ÇARŞAMBA 29 NİSAN 1998
FÜGEN ÜNAL ŞEN
Karadeniz'in içlerine, yükseklere ve yeşile doğru olan yolculuğumuz sürdükçe kendimizi bir büyünün içinde buluyoruz. Karar veriyorum, yeşilleri sayacağım. 1, 2, 7... Aklım karışıyor. Öyle farklı, öyle parlak, öyle temiz yeşiller ki hangisini saydım, hangisini atladım bilemiyorum.
Saymaktan vazgeçip, yeşilin asıl sahiplerine, yayla insanlarına doğru yolculuğumuzu sürdürüyoruz.
Rize, Pazar, Ardeşen derken karşımıza derin vadiler çıkıyor.
Coştuğunda çevresinde ne varsa yıkan Fırtına Deresi sol yanımızda akıyor. Bu mevsim karlar eridikçe Fırtına daha da azıyor.
Yamaçlarda, hepsi iki katlı, küçük pencereli, tahtaları yılların rüzgarı ve yağmuruyla siyaha dönmüş evler sıra sıra dizilmiş.
Yolumuzun üstünde önce Çamlıhemşin var. Adından da anlaşılacağı gibi dağlar, tepeler çam...
"Dinleyin sesumizu"
"Hemşinden ayrı kalmak
Yaktı yüreğumuzi
Bir kaz türkü diyelum
Dinleyin sesumizu"
Çamlıhemşin doğudan batıya doğru sırasıyla Verçenik (3711 metre), Kaçkar (3937 metre), Bulut (3510 metre) ve Marsis (3605 metre) dağlarıyla çevreleniyor. Bu dağların yamaçlarında 40'tan fazla yayla ile 70'ten fazla köy var. Anadolu'nun kara iklimiyle Karadeniz'in nemli iklimi arasında doğal set olan doruklar, bölgeye inanılmaz bir doğal yaşam armağan etmişler.
Çağlar boyunca kırsal bölgelerde yaşayan insanlarımızın yaz aylarında sıcaktan kaçmak ve besledikleri hayvanlarına taze yem bulmak için yaptıkları uğraş, günümüzde bir tatil seçeneği olmuş. "Yayla turizmi"nin en gözde yeriyse Ayder Yaylası...
Ayder, Doğu Karadeniz'deki yaylalar içinde belki de en bilineni ve en fazla ziyaret edileni. Ayder'in bu ünü, Rize iline yakın ve yolunun oldukça iyi olmasının yanı sıra ünlü Kaçkar Dağı'nın güzergahı üzerinde olmasından ve bölgedeki kaplıcalardan da kaynaklanıyor.
Yılın büyük bölümünde yağış olan bu bölge adeta yağmur ormanları görünümünde. Değişik türde ağaç ve çiçeklerle bezenmiş 22 kilometrelik yol bizi Çamlıhemşin'den 1350 metre yükseklikteki Ayder Yaylası'na ulaştırıyor. O da ne! Bu yemyeşil çayırlardan bir korkuluk gibi fırlamış evler ne zaman kondu buraya? Hani Ayder turizm bölgesi olarak korumadaydı. Koruma kanunu çıkmadan önce yapanların elleri o canım yeşilin ortasında öyle bir sırıtıyor ki! İnsanın içi burkuluyor.
Hayvanlarını otlatan, evdeki eski yünlerden 5 şişle torunlarına patik ören yaşlı kadınlarla sohbet ediyoruz: "Çok değil birkaç yıl önce, buralarda su, rüzgar ve kuşların sesi duyulurdu. Sonra sonra buralı olmayan insanlar gelmeye başladı. Eh, insanlar değişince Ayder de değişti" diyorlar.
Üstelik bunu türkülerine de yansıtmışlar:
"Duyduk ki bu yıl Ayder'de
Festival var festival
Evler hep betonlaştı
Acep ne olur bu hal"
Ayder'in yeşilini tanımlamak mümkün değil. Dik yamaçları bir halı gibi kaplayan bu yeşili görünce kendinizi, "Neşeli Günler" filminde koşturan yaramaz çocuklar gibi hissediyorsunuz. Korumaya alınmazsa birkaç yıl içinde yok olacak bu yeşilliğin içinde geçirdiğiniz zaman, sanki yine yaşamınıza ekleniyor.
Yürümek, bir patikanın peşine düşüp bilmediğiniz yamaçlara tırmanmak, yüzünüzü ılık rüzgara verip vadide uçan şahinleri seyretmek, yaylalarda, özellikle Ayder'de yaşayacağınız güzelliklerin başında geliyor. Yaylanın hemen girişinde, son derece modern bir tesis inşa edilmiş. Ayder Kaplıcaları... Özellikle böbrek hastalarının akın ettiği kaplıcalarda bir saat boyunca özel banyo almak 600 bin lira.
Buraların diğer güzel yüzü de yemekleri. Dağdan kopup gelen buz gibi sularda alabalık kaynıyor. Ama Karadenizli bununla yetinmemiş. Uygun yerlere alabalık çiftlikleri kurmuş. O nedenle "Canlı alabalık" levhaları her yerde. Mangalda eti de kolayca bulabiliyorsunuz. Ama yöresel yemek yapan bir yer bulmak çok zor. Rize'nin içindeki Bedesten isimli bir restoranda yöresel yemeğinizi yemelisiniz. Yaylalarda ve yayla yollarında mangal ve alabalık dışında pek seçeneğiniz yok.
Yörenin en meşhur yemeği mıhlama. Özel peyniri, mısır unu ve tereyağ ile yapılıyor. Mutlaka tadılmalı. Bunun için bir eve konuk olmanız şart. Kendileri için yapıyorlar, lokantalarda sunulmuyor. Karalahana çorbası ve dolması, laz böreği, lahana lubya (karalahana ve iri fasulyeden yapılıyor), heh, civil, krema, kaygana unutulmamalı. Tatlı olarak da sütlaç ve pilina tercih edilmeli.
Sütlaç için küçük bir ipucu. Trabzon'dan 45 kilometre mesafedeki Hamsiköy sütlacıyla ünlü. Adının Hamsiköy olduğuna bakmayın. Deniz kenarında değil, dağın başında. Bu yörede 5 köy varmış. Arapça 5, Hamse olarak söyleniyor. Köyün adı da "5 köy" anlamına gelen Hamseköy'müş önceleri. Zaman içinde değişmiş ve Hamsiköy olmuş.
Hamsiköy'ün sütlacı ünlü demiştik. Ünlü ünlü olmasına ama tek sütlaççı Mehmet Korkmaz, eskiden günde 1500 kap sütlaç satabildiklerini söyleyerek, ekliyor: "Burası eskiden Erzurum Yolu'nun üstündeydi. Sonra yol değişti, otobüsler buradan geçmeyince bizim işler de öldü. Şimdi tek tük sütlaç satıyoruz ama bir yiyen bir daha gelmek için yolunu değiştiriyor."