklemesi gerekir ama beton kalıbı 48 saatte sökülebiliyor. Kimse de, "Ey kalfa, ey usta, ey mühendis, ey müteahhit niçin söktün 48 saatte" diye sormuyor. En acısı depremlerde evleri yıkılarak kendileri, çocukları beton kirişlerle kolonlar arasında sıkışarak can veren vatandaşlar da sormuyor. Kalıbı 48 saatte sökülen, en kötü, kalitesiz, özensiz beton bile santimetrekarede 30 kilo yük taşıyabiliyor. Oysa kerpiç santimetrekarede ancak 1.5 kilo yük taşıyabiliyor.
Ucuzcu Türkler...
Bu yüzden betonu sevdiler...
Her santimetrekaresinin taşıdığı yük miktarına göre beton 160, beton 225, beton 300 diye çekme gücü geliştirmesine rağmen beton binada asıl taşıyıcı olanlar kolanlarla kirişler. Yer sarsıntılarında yatay kuvvet döşemeden kolonlara geliyor, kolonlar kirişlere aktarıyor, kirişler diğer kolonlara aktarıyor. Beton binayı kolonlarla kirişler arasındaki bilimsel dengeyi kuracak şekilde yapmadığınız zaman yer sarsıntılarında yük gidiyor tek kirişe, tek kolona biniyor, tek kolon bütün yükü çekemiyor, çöküyor.
Mühendisler şu adı veriyor:
Kolon kırılması...
Öldüren deprem değil...
Öldüren kolon kırılması...
Kolonunu kırılmayacak şekilde yap, deprem vız gelir. Japonlar kolonlarını kırılmayacak şekilde yapıyorlar deprem onlara vız geliyor.
Binaları kalfalara teslim eden, inşaat mühendislerinin yüzde 80'inin sadece 1 tek kalıp planı ile bina bitirdikleri, kat sayısı yükseldikçe kirişi ve kolonu genişletmeyi "ciddiye almayan" müteahhitlerin partiye, başkana, bakana rüşvet yedirerek, en dar arsaya en yoğun inşaat yığdırmayı büyük işadamlığı saydıkları, belediyelerin ise binanin çekme sistemini kontrol etmek yerine büyüklüğünü denetleyerek rüşvet tarifesini yükseltmeye çalıştıkları bu ülkede her depremde yüzlerce çocuk, yaşlı ölecek...
Ve ardından büyük yalan...
Hırsız müteahhit...
Tek suçlu bul rahatla...
Hırsız olan sadece müteahhit mi? Mühendis niçin çürük binayı yaptı? Belediye niçin oturma izni verdi? Ankara'da Cumhurbaşkanı; 30 yıldan beri bu ülkenin yönetiminde bulunan ve kendisi de mühendis olmasına rağmen, "bu topluma kolon kırılması"nın önemini öğretecek bir rafine çabayı sergilemek yerine niçin her depremde en önce "geçmiş olsuna koşmak..." kolaycılığı içinde oldu?
Betonperest yaptılar milleti...
Kafalar da betonlaştı...
Adana'yı deprem vurdu. Bartın'ı da sel vurmuştu. Unutma Türkiye... Bartın'ı sel vurduğunda çöken 53 köprü ile göçen 1.345 kilometrelik yolu hangi müteahhitlerin yaptığını, kaça yaptığını, bu müteahhitlerin hangi partilerle bağları olduğunu açıklamadılar.
Tam bir ay doldu...
Karayolları Genel Müdürlüğü ile Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün dilleri taş oldu. Açıklamıyorlar. Bazı köprülerin orta ayakları bile çöktü. Dünyada görülmedik şey...
Uyan Türkiye, soyuluyorsun...
Soru sormayı öğren...
Soğan gibi soyuluyorsun...