SALI 30 HAZİRAN 1998
Üyesi ya da taraftarı olduğunuz partinin genel seçimleri kazanacağına inanıyor musunuz? Bu soru şu günlerde sade partililere sorulsa yanıtı ne olur?
Bir an düşünün!
Bir Fazilet'li, bir ANAP'lı, bir DYP'li, bir DSP'li, bir CHP'li kalkıp da kesin bir dille:
"Hiç şüpheniz olmasın, seçimi benim partim kazanacak" diyebilir mi? Ya da hangi partinin yandaşı böylesine iddialı konuşabilir?
Bu konuyla ilgili olarak elimin altında herhangi bir seçim araştırması yok. Ama değişik çevrelerden edindiğim izlenimler var. Yaptığım bazı sohbetler var. Bunlara dayanarak denebilir ki:
"Seçimi benim partim kazanacak" diye kesin dille konuşanlara daha çok Fazilet saflarında rastlanıyor. Diğer partilerin -fanatik olmayan- sade taraftarları arasında şimdilik böyle bir hava esmiyor.
Seçime doğru bu hava değişebilir tabii. Ama en azından şimdilik "seçimi alacağız" dalgasının daha çok Fazilet'te yükseldiği dikkati çekiyor. Eğer bu hava değişmezse, sandık başına gidildiğinde ibre daha beter Fazilet'e doğru dönebilir.
Bu ihtimalin altını çizin!
Çünkü bu durum aynı zamanda istikrarsızlık demektir. Seçimlerle, daha çok da seçim sonrasıyla ilgili olarak kafaları meşgul eden, hatta bir bakıma burgaç gibi oyan tedirginlik bu noktadan kaynaklanıyor.
Hangi partinin tabanı hareketli?
Heyecanlı?
Diri?
Ne yapacağını biliyor?
Bileylenmiş durumda?
Bu açılardan da Fazilet'in ön plana çıktığı söylenebilir. Diğer partilerde hareket, heyecan, ya da bileylenmişlik duygusundan söz etmek, yine altını çiziyorum, bugün için erken...
1960'ların Demirel'li AP'sine, 1970'lerin Ecevit'li CHP'sine, 1980'lerin Özal'lı ANAP'ına, 1987-1991 döneminin Demirel'li Doğru Yol'una benzer bir yükseliş henüz ufukta gözükmüyor.
Bu bir tespit.
Siyaset sahnesinin bu aşamada çekilmiş tek karelik bir fotoğrafı da sayılabilir.
Gönül rahatlığıyla denebiliyor mu, Yılmaz'lı ANAP seçimi alıp götürecek diye?
Sanmıyorum.
Ecevit'in DSP'si ya da Baykal'ın CHP'si için de durum farklı değil.
Çiller'li DYP'nin seçimlerde varlık göstereceğine ihtimal verenler de azınlıkta kalıyor. Ancak DYP yine oy alacak. Merkez sağda oy bölecek...
Merkez solda da durum farklı olmayabilir. Geçen seçimlerde olduğu gibi, yani birleşik kaplar gibi biri çıkarken öbürü inebilir. Ancak çıkan tarafı ihya edecek kadar bir oy patlaması yaşanmaz.
Şimdilik hava bu.
Bu iniş çıkış olayı, merkez sağda da 1980'li yıllardan beri her seçimde yaşandı. ANAP çıkarken DYP, DYP çıkarken ANAP inişe geçti. Ama biri diğerini tüketecek, seçim sandığında yok edecek kadar güçlenemedi.
Şöyle bir hatırlayın.
Her seferinde, her seçim öncesinde liderler, Yılmaz ya da Çiller, Baykal ya da Ecevit rakibinin sırtını nihai olarak yere getireceğini, kendi partisinin sağda ya da solda tek adres olacağını, rakibinin ise tarihe karışacağını söylediler.
Ama dedikleri çıkmadı.
Siyasi mücadele ve kavgalar zamanla kan davasına da dönüştüğü için, oylar bir ölçünün ötesinde kemikleşti. ANAP'la DYP, DSP ile CHP ne işbirliği yapıp aynı çatı altında birleştiler, ne de birbirlerinin sırtını yere getirip tek adres haline gelebildiler.
İkisi de olmadı.
Bunun içindir ki 1980'lerden beri siyaset sahnesindeki bölünmüşlük devam ediyor. O yüzden güçlü hükümetleri sahneye çıkamıyor. İstikrarsızlık Türkiye'yi kilitlediği için de bazı yapısal sorunlar çözülemiyor.
Peki, ne olacak şimdi?
Türkiye yine yukarıdaki tabloyla, bölünmüşlük içinde seçime doğru yol alıyor. Yine benzer bir tablonun çıkmayacağına dair bir garanti de yok.
Peki ama, öyleyse seçim mi yapmayacağız? Hayır yapılacak. Rejimin adı demokrasi ise ve öyle kalacaksa, eninde sonunda oy sandıkları meydanlara konacak. Bu kaçınılmaz! Türkiye istikrarı yine seçim sandığında bulmaya çalışacak.
Bunun adı demokratik sabır!
Ancak altını tekrar çizmekte yarar var. Fazilet'in seçimi gene önde bitirmesi ve Çiller'li DYP'nin seçim sandığında bir Refahyol formülüne kapıyı aralayacak kadar varlık göstermesi, Türkiye'de istikrarın değil, mevcut istikrarsızlığın derinleşmesi demektir.
O yüzden, seçimlerden yine böylesine iç karartıcı bir tablonun çıkmaması için bazı parti liderlerine, bir Yılmaz'a, bir Ecevit'e, bir Baykal'a, bir yerde Cindoruk'la Devlet Bahçeli'ye de, bu partilerin yönetici kadrolarına da çok iş düşüyor.
Büyük düşünmeleri lazım. İstikrar seçim sandığında aracaksa, başka çare yok. Aksi halde bu günleri de ararız.
Suçlunun yakasına yapışalım!
Ölüm tacirlerinden, hırsız tayfasından hesap sorulmayacak mı? Bu ülkede felakete bilet kesip zenginleşen uğursuzların yakasına yapışmayacak mı adalet?
İnsanlarımız yaşadıkları yıkım ve acılarla mı kalacaklar?
Söyler misiniz?
Bartın'da sel felaketinden sonra bu defa da Adana'daki, Ceyhan'daki o yürek parçalayan manzaralar da uyandırmayacak mı bizi?
Kaçak yapılaşmaya, ihale vurgunculuğuna, arazi mafyacılığına, denetimsizliğe, rüşvetçiliğe dur denmeyecek mi bu ülkede?
Kuralsızlığın damgasını vurduğu, orman kanunlarının geçerli olduğu, kapkaççılığın gitgide hayat tarzı haline geldiği bir düzen hiç değişmeyecek mi? Bunca musibete, felakete rağmen bu hayasız düzen yerle bir edilemeyecek mi?
İskambilden evler gibi bir anda yamyassı olan o yapıların müteahhidleri her kimse, adalet önünde hak ettikleri cezayı görmeyecekler mi?
İbreti alem için, bir defacık olsun yapalım bu işi. Suçluların yakasına yapışıp acı ve yıkımların hesabını onlardan soralım. Belki o zaman insanlarımızın gönül rahatlığıyla yuvalarında yaşamalarının yolu aralanabilir. Belki bu sayede bugün yüreği yananların acısı bir ölçüde sarılmış olur.
Deprem felaketine uğruyanların hepsine Allah kolaylık versin.